Boş depoyla yolculuk

Şöyle bir bakının etrafınıza. Herkes sürekli bir koşturmaca içinde, 24 saatin yetmediği günlere söylenerek ve hep bir şeylerin eksik kalmasına hayıflanarak yaşıyor. Çocuk okuldan alınacak, spora götürülecek, sonra berbere gidilecek, kuru temizlemeden kıyafetler alınacak… İş dönüşü market alışverişi, arkadaşa yaşgünü hediyesi,faturaların ödenmesi,apartman toplantısı… Arada sırada dinlenmek, keyif yapmak şöyle dursun, gece deliksiz bir uykuya bile vakit yok. Daha doğrusu vakti olsa da kimsenin hali yok. Kafalar sürekli meşgul, bedenler yorgun, depolar boş geziyoruz.

Arabamıza karşı daha şefkatli ve anlayışlıyız. Yıllık bakımını yaptırıyoruz. En ufak bir arızada risk almadan tamirciye götürüyoruz ve en önemlisi de benzini “bitmeden” en yakın benzinciye gidip depoyu dolduruyoruz. İş kendimize gelince, rezervde bir gıdım enerjimiz de kalmış olsa, ibre en alt seviyeyi de gösterse biz görmezden gelip yola devam ediyoruz. Vücudumuz bizi taşıyan en değerli “araç” oysa ve onu hor kullanıyoruz… Gerçekçi olmayan uzunluktaki “Yapılacak Listesi” ile başkalarını memnun etmek için yapılan aşırı fedakarlıklarla kötü beslenmeyle, uykusuz gecelerle, aşırı çalışmayla onu hırpalıyoruz.


Ruhumuz deseniz, ta derinlerde olmanın dezavantajını yaşıyor. Yüreğimizden gelen sese göre değil de sadece akıl, mantık doğrultusunda yaşamayı öğrenmişiz bir kere. Toplumsal şartlanmalar, yüksek beklentiler, göstermelik mutluluklar içerisinde yoğrulurken ruhumuz mu daralmış, ışığımız mı azalmış, umudumuz mu bitmiş, depomuz mu boşalmış farkına bile varmıyoruz.


Farkındalık her şeyin başı. Kendini bilmek, sınırlarımızı zorlamamak, ruh daraldığında içimizde isyan eden o sesi duymazdan gelmemek, gereğinden fazla vermemek gerek. “Hayır” demek isterken “evet” dememek, bizi kendi yarattıkları dramaların içine çekip mutsuzluklarına ortak etmeye çalışan insanlara “dur” demek, enerjimize sahip çıkabilmek şart. Benzin bitme noktasına gelmeden önce araç sinyal veriyor aslında. Yeter ki dikkatimizi başka şeylere vermişken kendimizi unutmuş olmayalım.


İş işten geçmeden bir iki gün kendimize çekilip dinlenerek ya da bir dost sohbetinden güç alarak, uzun bir yürüyüş yapıp rahatlayarak, neşeli bir film seyrederek, hayatımıza ufak da olsa yenilikler katarak gücümüzü kazanalım ve kendimizi toparlayalım. Bizi rahatlatan şeyleri en iyi biz biliriz. Bunları başkalarından beklemeden, sürekli ertelemeden, küçük fırsatlar yaratıp kendimizi ödüllendirerek hayatımıza katabiliriz. Katalım ki yüzümüz gülsün. Sinirlerimiz gerilmesin. Gözümüz ibrede olsun yani… Aksi taktirde yolda kalacağız ve o zaman ne kendimize hayrımız olacak ne de sevdiklerimize. Neden uçaklarda verilen talimatlarda düşüş tehlikesi durumunda can yeleğini “önce kendine, sonra çocuğuna giydir” diyorlar sanıyorsunuz? Bencilliği öğretmek ve yaymak için değil herhalde. Adamların bir bildiği var.


Kendinize iyi bakın.

Sevgiyle kalın…




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.