Öğrenmek doğal bir süreçtir
Bebekliğinden itibaren oğluma bir şey öğretme çabasında olmadım hiç. Onun kendi merak ve ilgisi doğrultusunda öğrenmek istediklerini öğreneceğini düşündüm hep. Okula gitmediği için neyi öğrenmek istediğine, nelere merak duyduğuna daha yakından şahitlik edebiliyorum.
Evimizde bir duvar saatinin olmadığını, onun saatleri öğrenme isteği ile fark ettim. Bir duvar saati edinmemizden çok kısa bir süre sonra oğlum, saatleri büyük bir oranda öğrenmişti. Bana saati her sorduğunda ona söylemem dışında herhangi bir katkımın olmadığı bu süreçte en önemli unsur onun konuya olan ilgisi ve merakıydı.
Uzun bir süredir rakamlarla ilgileniyor. Her gün bana rakamlarla ilgili onlarca soru soruyor ve ben de sadece sorduğu soruları yanıtlıyorum ve her seferinde öğrenmenin nasıl doğal ve kendiliğinden bir süreç olduğuna bir kez daha şahitlik ediyorum.
Bu anlattıklarım oğlum özelinde olan şeyler değil, hemen her çocuk için geçerli. Çocuklara bir şey öğretme çabası içerisinde olmadığımız zaman da onlar öğreniyorlar üstelik daha kalıcı oluyor bu öğrenme deneyimi çünkü bu şekilde gerçekten merak ettikleri, ilgi duydukları şeyleri öğreniyorlar.
Küçük çocuklarla oyun oynarken dahi yetişkinlerin onlara sürekli bir şeyler öğretme çabası içerisinde olduğuna şahitlik ediyorum çoğu zaman. Ve bazen de oğlumun sorduğu bir soru karşısında ona hiç ihtiyacı olmayan bir bilgiyi sunarken yakalıyorum kendimi ve hemen duruyorum.
Ne gereği var? Hayatlarının çok uzun bir bölümü, hiç ilgilerini çekmeyen şeyleri öğrenmekle geçmeyecek mi zaten?
Biliyorum; hırs ve rekabet kültürü içerisinde yoğrulduk hepimiz. Bundan kurtulmak da öyle kolay değil. Ancak şikâyetçi olduğumuz bu sistemi kendi inandıklarımızı tatbik etmediğimiz sürece desteklemekten başka da bir şey yapmıyoruz aslında.
Okuma-yazma konusunda da çok aceleci davranıldığını düşünüyorum. Her çocuk için okuma-yazma zamanı farklıdır. Çocuğun isteği dışında, çok erken yaşta okuma-yazma öğrenmenin çocuk dışında herkesi tatmin ettiğini gözlemliyorum. Bir kere bunu kabul ettiğimiz zaman, üzerimizde herhangi bir baskı hissetmeyeceğiz ve dolayısıyla çocuğumuza da hissettirmeyeceğiz. Bırakalım, hepsi kendi zamanında öğrensin okuma-yazmayı. Bu kadar aceleci davranmak niye? Ayrıca çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara bu kadar fazla bilgi yüklemenin onların duygusal gelişimine de zarar verdiğini düşünüyorum.
Küçük çocuklarla birlikte doğanın kalbinde yer alınan zamanlarda dahi ortalıkta bilgi baloncukları dolaşıyor çoğunlukla. Ve onlara bırakmış olduğumuz ekolojik yıkımlar mirasının üzerine doğayı korumaları gerektiği bilgisini sunuyoruz. Oysa küçük çocukların bilgiden, kavramlardan ziyade duyusal deneyimlere daha çok meraklı olduklarını rahatlıkla gözlemleyebiliriz.
Ekofobiyi Aşmak kitabında David Sobel konuyla ilgili şu sözlere yer veriyor: “Çocuklar fiziksel ve duygusal olarak doğa ve “çevre” ile aralarında bir bağ hissettikten sonra olguları araştırma ihtiyacını zaten kendiliğinden hissedecek ve hem geçmiş nesillerin bıraktığı yaraları sarmayı, hem de gelecek için uygulanabilir, sürdürülebilir pratikler ve politikalar geliştirmeyi görev edineceklerdir… Ve dünyayı bir çocuğun gözünden hayal edebilirsek gençlerimiz yeryüzünü sevmekle onun iyiliğini düşünmek arasındaki bağlantıyı kurabilecektir.”
Ve Rachel Carson’ın o çok sevdiğim sözü geliyor aklıma: “Küçük bir çocuğa doğayı tanıtırken bilgi, duygunun yarısı kadar önemli değildir.” Ben de şöyle düşünüyorum; küçük bir çocuğa her neyi tanıtıyor olursanız olun; bilgi, duygunun yarısı kadar önemli değildir.
YORUMLAR