“Acı ve Tatlı” belgeseli ve hüzünlü bir veda
“Hayatta kalmak için hikâyeler anlatmalısın” diyor Umberto Eco. Eco'nun da ifade ettiği gibi başka yaşamlara tanıklık etmeyi, acı, tatlı hikâyelerini aktarmayı, yaşamlarına dokunmanın önemine inandım her zaman. İşte o nedenle; benim 'kelimelerle akidim oldu her daim". Öyle bir akit ki; başka hayatların başka insanları tanımak istedim her daim. Yorulmaksızın tanık olduğum hikâyeleri, portreleri aktardım aralıksız, durmaksızın... Çünkü ben bir fikir işçisiyimdir. Sözlerle akidimi unutmamalıydım.
“Hikayeleri anlatmak, aktarmak lazım”
Bir başka fikir işçisini anlatmak istiyorum. Belgeselci, yönetmen Didem Şahin'i. Hayatını başka hayatlara tanıklık etmeyi adamış özel bir isim. Ona göre de; 'Hayatta kalmak için hikâyeler anlatmak' gerekiyordu. Başka hikâyelere ışık tutmaktan vazgeçmemek gerekiyordu. Öyle de yaptı. İnandığı gibi yaşadı Didem. Son ana kadar kalemini bırakmadı elinden…
Bu haftaki yazımda sizlere birkaç ay önce hayata veda eden bir meslektaşımı, uzun yıllar aynı kurumda HaberTürk TV departmanında çalıştığım belgesel yönetmeni Didem Şahin'in anlatmak istiyorum. 'Hayatta kalmak için hikâyeler anlatmaya devam etmeli' diyerek, kanser tedavi sürecine, ağrılarına rağmen vazgeçmeden, durmadan, son anına kadar başka hikayeleri aktarmak için nasıl çabaladığını aktarmak istiyorum.
Geçen Ocak ayında kanser nedeniyle hayata veda etti. Işıklar içinde, huzur içinde uyusun. HaberTürk TV Programlar departmanında çalıştı. Kendisiyle aynı yıllarda, aynı katta çalıştık bir süre. Tutkuyla bağlıydı mesleğine. İş telaşlarımız nedeniyle birbirimizi yakın tanıma fırsatımız olmadı ama ben onun her zaman gözlerinin içinde insanı seven bakışlarıyla, ardından sayısız güzel izler bırakan güzel bir olarak hatırlayacağım.
Marmara Üniversitesi Radyo-Sinema bölümünü bitirdikten sonra pek çok TV kanalında çalıştı. İngiltere'ye yerleşti. Burada yüksek lisans yaptı. İlk belgeseli "Beyrut'a Gittiğimi Anneme Söylemeyin, SİYAD tarafından ödül aldı... Ardından, Berlinale Talent Campus'e seçilen Şahin, HaberTürk TV'ye belgeseller yaptı. Son çalışması ise 58. Antalya Portakal Film Festivalinde ödül alan "Acı ve Tatlı" isimli belgeseliydi.
Hastalık sürecine rağmen başarıyla bitirdiği eserinin adı "Acı ve Tatlı". İlk uzun metraj belgeseli anneannesi ve üç kuşak kadının hikâyesini kronolojik örgüye göre anlatıyor. Çalışmasıyla bireysel bir hafıza üzerinden aslında toplumsal hafızaya pencere açıyor. Bu belgesel, Didem için çok özeldi. Çünkü bu defa kendi hikâyesinin izini sürüyordu. Öyle ki; son anına kadar bitirmek için çok çabaladı. Yakın çevresine bu eseri ölümümden sonra da yaşatın vasiyetinde bulunmuş.
