Ömür dediğin bir nefes alıp vermekse…

Ademoğlu insan, çağlar kapanıp yeni çağlar açıldıktan sonra önce topraktan uzaklaştı sonra kentli oldu, post modern insan oldu.

Değişti, dönüştü.

Dönüştükçe özünden kendi beninden uzaklaştı.

İklim değişiklikleri, kuraklık, su kaynaklarının azalması, kıtlık, hava kirliliği, doğal kaynakların azalması kısacası doğanın dengesinin bozulması durdurmadı.

Hayatın nefes alıp vermek kadar kısacık bir süreç, anlık olduğunu bilse de hayatın merkezinde değil, aksine merkezin içinde bir parça olmadığı yanılsamasıyla avundu.

Avundu, avundu…

Ve bir gün, pandemi sonrası küresel düzeyde farklı bir döngüye girdi insanlık.

Üstelik hiç beklemediğimiz bir vakit, ansızın.

Bilim dünyasının henüz şifrelerini çözemediği bir virüs nedeniyle‚ “kendine dön, özüne dön” dedi sarsıntısıyla.

Etkisini yıllar sonra konuşmaya başlayacağımız tramvatik bir dönüşüm geçirerek.

Küresel salgın, “yabancılaşan” insanın kendisiyle yeniden tanışma vakti gibiydi adeta.

Bazılarının bu dönemden tek çıkarımlarının; "kendime daha çok vakit ayırıyorum" şeklinde yavan, romantik değerlendirme yapmalaına da anlam veremiyorum.

Daha derin, daha büyük bir içsel sorgulama yapmak gerekiyordu.

Belki de kendine ne zaman yabancılaştığının sorusunun yanıtını hatırlamalı birey.

Yabancılaşma.

Postmodernizmin sonucu olarak tanımlanan “kendine yabancılaşma” sosyolojik tanıdık bir kavram.

Kendi benine yabancılaşan birey kavramı insanlık tarihi kadar eski.

İlk olarak kullanan 18. yüzyıl filozoflarından Hegel’in de ifade ettği gibi, “insanın gelişim sürecinin merkezi olan ve kendi dışında bir dünya yaratan, sonra da bu dünyanın kendi ürünü olduğunu anlayan ruhun yavaş yavaş dünyanın kendi dışında olmadığı” kavramasıydı.


Kendine yabancılaştığını hatırlayan ademoğlu insanın‚ "ömür dediğin aslında bir nefes alıp vermek kadar kısacıkkkk…" dedirterek özüne dönmesi gerektiğini hatırlattı.

Ve hayatlarımız “pandemi sonrası” bir periyoda girdi adeta.

Hatırlatması bu şekilde olmasaydı dedirdecek şekilde derin.

Rutinlerimizi, dengemizi değiştirecek çok büyük bir tramva.

Etkisi ve yansımaları epidimeyolojik açısından akademik araştırma konusu olacak nitelikte.

Büyük acılar yaşıyoruz birçoğumuz.

Güzel, iyi insanları yakınlarımızı kaybettik. Derin, tarifi olmayan büyük acılar yaşadık.

Birçoğumuz ölümü yakıştıramadığımız, eşine, çocuklarına, torunlarına doyamadan aramızdan ayrılan yakınlarımızı kaybettik. Tarifsiz büyük bir acı. Nurlar, ışıklar içinde uyusunlar.

Hiç tanımadığmız, farklı coğrafyalarda yaşamını kaybedenler her bir can için de yüreğimiz titredi.

Derinden sarsıldık.

Evrenin merkezinde değil, küçücük bir nokta olduğumuzu hatırlatan büyük bir sarsılma.

“Neden, neden, neden?” diye başlayan haykırışlarla...

Üstelik görmediğimiz tanımadığımız bir virüs nedeniyle çaresizlikle sarsıldı tüm insanlık.

Sözün özü; küresel salgının toplumsal yansımalarını derinden hissedeceğimiz, günlük rutinlerimizin, motivasyonumlarımızın değiştiği, hayatın anlamını yeniden sorgulayacağımız bir döneme girildi.

“Ömür dediğinin ise anlık, bir nefes alıp vermek kadar kısacık…” olduğu ise insanoğlunun yabançılaştığı kendisiyle yeniden tanışma, bir mottosu olacak belki de...

Anlamını bu şekilde acı dolu bir tramvayla hatırlatmamalıydı denilecek konu hakkında yazılacak içsel sorgulamalarımız olacak kuşkusuz.


Haftaya kaldığmıız yerden devam etmek dileğiyle...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.