Doğa ve insan

Uzun zamandır bu kadar güzel bir sonbahar gözlemleme fırsatım olmamıştı kardeşim. Şehirde üstelik… Belki takvimler kışı işaret ediyor ama benim için mevsim hala sonbahar. Havalar hala sertleşmemişken, kısıtlı zamanlarda da olsa her gün sarı, yeşil, kırmızı yaprakların arasından yürüyerek geçmek o kadar büyük bir nimet ki! Mutluluktan kalbim sıkışıyor bazen. Şükür gözyaşları süzülüyor gözlerimden. Hala sağlıklı olduğum, nefes alabildiğim ve doğanın bu güzelliklerini görebildiğim için… İlhamlar doluyor içime… Zor durumda olanlar için dua etme ihtiyacı duyuyorum. Aynı şansa sahip olamayan kardeşlerim için, farkındalık yaratmak istiyorum. “Bak böyle de bir şeyler varmış, bunu yaparsam böyle de olabilirmiş” densin istiyorum.


Gündelik hayatın stresi üstüme üstüme geldiğinde, duygu dengemi yönetemediğimi ve kendimi tüketmeye başladığımı fark ettiğimde hemen dışarı çıkıyorum. Kısıtlara rağmen herkesin bunu yapabileceği zaman aralıkları mevcut. Bahaneye gerek yok! Gerçekten ama gerçekten engelleri olanlar için de onların hayatlarını kolaylaştıracak kardeşlerinin varlığını diliyorum.


Hep severdim yürümeyi… Araç kullanmaktan imtina eder, toplu taşımayla tüm İstanbul’u gezerdim. Kendimi özgür zannederek… Ama şimdi hep aynı yerlerde defalarca yürümeme rağmen sanırım daha özgürüm!






Neyi fark ettim?

Corona salgını ve karantinalarından önce biz biraz da sahip olduklarımızı görmeyen doyumsuz ruhlardık gibi geliyor bana. Ya da “ben” biraz öyleymişim. Muhakkak bunu fark eden başkaları da vardır. Bu da bana BİZ diyebilme izni verir.


Şimdi ise evde oturup pencereden dışarı bakarken doğanın kıyafet değiştirmesini tüm detaylarıyla seyrediyorum. Yavaş yavaş… Her gün bir parça daha yenileniyor. Her şey gibi. Bu evrende her şey değişiyor, dönüşüyor. Bizim hücrelerimiz bile dünkü hücrelerimiz değil! Bu sonsuz döngü, ihtişam, başımı döndürüyor. O tek bir ağaç üzerindeki düzensiz sıralanmış yüzlerce yapraktan, hangisinin ne zaman düşeceğini bilmeden, muhteşemliğini seyretmek, doğayı anlayabilmek ve oradan da kendi içime bir yolculuk yapabilmek imkânı… Allah’ım bu kaos düzeni içindeki mükemmel uyum o kadar çok şey anlatıyor ki bana; anlatamadığım zaman sıkışıyorum.


Sevgili kardeşim,

Doğa kendini anlaman için bir büyük ayna! Üzerine tut onu, içinden geç. Yargılardan özgürleş, gerekliliklerden kurtul, kendine koyduğun sınırları aş ve ilahi akışa teslim ol! Yağmur yağması gerekiyordu dediğin, sert kış koşullarını beklediğin şu zamanlarda sana sunulmuş fırsatın kıymetini bilmeni diliyorum. Evet, belki bu gidişatın sonu kuraklık, bunu da fark et ama an’da olmayı iyi anla isterim. An’da olmak yarını hiç düşünmeden, fütursuzca keyif sürmek demek değildir. Deneyimin içinde onunla akmak, öğrendikleriyle yarını an’da inşaa edebilmek demektir.


Nasıl olacak?

Eğer insanlık doğayla BİR olduğunu hatırlar, onun kendinden ayrı bir varlık olmadığının idrakına varabilirse onu talan edip tüketmekten, birlikte üretmeye geçebilecektir. Doğa zaten yeterince cömert. Onun bize sunduklarını fark etmek, onunla bağ kurmak, içimizdeki temel elementlerin (ATEŞ, HAVA, SU, TOPRAK) hepsinin doğada bulunduğunu görmek, mevsimlerin yani döngülerin kendi yaşam yolculuğumuzdaki etkilerine bakmak belki de BİZ’i ona daha fazla yaklaştırır. İşte o zaman ÖZ’ümüze döner, yeryüzü cennetini hep birlikte yaratabiliriz.


Tarımın önemini anlatıyor artık herkes. Ben de yazmaya çalıştım, çalışıyorum. (İsteyenler “Toprak ve tarım”, “Toprağın ruhu ve birleştiriciliği” yazılarını okuyabilirler.) Bu alanda çabalıyorum uzun bir süredir. Çünkü TOPRAK çağırıyor. Yeni çağ inşaa edilirken önce topraktan başlanacak değişime. Sonra diğer alanlarda reformlar olacak gibi hissediyorum. Sadece benim hislerim de değil bunlar. Fütüristleri, astrologları, kadim öğretileri, döngüleri okuyup yorumlayanlar, kanalları açık olan bilinçler söylüyor ve onlar da başka bir bağlamda zaten BİZ’iz. Bu spritüel öğretileri hissettire hissettire anlatmaya çalışıyorum, fark ediliyor biliyorum. O yüzden konuyu dağıtmadan aksiyona dönüşebilecek şeylere odaklanalım birlikte. Doğru tarım yapmayan ülkelerin doğru sanayileşemediğini ve bilinç seviyesinin bir türlü yükselemediğini son yüzyılda çok acı tecrübelerle öğrendik.


Neler yapmalı?

İklim ve gıda krizi kapıdayken tüm kalbimizi vererek AŞK’la an’da işler yapmaya odaklanmalı. Doğanın depremleriyle, selleriyle, yangınlarıyla kısacası tüm elementlerini harekete geçirerek BİZ’e ulaşmaya çalışmasını, sesini duyurmak istemesini artık anlamalıyız sevgili kardeşim. Ve anlamışsak şayet artık durmamalıyız. İstersen balkonunda kendi sebzeni yetiştir. İstersen bir çiftlik kur kırsalda. Ya da bilinçli türetici olarak var olan işletmelere destek ver. Hiçbirine yakın değilsen, imkânın yoksa bu alanda okuma yap, yaz çiz, etrafını bilinçlendir. O kadar çok şey var ki yapılabilecek; “yapamıyorum” demenin utancını bir ömür taşımaktansa, bulup icra edebileceğin o kadar çok şey... Ve en önemlisi yaparken mutlu olabileceğin… Çünkü bu bahsettiklerim birer yaratım alanı ve an’da yaratırken insan, tanrılaşır. İçimizdeki TANRI ÖZ’ü açığa çıktığı her an sonsuz bir HUZUR ve MUTLULUK yayar etrafa. Hadi sen de kendi tanrısallığını sergileyebileceğin bir yaratım alanı bul! İlham ol etrafına… BEN iken BİZ ol!


BİZ’i çok seviyorum.


Kardeşin Nihan






YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.