“Anneannesinin yolculuğunu anlatıyor”
'Acı ve Tatlı' adlı belgeselinde anneannesinin hikâyesinin peşine düşen torunuydu Didem. Filmin öznesi ise anneannesi Nermin Hanımdı. Nermin Hanım 1963’te vagon dolusu kadınla birlikte Türkiye'den Almanya'ya işçi olarak gider. Üç evladını ise babalarına emanet eder. Uzun bir tren yolculuğunun sonrasında Almanya'ya varır. Uzun süre hüzünlü bir bekleyişle evlatlarından ayrı kaldıktan sonra düşleri gerçek olur 3 evladını bir süre sonra yanına alır. Didem de Almanya'nın Dortmund şehrinde doğar.
“Almanya'ya çalışmak için giden bir kadının hikâyesi”
Belgeseli ortaya çıkma süreci ise; Stuttgart'ta yaşayan anneannesi Nermin Hanımın hafızasının zayıfladığını öğrenmesiyle başlar. Başka hikâyeler dinlemek lazımdı. Öyle de yaptı. Didem kamerasını yanına aldı, 60'lı yıllara yolculuk yaptı. Anneannesinin ve diğer Türkiyeli göçmenlerin yaptığı gibi İstanbul'dan Almanya'ya giden bir trene biner. Bu tren yolculuğu Didem için o yıllarda anneannesinin neler hissettiğini özümsemesi için anlamlı bir yolculuk olmuştu. Tedavi sürecine rağmen Didem 'Acı ve Tatlı' adlı belgeselini tamamladı. Aradığı kayıp parçaları bir araya geldikçe bir kadınının evlatları için verdiği mücadeleyi içselleştirebilmişti.
Belgesel sayısız ödül aldı
Sonrası Didem'in anlatımıyla aktarıldı. Ortaya başarılı bir eser çıktı. Sevgili meslektaşım Didem ve tüm film ekibinin emeklerine sağlık… 'Acı ve Tatlı' adlı eseri çok başarılı oldu. 58. Antalya Altın Portakal olmak üzere sayısız ödül aldı.
“Bu ödül bana değil tüm kadınlara da hediye olsun”
Ödülü aldığı Altın Portakal Festivali'nde yaptığı son konuşmasıydı. Tören sonrası fenalaştı ve gücünü toparlayamadı. O gün törende yaptığı konuşma ise yüreğimde bir sızı, boğazımda düğümler oluşturdu. Bedeninde tarifsiz ağrılara rağmen, son anına kadar başka hayatlar için kaygılanıyordu, Başka hayatlar dilekleri bir çağrısı da vardı Didem’in “Hayatta kalabildiğim sürece, insanların ruhuna, kalbine dokunan, daha yaşanabilir bir dünya için farkındalık yaratan, güzel şeylere vesile olan hikâyeler anlatmak istiyorum hepsi bu…” ifadesiyle.
Fırsatınız olursa belgeseli izleyin. Aynen aktarıyorum. Işıklar içinde uyu Didem...
“Ekip olarak yaptık. Önce aileme çok teşekkür ederim. Harika kadınlardır benim ailemdeki kadınlar. Anneannem, teyzem ve ben. O kadar zor süreçler yaşamışlar ki. Ancak çalışmam bitti. Çok mutluyum. Çok gururluyum. Çünkü bu ödül bana değil, birçok kadına dokundu ki onlar o kadar mutlular ki... Bir o kadar hüzünlüyüm. Ormanlarımız yanıyor, hayvanlar ölüyor, kadınlar öldürülüyor...”
“Sevinçlerimizi değil, acılarımızı da sahiplenmeliyiz”
Bu belgeseli acı ve tatlı anıları unutmamak için yaptım. Unutmayalım. Çünkü sadece sevinçlerimizin değil, acılarımızın da sahiplenmeye ihtiyacı vardır. Çünkü bugüne, yarınımıza, toprağımıza kadınlarımıza sahip çıkmanın tek yolu hafızamızı diri tutmaktan geçer. Bunun için sinema, belgeseller filmler, hepsine ihtiyacımız var...”
YORUMLAR