Meraklı ve beklentili

Beliz daha iki aylıkken evimizi küçük kırmızı böcekler sardı. O kadar ufaklardı ki renkleri kızıl kahve olmasa görünmezlerdi. Komşumuz Dilek bunların kuş bitine benzediğini söyleyince ufak bir araştırma yaptım ve öyle olduklarına kanaat getirdim. Zira çatıda bir sürü kuş yuvası vardı. Kırsalda birlikte yaşadığımız birçok hayvan var. Kuşlar içlerinde en sevdiklerim...


Böylece girdi kuş biti hayatıma ve gerçekten bir kâbus gibiydi. Geceleri çocukları ısıracaklar diye nöbet tuttum uyumadım hiç. Bit avladım evin içinde. Bütün bunlar olurken güvenlik duygum öyle bir sarsıldı ki... Saldırı korkusu içinde kaldım. Duvarlar işe yaramıyordu, sınırlar işe yaramıyordu, evimiz ahşaptı, ufacık küçücük çatlaklar vardı ilaçlama işe yaramıyordu (ki zaten kimyasal ilaçlama yapmak istemiyorduk). Nitekim sonradan onların küçük minik kırmızı örümcek familyasından olduğu ortaya çıktı. Biraz bite benzeyen bir akraba. Zararsız, iki haftalık ömrü olan küçük minik akrabalar.


Güvenlik ile ilgili bütün zeminimin sarsıldığı bu süreçte uykusuzluk ve korkudan yorgun düştüm. Çocukluğumdan getirdiğim derin bir korkunun içine düştüğümün farkındaydım. Evi böcek sarması çocukluğumdan beri en çok korktuğum şeydir. Daha beş yaşlarında bile değilken hep bu kâbusu görürdüm. Güvende olmak, güvende hissetmek, güven ve teslimiyet ile ilgili çok alan şifalandı bu süreçte. Çok şükran doluyum.


Saldırıya uğrama (bitler tarafından gece uykuda ısırılma) korkumun en derinine indiğim bir an vardı. Duygularımı, düşüncelerimi tamamen serbest bıraktığım, gözyaşlarımla, çıkardığım seslerle akmasına, kendini ortaya koymasına izin verdiğim... İşte o an benim için çok sarsıcı bir deneyim yaşadım. Bir bebektim. Bir bebek gibi ağlıyordum. Doğum kanalında bir bebektim. Doğmaktan, yaşamdan, Dünya'dan korkuyordum. Doğduktan sonra güvende hissetmeyecektim sanki. Anne karnında güvende kalmak istiyordum. Çünkü "ben yapamam" çıkıyordu içimden. Anne beni bırakma, ben yapamam... Saldırıya uğrayacağım, ben baş edemem...


Eksik


Şimdi bu inancın tam içindeydim. "Eksik" olduğumu düşünerek doğuyordum. "Ben yapamam/ya yapamazsam" hayatımın teması idi. Her zaman var olan bir arka plan sesi. Konuşan bu yer o an gördüğüm üzere kalp merkezimdi.


Bundan altı yıl önce yetersizlik inancım üzerine çalışıp da onu dönüştürmeye ve "deneyebilirim, öğrenebilirim" bakış açısını/özgürlüğünü hayatıma sokmaya başladığımda Asım'a demiştim ki bu çok yeni bir şey. Ve öyle güzel ki! Benim için gerçekten çok farklı bir deneyimdi "yapabilirim, deneyebilirim, öğrenebilirim, vazgeçebilir, hatta yeniden başlayabilirim" penceresi.


Kalp merkezimden, var oluşumun zemininden geldiğini anladığım "yapamam" sesinin bütün vechelerini, katmanlarını deneyimledim 35 yaşıma kadar. Katmanları tek tek kaldırdım... Ve işte doğum anındaydım. Yeni bir başlangıç, yeni bir kapı önümde açılıyordu. Konfor alanımdan çıkıp, doğmam gerekiyordu ama ben endişe içinde çırpınıyor, direnç gösteriyordum. Bütün kötü olasılıkları düşünüyor, hepsine çözüm bulmadan, gardımı almadan bir işe girmek istemiyordum. Hayatımın arka planındaki gergin bekleyiş, tetikte oluş bundandı... Çünkü ya yapamazsam?


En temel eğilimimdi bu yüzden "yeni"ye endişe örtüsünün ardından bakmak. Zamanla korkularımla, inançlarımla tanışıp, artık bana hizmet etmeyenlerle vedalaştığımda yer açılmıştı meraka ve açıklığa. Yolculuğuma güvene...


Beliz kız rüyama ilk girdiğinde o gece ve sabahı boyunca açık, aydınlık, neşeli bir hissi deneyimlemiştim. Adı "meraklı ve beklentili". Endişeli değildim, korkulu değildim, gergin değildim, arka planda temkinli veya tetikte değildim. Andaydım. Merakla bakıyordum. Tuhaf bir neşe vardı geri planda. Merak neşesi. O'nun neşesi.


Doğdu. Şimdi büyüyor. Her geçen an yüzündeki, halindeki meraklı ve beklentili karakter daha belirgin hale geliyor. Ona yaklaşan deneyime karşı oldukça açık.


Geçen gün birlikte uzanıyorduk yatakta. Bir karasinek geldi, uçmaya başladı etrafımızda. İlk defa dikkatini çekiyordu. İzledi onu. Yüzüne kondu, gezinmeye başladı gözünün, ağzının kenarında. Sinek hareket ettikçe heyecanlanıyordu ama kıpırdamadan duruyordu. Sineğe odaklandı. Deneyimin tamamen içindeydi. Heyecanlı ve neşeliydi. Merakla ne hissettiğini, bu deneyimin nasıl bir şey olduğunu dinliyordu. Gözleri parlıyordu deneyimin içindeyken. Beliz önce kendini deneyime açıyor. İnsanlara karşı da öyle. Sen kimsin? Seninle olmak nasıl bir şey?


Cemre bebekken önce gözlemlemek isterdi. Ciddi, geri olanda hafif endişeli ve temkinli yaklaşır, güvenli bir şey olduğundan emin olmak isterdi. Eğer o hazır olduğundan daha önce bir sinek konarsa üzerine korkardı. Ağlardı. O hâlâ bir deneyimin içine girmeden önce hazır bulunuşluğunu tartar. İç sesine güvenir. Hazırım dedikten sonra içine dalar. İnsanlarla da zaman içinde yakınlaşır. Herkesle değil, gözlemleyip rahat hissedeceğini düşündükleri ile.


Bende ise durum sineğin konmasına yönelik bütün senaryoları düşünmek, önemleri almak sonrasında deneyimlemek şeklinde ilerlerdi genelde. Deneyimlerken de sürekli iyi yapıp yapamadığımı denetler halde olurum. Deneyimin içinde deneyimi hatta daha çok kendimi yargılarken bulurdum kendimi. Deneyim bitip de her şey sakinlediğinde ancak öğrenirdim ondan. Zamanla değişti bazı şeyler. Şimdi başka haller deneyimliyorum.


Hepimiz öyle farklıyız ki.


Beliz'in bu halini iyi anlıyorum artık. Hoşuma gidiyor meraklı ve beklentili olmak. Deneyimi arka planda endişenin yerine merakla tanımak, yaşamak. Neşeleniyorum.

"Burada benim için ne var?" sorusunu merkeze alıyorum bu ara.

Beliz'i taklit ediyorum. Bakalım tadı nasılmış?

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.