Apartman Çocuğu…
Arka bahçesinde bana kocaman gelen çocuk parkı olan askeri kamp ile bizim evin bahçesini tel örgüler ayırıyor. Her akşamüstü ablam ve arkadaşları ile tel örgünün arasından sürünerek parka giriyoruz. MacGyver televizyonun popüler dizisi, adam her bölümde ataçtan, çikletten silah yapıyor, tel örgülerden atlıyor, zıplıyor, koşuyor.
Telden her geçişimizde MacGvyer aklıma geliyor. “Vay be ne havalı, sanki film çeviriyoruz”. Tel örgülerden geçtikten sonra bir bölük tavşan elmalarına, bir bölük salıncaklara koşuyor. Göbekli bekçiye yakalanmazsak ya da askeri kamptaki veletlerden biri ispitlemezse hayat bize güzel!
Parka girdiğimiz anda ne yapacağımı şaşırıyorum, tavşan elmalarına mı dalsam, içim çıkana kadar salıncaklara mı binsem?
Kararsızlığım çocukluğumdan emanet.
Tatsız tuzsuz pek bir şeye benzemeyen tavşan elmalarına kendimizi kaptırmışken kampın fok bıyıklı göbekli bekçisi düdüğünü öttüre öttüre beliriyor.
Kırmızı alarm!
Canını seven kaçsın!
Kampın veletleri yine ispitlemiş bizi, pis hainler. Tel örgüden sürüne sürüne bizim bahçeye geçiriyoruz, bekçi gelene kadar hepimiz çoktan arazi olmuşumuz.
Yaz tatili boyunca, hemen hemen her günüm böyle geçiyor. Sonra bir akşam babam parka veda etmemiz gerektiğini söylüyor. Apartmanın giriş katından başka katları olmadığını bilmeyen bir çocuk olan ben yeni evi merak etmeye başlıyorum. Bir yanım parkı bırakmak istemiyor, bir yanım kalk gidelim diyor.
Arabamızla bir rampadan çıkıp, sağdaki sokağa sapıyoruz. Arabanın aralık penceresinden içeri mimoza kokuları giriyor. Bahçe içinde kutu gibi evler, mimoza ağaçları, kediler, köpekler, bahçelerde sardunyalar, meyve ağaçları. Ağzım bir karış açık bakıyorum sokağa.
Annemin aldığı hikâye kitabındaki evlerin canlısı. Araba, yeşil kutu gibi bir evin önünde duruyor. Evimiz; yeni evimiz. Bahçe içinde, iki katlı küf yeşili evimiz. Yaşım sekiz, ilkokul ikiye gideceğim. Okumayı en hızlı söküp, elması en hızlı kızaranlardanım. Birkaç gün önce fok bıyıklı göbekli bekçi teröründen kaçarken, şimdi bahçelerinde çiçekler, kediler olan hikaye kitaplarından çıkmış gibi duran evlerin olduğu bir sokaktayım.
Böyle başlıyor Koşuyolu hikayem.
Eve yakın bir ilkokula yazılıyorum. Okula yürüyerek gidip geliyorum. Her sokak birbirinden güzel. Evler hep bahçe içinde, evler hep küçük. Apartmanı unutuyorum. O da neymiş canım! Çocukluğumun on’lu yaşları bahçelerdeki erik ve dut ağaçlarında geçiyor. İlkokul bitiyor, sonra orta, sonra lise.
Koşuyolu Parkı’nın etrafında bisiklete binme, bahçede çekirdek çitleme, komşularla lak lak etmeyle zaman geçip gidiyor. Üniversite yıllarında eve misafir gelen arkadaşlarım küf yeşili evi öyle çok seviyorlar ki, hemen hemen her gün bize uğruyorlar.
Üniversite bitiyor, hayat telaşı başlıyor. Merhaba kurumsal hayat, merhaba ofis, merhaba plaza. Dört tarafı camlı, üç tarafı masalı hayatım beni yoruyor, enerjimi tüketiyor. Akşamları iş dönüşü Koşuyolu Parkı’nın salıncakları bana kucağını açıyor, kayın ağaçları çamlara benim geldiğimi söylüyor. Çamlar bana her şeyin yoluna gireceğini söylüyor. Zaman geçiyor, yirmili yaşların sonu geliyor. Yıllar içinde çatı katı eklenen evimiz, bize büyük geliyor. Küçük kutu evler yerini tuhaf mimarilere bırakıyor.
Komşular yavaş yavaş taşınıyor. Bir zamanlar bisiklete bindiğim sokak artık arabadan geçilmiyor. Mantar gibi kafeler, restoranlar, iş yerleri bitiyor köşe başlarında, sokak aralarında.
Koşuyolu yavaş yavaş naifliğini kaybediyor. Sekiz yaşında taşındığım küf yeşili evimiz, otuza bastığım yıl satılıyor. Yirmi iki yılın sonunda apartman gerçeği bana nanik yapıyor. Küf yeşili ev yıkılıp, yerine çirkin bir şey inşa ediliyor.
Şimdi hayat Acıbadem’in orta yerinde beyaz bir apartmanda geçiyor. Üst komşunun küçük kızı her sabah ve her akşam ağlama krizleri geçiriyor, hangi komşudan geldiğini bilmediğim televizyon sesi odamda yankılanıyor. Balkona çıkıp bağırasım geliyor, erik ağaçlarının çiçekleri bana “boş ver” deyip, göz kırpıyor.
Otuzlarında apartman çocuğu olan ben, arabaların arasında top oynamaya, bisiklete binmeye çalışan çocuklara bakıp, “yok yok ben apartman çocuğu değilim” diyerek kendime gülümsüyorum.
YORUMLAR