Sadece kendini takip et
Merhaba çok sevgili kardeşim,
Umuyorum ki yavaş yavaş kendini toparlamışsındır ve hayata kaldığın yerden devam edebiliyorsundur. Kahramanmaraş depreminin yaraları daha uzun süre şifalanmaya çalışacak, farkındayız hepimiz. Görevlerimiz devam ediyor ve bu konuda daha etkin ve verimli olabilmek için artık kendi merkezimize gelmeye çok ihtiyacımız var. Herkesin süreci kendi hızında tabii ama yine de çalışmanın da bir şifalanma yöntemi olduğunu hatırlatmak istiyorum. Kaldığımız yerden devam!
Şimdi geleyim bugünkü yazımın konusuna; sahte gurular, kişisel gelişim liderleri ve spiritüel ego…
Uzunca bir süredir beni rahatsız eden bir gözlemimi paylaşacağım seninle. Keskin yargılar koyup birilerini kötüleme peşinde değilim. Amma velakin tekâmül yolculuğumuzda çok tehlikeli olduğunu fark ettiğim büyük bir tuzağı seninle paylaşmak ve kendimce uyarılarımı yapmak istiyorum.
Bu sıralar derin depresyon, kaygı bozukluğu ya da panik atak gibi sorunlarla baş etmeye çalışan birçok kardeşimiz, birilerine tutunma ihtiyacındalar. Aslında yaşadığımız bu kolektif travma öncesinde de inanç sistemlerinin yenilenmeye başladığı bir çağ kırılımındaydık. Çoğumuz ruhsal uyanış içerisinde yolumuzu bulmaya çalışıyorduk. Tabii ki böyle zamanlarda yol gösterebilecek rehber ihtiyacı son derece doğal. Ve gerçek bir rehber/yaşam ustası, onunla yolu yürüyene dosttur da. Lafım yok buna. Benim de sayısız rehberim oldu/olacak. Ama her birini kendi özgür irademle seçtim. Onlar da bana sadece ama sadece kendi özgür seçimlerimi yapabilmem için alan tuttular. Kendileri gibi oldular, ben feyz aldım. Yeri geldi yolları ayırdık. Çünkü gelişim böyle bir şey. Yetişkin benliğimiz her zaman kendine ebeveynlik verebilir. Ne kadar kırılmış, korkmuş bir iç çocuğa sahip olsak da bu böyledir.
Benim dikkat çekmek istediğim nokta, böyle bir rehberliği, kabaca şeyh-mürit, guru-öğrenci ilişkisine döndürme eğiliminde olan kardeşlerimin karşı karşıya kaldığı tehlike! Şu sıralar enformasyon çok fazla ve ne doğru ne yanlış ve asıl önemli olan; ne hakikat bilgisi bilinmiyor, hepsi birbirine karışıyor. Kalbi temiz olanların su gibi duru bir şekilde gördüğü, bildiği çok şey var oysa ve onlar diğerleri gibi ortalarda dolaşıp, önüne gelene bu bilgiyi bu şekilde saçmıyorlar. Vakti gelen de bilginin açılacağını bilen bir halden, NÖTR bir şekilde anlatıyorlar duymayı bilen kulaklara.
Canım kardeşim, varlığımın bir başka tezahürü olan diğer yarım, yaradan bize sayısız kaynaktan ulaşır. Bu bazen bir insan, bazen bir olay, bazen bir durum, bazen de sadece duyduğumuz, gördüğümüz herhangi bir şey olabilir. Hayatı okumak ve kalple idrak ise insanın görevidir. Buralarda ışığa ihtiyacımız olduğunda yolu bizim için aydınlatabilecek kişilerle yol almak tabii çok kolaylaştırıcı ve tercih edilen bir şeydir ama ilişkilerin “eşit düzeyde” kurulması şartıyla!
Burayı biraz açmak istiyorum. Çünkü bu konu benim koçluk seanslarında da anlamak ve idrak etmek için uzun süre üstüne eğildiğim bir konuydu.
Neyi fark etmek gerekiyor?
Herkesin eşit olduğu bir hayat düzeni düşlerken ben “eşit ilişki” kavramını anlamadan bu sınavdan geçemezdim. Çünkü benim yeryüzü cenneti hayalimde asla herhangi bir hiyerarşik düzen yok. Öyleyse ruhsallığı bize anlatmak için hizmetli olduğunu söyleyen gurular, şeyhler, liderler nasıl olur da üstten bir tavırla kendilerine modern tahtlar yaratıp, müritlerini “takipçi!” başlığı altında kendilerine bağımlı kılarlar? Bunu sordun mu hiç kendine sevgili kardeşim?
Demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Emin değilim, çünkü günümüz dünyasında, sosyal medya fazlasıyla manipüle edilmiş zihinlerle ortalarda dolaşan insan görünümlü varlıklarla dolu. Ve onlar da başka zihinleri manipüle ediyorlar. Derinlemesine anlayış ve sezgi kanalını çalıştırma, ihmal edilen çok önemli öz savunma yöntemleri.
Ahh kardeşim seni ve kendimi tüm bunlardan nasıl da korumak istiyor ve içindeki saf ÖZ’e odaklanmanı salık vermek istiyorum bir bilsen! Kimse seni, senden daha iyi tanıyamaz ve kimse senin Yaradan ile olan o biricik, öznel, eşsiz bağını manipüle edemez. Yeter ki sen merkezinde ol ve kendine sürekli bir şekilde “bu okuduğum bilgi bana doğru geliyor mu? Peki, benim hayrıma mı? Bu kişi, bu olay bana ne anlatmak istiyor? Onu, anlattıklarını mutlak doğru olarak kabul etmek bana ne kazandırır? Bu konuda ben ne hissediyorum? Öz benliğim bu konu hakkında neler biliyor? Hangi konuda dikkatli olmalıyım?” diye sor.
Eğer bu dediklerimi yapmazsan başkaları tarafından kontrol edilen bir kukla haline gelmen o kadar kolay ki canım kardeşim, dikkatli ol lütfen. TV, sosyal medya ve bilinçdışı tüm mesajlar senin zihnini yönetebilir. Ama eğer sen farkındalık çalışıyor; merkezinde kalıp yetişkin kararları vererek bir yaşam sürüyorsan kandırılman o kadar da kolay değil.
Senin için kendi kendinin lideri olduğun, kimseyi körü körüne takip etmediğin ve derinlemesine okuyup, kendi sentezini yaptığın biricik ve eşsiz bir yaşam düşlüyorum. Çünkü ancak o zaman sen özgün olabilirsin. Bu arada okumak dediysem illa çok eğitimli olmaktan, yüzlerce kitap okumaktan falan bahsetmiyorum. Hayatı okumayı öğrenmesi lazım insanın. Kuran-ı Kerim’in ilk ayeti “Oku, Yaradan Rabbinin adı ile oku!”
Hiç düşündün mü Yaradan neden kuluna ilk olarak “Oku!” demiş?
Bir sonraki sefere kadar bunu düşün kardeşim ve okumanın yazılı olanı seslendirmek dışında bir şey olduğunu fark ettiğinde benim kalbime bağlan.
Tüm sevgimle
Kardeşin Nihan
YORUMLAR