Bu şehre bayram yok
Geçen hafta Venedik’teydim. Adeta bir film setinin ortasında buldum kendimi, zamanda yolculuk yapar gibiydim. Sokaklarında arabaya izin verilmeyen, sessiz, huzurlu, her köşesinde tarihten bir hikayeyi yaşatan büyülü bir şehir... Apayrı bir iz bıraktı bende...
Başından çok şeyler geçmiş, her şeye rağmen tüm asaletiyle ayakta kalmayı başarmış, kelimenin tam anlamıyla görmüş geçirmiş birinin önünde nasıl saygıyla eğilirsem, bu şehrin önünde de öyle saygıyla eğilirim! Romantik, ince ve zarif ama zorluklara yenilmeyecek kadar da güçlü ve dayanıklı bir ruhu var. Sular altında da kalsa, dünya ‘batıyor’ da dese bana mısın dememiş!
”Saçının bir teline dahi zarar vermeden” renove etmişler eski binaları . Yeni binaları aralara serpiştirirken de şehrin “dokusuna” aykırı olmayacak tarzda planlamışlar her şeyi. Bütünü bozmayacak, gözü rahatsız etmeyecek, insanın ruhunu “hırpalamayacak” şekilde yani. Ayyynı İstanbul’daki gibi!!
Eh, ister istemez kıyaslıyor insan, kıyasladıkça da üzülüyor, sinirleniyor. Bilinçsiz yapılaşmanın altında eziliyoruz, estetikten, sanattan, güzellikten yoksunlaşıyoruz her geçen gün. Ruhsuzca dip dibe inşa edilen gökdelenler yürekleri de deliyor. Göğsüm sıkışıyor, içim acıyor gördükçe. Bu karaktersiz binalara yer açmak için nice tarihi binayı acımadan yerle bir eden çarpık bir zihniyetin kurbanıyız.
Bir şeyi takdir edebilmek için önce değerini anlayabilmek, bilebilmek gerekir tabii. Sanat tarihi hakkında hiçbir bilgisi olmayan kişilerin aklına uyan ve cebini doldurmaya bakanların eline kalınca böyle oluyor halimiz. ‘Ne var ki bunda?’ diyecek kadar eğitimsiz büyük bir kitle hararetle alkışlıyor bunları yapanları. Bir de tabii malum kazalar var; göz göre göre yanıyor yalılar, ormanlar, korular. Elden bir şey gelmiyor...
Beton, yeşili yutuyor. Geçmişe hürmetimiz yok. Tarihi mahalleleri, parke taşlı sokakları bir bir yok ederek “yenileniyoruz”. Sapasağlam, gözlerinden sağlık fışkıran yaşlı birini eceli gelmeden öldürürcesine katlediyorlar şehrin ruhunu. Araya serpiştirilen birkaç sükseli “renovasyon çalışması “ ise “sus payı “.
Tamam, Venedik kadar sahip çıkamamış olabiliriz tarihimize ve geriye dönüşü yok hiç bir şeyin ama neden elimizde kalan kadarını da inatla yok ediyoruz? Bir şekilde hayatta kalmayı başaranları da idama mahkum ediyoruz?
Bir şehrin ruhu katledilirken, içindeki insanların ruhuna da zarar gelir. Sanattan, doğadan, kültürden, tarihten uzaklaşan tekdüze, stresli, yavan, yoksun bir hayat insana ne verebilir ki?
Sanırım bunu da yaşayarak göreceğiz...
Sevgiyle kalın.
YORUMLAR