Okullu okulsuz

Oğlum bu yıl ilk kez okula gitmek istediğini söyledi. Yaşadığımız köydeki okul kapalı olduğundan, civardaki başka bir köy okulunda karar kıldık. Okula gitmemek nasıl onun kararıysa, okula gitmek de tamamen ona ait bir karar.


Oğlumun okula gitmek istemesinin ardında birkaç neden olduğunu düşünüyorum. Hem yetişkinlerin hem de çocukların sık sık okuldan söz etmesi, okula gitmeyen çocukların eksik ya da yetersiz görülebileceğinedair konuşmalar ve kimi zaman bu nedenle akranları tarafından maruz kaldığı zorbalıklar bunda etkili olmuş olabilir. Ama en güçlü nedenin, taşındığımızdan bu yana yeniden açılması için mücadele ettiğimiz köy okulunun büyülü atmosferi olduğunu hissediyorum. Ağaçların gölgesine sığınmış, tek katlı, mavi panjurlu, mütevazı, taş binasıyla bu okul; masal diyarından çıkıp gelmiş gibi.


Şehirdeki çok katlı, resmi, soğuk ve kurumsal binaların aksine köy okullarının samimiyeti ve sıcaklığı çocukların ruhuna da işliyor.


Oğlumun başladığı köy okulu, köy muhtarının çabalarıyla yalnızca üç öğrenciyle açılmış. Zamanla sahiplenip, destekleyen insanlar da olmuş. Okul aşığı bir insan değilim ama köy okullarının varlığı beni çok mutlu ediyor. Bu yüzden okul söz konusu olduğunda önceliğim her zaman köy okulları oluyor.


Fakat her şey okul binası ile sınırlı değil. Sistemin binlerce açığı, insana yalnızca kendi çocuğu için değil, orada bulunan her çocuk için daha fazla mücadele etme isteği uyandırıyor.


Okulda akıllı tahtanın olmayışı mesele edilse de, benim elimde olsa tüm okullardan o akıllı tahtaları kaldırırdım. Çünkü mesele tahtanın akıllısı değil; asıl ihtiyaç duyulan şey, sistemin akıllısıdır.


Bir özel okulda ya da gözde bir devlet okulunda, yoğun ve sıkıştırılmış programlarla daha iyi bir eğitim alınabileceğini düşünenler olabilir. Fakat ben, oğlumun zihnini ezberlenmiş bilgilerle doldurmaktan çok, ruhunun bütünlüğünü koruyabilmesini önemsiyorum. Öğrenmek istediği her şeye yeterli alan açıldığında, ona gereken destek sunulduğunda, bilgiyi derinlemesine kavrayabildiğine defalarca şahit oldum.


Oğlum okula gitse de, hayatımızın merkezinde yalnızca okulun ve ödevlerin yer aldığı bir düzen kurmak istemiyorum. Çocuğunun ödevini yapıp yapmadığını denetleyen bir ebeveyn olmaya gönlüm razı değil. Bu tavrımın zamanla üzerimde bir baskıya dönüşmemesini, bu tercihten vazgeçmek zorunda kalmamayı diliyorum. Çünkü sistemin dayattığı beklentilerin bizi yavaş yavaş kıskacına almasına izin vermek; özgürlüğümüzün biraz daha törpülenmesi anlamına geliyor.


Aslında eğitim hayatın içinde gizli. Çocuğun doğayla kurduğu bağ, merakla sorduğu sorular, kendi elleriyle bir şey üretmesinin verdiği haz… Bunların hiçbiri sınav kağıtlarına sığmaz, bir başarı belgesine dönüşmez ama ruhunda yer eder, kimliğini besler. Çocuğun gözündeki ışıltıyı, bir şeyi kendi kendine kavradığında duyduğu heyecanı hiçbir müfredat maddesi karşılayamaz. Bu nedenle oğlumun öğrenme yolculuğunun merkezinde onun ilgilerini, hayallerini ve sorularını görmek istiyorum. Çünkü biliyorum ki; merakla başlayan her yolculuk kalıcı bir bilgiye ve derin bir anlam duygusuna dönüşüyor.


Geçtiğimiz ay izlediğimiz ve ardından kitaplarını da edinip okumaya başladığımız Gizemli Benedict Derneği adlı dizi, bu yazının bütününde değindiğim konuları somutlaştırıyor. Dahi çocukların başrolde olduğu bu hikâye, zekanın yalnızca bilgiyle değil; vicdan, cesaret ve iş birliğiyle anlam kazandığını gösteriyor. Ve çocukların dünyayı değiştirme gücüne sahip olduklarını yeniden hatırlatıyor. İzlemenizi isterim...



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.