Yalnızlar için çok özel bir hizmet
Önsözüne baktığım an içime dolan bir kitap bulmaktan oldukça hoşnudum kitabevinden çıktığımda. Bu çok sık olmuyor.
Yazar daha önce girmediğim bir yazı ormanının kıyısına, yüreklendiren fasulye tanelerinden bir yol bırakmış. Hemen peşine takılıyorum.
Kitabın ismi 'Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet' olunca perdeleri ve okuma ışığım dışındakileri de kapatıyorum. Ola ki biri habersiz uğramaya yeltenmesin.
Okuyorsam telefonumu uçuş moduna alırım. Başkasının kurduğu bir dünyada kanat çırpabilmem için dengeli bir sessizlikte onunla baş başa kalmam gerek. İçerilere doğru ilerledikçe bazı kısımlarda sözsüz bir müzik eşliği arıyorum. Hatta kimi bölümlerde dayanamıyor, Einaudi'den 'Andare'yi dinliyorum üst üste...
Kitaptaki hayata dalıyorum dalmasına ama arada bir tuşlara dokunan ya da kağıt üzerinde kalemle gezinen elleri, sarı post-itleri de hayal ediyorum.
Zaten yorgunum şu sıra.
Ruhum akmak, giderek daha derinlere doğru uzamak istiyor.
Yolu açan yalnızlığa yeniden sarılıyor, ikide bir gerçeklerce dürtülmemek için.
Bakıyorum kitap da benimle aynı heveste, saçlarımı usulca okşasın diye, bir dipnotun dizlerine koyuyorum başımı;
''Sonra yavaş yavaş delirdim''
''Bu konuda yalnız değilim. Gerçekten. Hepimiz, tüm insanlar yavaş yavaş deliriyoruz. Sanki içtiğimiz suya bir ilaç karışıyor ya da havaya yayılan kokusuz bir gaz hepimizi delirtiyor. Ama bu o kadar yavaş oluyor ki anlayamıyoruz. Belki de o dağılıp eriyen meseleler zehirliyor hepimizi. Yüzleşmek yerine, zamanın asitli çözücülüğüne bıraktığımız o lanetli meseleler...''
Bir kitap hiç aklında yokken bir raftan göz kırpar bazen. Bir arkadaş sohbetinde bahsin içinden geçip gelenler olur. Bazısını sen bulursun, bazısı da gelip seni bulur. Yazının büyüsü mü bilmem? Bazen doğru zamanda adresine postalanmış mektuplar gibiler.
Kimi zaman ne büyük bir hevesle dalarsan o kitabın içine, o denli hızla kaçar senden. Coşkulu bir okumanın bedeli kitabın sen henüz hazır olmadan akıp bitivermesidir... Kıyamıyor, arada bir yavaşlatıyorum kendimi satırlardaki gece izlerinin hakkını verebilmek için...
Yalnızlık cesurun işi mi? Yoksa zihninde biriyle yaşamak mı asıl cesaret isteyen?
Yanında ne getireceğini bilmeden birinin sınırsız zihin denizine korkmadan açılmak mı mesela?
İnsan çoktan göçüp gitmiş birine aşık olabilir mi? Sevişmeyi gerçek denen yanılsamadan kopartıp, sınırsız bir boşluğa taşıyabilir mi? Onunla o kadar derinde bir yerin karanlık hazzında buluşabilir mi? Hangisi biziz, hangisi öteki?
Gerçek ölüm bazen gündelik hayatın temkinli çukurunda sonunu beklemek olabilir mi?
Kitaptaki esrarlı kadın veriyor buna cevabı;
''Mirat, sen bir insanın içinde ne kadar büyük uçurumlar olduğunu bilsen şaşarsın''
*Kitabı merak edenler için; Murat Gülsoy, Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet, Can Yayınları, İstanbul, 2016
YORUMLAR