“Dediğimi yap, yaptığımı yapma...”

“Dediğimi yap, yaptığımı yapma...” Bu sözün anlamını hiç bir zaman anlamamışımdır. Birinin sözünü dinleyeceksem ve yolundan gideceksem beni sözleri ile değil davranışları ile yapmam gerekene ikna etmeli diye düşünüyorum. Yani bu söz aslında “Söylediğimi yapma, yaptığımı yap.” olsa eminim ki benim için daha anlamlı olacak. Neden mi?


“...Normalde inatçı bir kişiliğim yoktur. Hele de iş hayatında... Ama yöneticim ile ilişkimde kendimi inatçı biri olarak görmeye başladım. Söylediği hiçbir şeyi kabul etmek içimden gelmiyor. Nasıl kabul edeyim ki! Dinime küfreden bari müslüman olsa diye bir laf vardır. Ona karşı hiç güvenim yok ki!” Rumuz: İnatçı


Her türlü ilişki öncelikle güven esasına dayalıdır. Şöyle bir düşünün hiç güvenmediğiniz biriyle iletişim halinde olmak ister misiniz? Onun söylediklerine kulak asar mısınız? Bugüne kadar söyledikleri çoğunlukla bir kulağınızdan girip diğerinden çıkmayan kişileri düşünün... Bu kişiler sadece güvendiğiniz kişiler değil midir? Anneniz, babanız, eşiniz, arkadaşınız, yöneticiniz... Her kim olursa olsun, güven mutlaka oradadır. Peki bu güven ilişkisi nasıl oluşur?


Farkında olarak veya olmayarak aslında beynimiz çevremizdekileri söylediklerine değil yaptıklarına göre değerlendirir. Çevremizdeki herkesi ve söyledikleri her şeyi bir gözlem sürecinden geçiririz. Söyledikleri ile yaptıkları ne kadar tutarlı? Bana söylediklerini kendisi ne kadar uygulayabiliyor? İşte bu soruların ve gözlemlerin sonucundaki cevaplar bizi o kişiye güvenmeye veya güvenmemeye iter. İş hayatında da bu kural aynen bu şekilde işler. O nedenle söyledikleri ile yaptıkları tutarlı olan, söylediklerini içselleştirmiş ve hayatında her an uygulayan uzmanlar, yöneticiler güven kazanırlar ve kazandıkları bu güven ile çevresindekilerini yapmak istediklerine ikna ederler. O nedenle sadece “Dediğimi yap.” diyen kişiler yerine “Bak ben ne yapıyorum. Sen de benim yaptığımı yap.” diyenler en sonunda amaçlarında başarılı olurlar ve verimli ekipler yönetip, örnek çalışanlar olurlar.


Peki aksi bize ne kaybettirir? Kişisel imajımızı ve güvenilirliğimizi bir kenara koyarsak, yaptığımız iş ve amaçlarımız anlamında da bize epeyce değer ve güç kaybettirir. Sadece konuşan, hatta bununla da kalmayıp çok da güzel konuşan biri olmamız bizi asla amacımıza ulaştırmaz. Bir süre sonra kendimizi “Dilimde tüy bitti bunu söylemekten, ama hâlâ anlamıyor.” derken buluveririz. Oysa kendimize bakmak aklımıza bile gelmez.


Şirket içindeki kültür ve değerlerin oluşması ve yerleşmesi de tamamen bununla alakalıdır. Değerleri ve şirket kültürünü yaratan ve yaşatan her bir çalışandır. Ama eğer, en tepedeki yöneticiden başlayarak tüm yöneticiler ve çalışanlar, şirket değerlerini ve kültürünü içselleştirmemişse, tüm bunların yerleşmesini ve yeşermesini beklemek herhalde çölde su bulma umuduna benzer.


Belirtmem gerekir ki, her zaman aynı durum söz konusu değildir. Bin kere söylemenize ve söylediklerinizin tutarlı olmasına bakmazsınız bazen karşınızdakini ikna edemezsiniz ve amacınıza ulaşamazsınız. Bu durumu kesinlikle bir kenara bırakıyorum tabii. Bu sonucun bir sürü farklı sebebi olabilir.


Şimdi bugünden başlayarak çuvaldızı biraz da kendimize batıralım olur mu? Biz söylediklerimiz ve yaptıklarımızda ne kadar tutarlıyız ki çevremizdekileri ikna etmeye çalışıyoruz? Artık konuşmayı bırakıp gösterme vakti gelmedi mi sizce de?




***


İşinizde mutlu değil misiniz? İş hayatı ile ilgili öğrenmek istedikleriniz mi var? Ya da sadece fikirlerinizi paylaşmak mı istiyorsunuz? Öyleyse e-postalarınızı aşağıdaki adreslerden birine mutlaka bekliyorum.


işimlemutluyum@mujdeozenen.com

diyelim@işimlemutluyum.com


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.