Geride kalanlar…

Geçen hafta kayıpların yaşandığı bir hafta oldu. Resmin büyük ustası Burhan Doğançay, farklılıklara duyduğu saygıyla topluma örnek olan Prof. Dr. Toktamış Ateş ve meslek büyüğümüz, Türk basınına damga vurmuş bir isim olan Mehmet Ali Birand’ı son yolculuklarına uğurladık.


Hayatımıza kim daha fazla dokunduysa kaybını daha derin hissettik. Hem gazeteci olmam, hem yıllar önce kendisiyle çok sıkı bir söyleşi yapma imkânını bulan biri olarak evimize her gün konuk olan Mehmet Ali Birand’ın torununun çoraplarıyla gömülmesi hüznümüzü artırdı. Biz dışarıdan bu kadar üzüldüysek ailesi kim bilir neler hissediyordur?

Acının daha acısı olur mu? Bir acıyı katmer katmer büyüten şey sadece ölümün getirdiği mecburi ayrılık hali midir? Geride kalanlar, bırakıp gidenler, yaşanamayan anlar ve paylaşılmadan sandığa gömülen duygular hangi durumda insanın canını daha fazla acıtır?


İnsan anne olduktan sonra daha mı fazla evhamlanıyor ne? Çok mutlu olduğum, içim içime sığmadığı anlarda, hastalıkların nüksettiği durumlarda bazen kendi kendime “Ya aniden ölürsem, Nehir ne yapar?” diye soruyorum ama yanıtını bulamıyorum.


Çocuk sahibi olmaya karar verirken, bu durum hiç aklıma gelmemişti. Hep güzel şeyler düşünmüştüm. Birlikte paylaşacağımız, uzun, mutlu, huzur dolu koca bir hayat. Nehir dünyaya geldikten sonra onun kokusu, bakışı, dokunuşu, ağlaması, gülmesi hayatımın her tarafına kazındı.


İlk yıl içime her çektiğimde gelen ekşimsi süt kokusu hala burnumda tütüyor.


Varlığı yaşam sevincimi ikiye, üçe, beşe katlıyor. Ama bazen öyle derinden sarsılıyorum ki! Hemen bir kurgu yapıyorum, sonra da üzülüyorum. Kızım bana çok sayıda duygusal gelgitler yaşatıyor.


Çocuklar dünyaya geldiğinde hayatla aranızdaki bağ bir başkalaşıyor. Her şeyi çocuk üzerinden yapmaya, düşünmeye, yaşamaya alışıyorsunuz.


Çocukların ya da ebeveynlerin ani kayıplarının telafisi ne yazık ki mümkün olmuyor.

Doğum yapan birini ziyaret ettiğimizde “Allah analı babalı büyütsün” deriz.


Bu cümle ağzımızdan öylesine çıkar. Yaşanması olası acı ayrılıkları reddeden, uzun ve sağlıklı bir hayatı dileyen bu kadar güzel bir cümleyi bence daha içten, daha duyarak söylemeliyiz.


Açıkçası ben kızımı kimseye emanet etmek istemiyorum. Bilmiyorum tanrı ile böyle bir anlaşma yapma şansım var mı? Mümkünse Nehir, kendi ayakları üzerine basıncaya kadar yaşamak istiyorum. Eğer şansımı zorlamayacaksam, Nehir’in mürüvvetini görmek, torunlarımı sevmek hiç fena olmaz.


Arada bir galeyana gelip Nehir’e "Kurban olayım sana" derim. Annem hemen beni düzeltir. “Sana değil, seni veren Allah’a kurban olayım diyeceksin” der.


Nehir’i bana veren tanrıya milyar kez teşekkür ediyorum. Ama küçük bir şey daha rica edeceğim. Bizim hikâyemizin sonu şöyle bitsin; Nehir ile annesi sevdikleriyle birlikte uzun, sağlıklı, mutlu bir hayat sürmüşler.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.