Cemre, şut ve gol...

Hayat, bizim nerelerde aksadığımızı, neye takılıp kaldığımızı, hangi durakta oyalanıp ondan tat almaksızın günleri boşa harcadığımızı umursamadan akıp gider.


İnsan takvimlerden yapraklar koptukça değil, kendi döngüsünde uyumla genişleyip, ilerleyemez, derinleşemezse içine çöken böylesi yorgunlukların acı safrasını eritememekten yaşlanır.


Önümüze çıkan yol ayrımlarında seçtiğimiz konfor alanlarımıza tutunmak, kaçınılmaz sonları değiştirmeye yetmese de yaşadığımızdan anladıklarımızı, edindiklerimizi mutlaka etkiler, bizi bir sonraki sıkıcı biz yapar.


İnsan hayatla bir şekilde baş etmesi, ayakta kalması gerektiğini içten içe hep bilir. Kontrol edemediği yeni koşullara karşı savunma mekanizmaları geliştirip mevcut hale saplanıp kalmak, insanın kendini kolladığı zannının en tipik şeklidir.


Böyle durumlarda çoğu insan kendini korumaya alıp, kendi etrafını kendi elleriyle dikenli tellerle çevirir ve içine yönetebildiğini düşündüğü kadar şey koyup kendini orada dondurmayı dener.


Oysa hayat her aşamada getirdiği yeni koşullarla, ilk kez karşılaşılan deneyimler, heyecanlar ya da bazen acılarla insanın değişmesini, yeni durumlara ayak uydurmasını, mümkün olduğunca esnemesini, uzamasını bekler.


Bundan kaçtığın her sefer bir sonraki köşede daha büyük bir sürprizle karşına çıkar. Sen belki bu numarayla ondan kaçarım diye düşünerek, ciddi suratlı maskeni takınıp garantili adımlarla yürümeye çalıştıkça, çelme takmak için bir sonraki sokakta bekler. Hayat aslen epey şakacıdır.


Bir kaç gün sonra ilk cemre düşecek. Efsaneye göre buna İmre veya Emire adı verilen görünmez bir varlığın neden olduğuna inanılır.


İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eritir. Oradan da yere girer. Ateştir cemre. Dokunduğu her şeyi harekete geçirir, ısıtır, canlandırır ve değiştirir.


İnsanın durup dururken kendinde bir şeyleri değiştirmesi her zaman kolay değil. Sadece bazı olumlu cümleler söyleyerek olacak şey hiç değil. O yüzden bazen ne kadar istesek gereken bu değişim bir türlü gerçekleşmez. Çünkü bazen biz de hava gibi, toprak gibi su gibi bir cemrenin gelip buzlarımızı eritmesine ihtiyaç duyarız. Biri gelsin kilitlediğimiz kapıyı zorlasın, bizi ele geçirsin, korunaklı kalemizi arka kapıdan sızarak fethetsin isteriz.


Bahar geliyor. Fırsatınız varsa sizi canlandıracak o cemreyi sadece beklemeyin, mümkünse kollarınızı gökyüzüne açıp tam düşerken göğüs stopuyla durdurun, oradan dizinize alıp zıplatın, sonra bileğinize indirin ve sağlam bir şutla gole çevirin derim.


Bir süre burada yazamayacağım. Ben yokken kendinize iyi bakın...




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.