Yoldan ‘dönmek’
Bir yere geri dönmek mümkün mü? Aynı nehirde ikinci kez yıkanırken oraya ‘dönmüş’ olduğunu iddia edebilir misin?
Kimse, hiçbir şey yerinde durmuyor; hayat bir yollar ve yolculuklar silsilesine kolaylıkla dönüşebiliyorken, bir yerden bir yere gitmek, sonra başka bir yere, bazen de daha önce gittiğim, bulunduğum bir yere yeniden gitmek, asıl yolculuğun özeti olarak karşıma çıkıyor. Mekan algısı hep ileri doğru giderken, zamanda geriye gidebileceğime dair yanılgılar fırsat buldukça gıdıklıyor, aklıma düşüveriyor.
Rahatlıkla iddia edebilirim ki, bugüne kadar hiçbir yere dönmedim. Her gittiğim yer, kendi zaman döngüsü içerisinde, yeni bir yerdi. Karşılaştığım herkes yeni biriydi; o yer ‘bugünkü’ yer, o kişi de o günkü kişiydi.
Doğup büyüdüğüm yerden uzaklaştığım, başka şehirlerdeki evlere taşındığım oldu ama ilk kez gerçekten, buradan birkaç ay boyunca çok uzaktaydım. Yol insanı açar, yolculuk insanı besler derler. Beni besleyen, yolda gördüğüm kendimdi. Hayatım boyunca tek bir şehirle sevgili olmuşum da, ilk kez ondan ayrılıp başka şehirlerle olmayı denemişim gibiydi. Sürekli bir yerden bir yere gidiyor ya da gidecek olmak, öyle çok sahiplenmeden bulunduğun yere yayılıvermek, mekandan bağımsız bir ‘sen’ nasıl olur, ona işaret ediyor nazikçe oturup dikkatini verirsen.
O alıştığın günlük rutinler yok. Pazartesi sabahı neredeyse gözlerin kapalı ofisin yolunu tutmak yok. Herhangi bir yerin yolunu gözün kapalı tutamıyorsun artık, her şey yeni, herkes yeni ve izlediğin her şey hep bir şekilde yabancı. Dikkat o yüzden hep uyanık. Nasıl oldu bilmiyorum ama, bir şekilde uyuduğum her yastığa bir parça gün ışığı vurdu her sabah. Güneş aynı güneş, gün başka. Dikkatim neredeydi ofis yolunda?
Gördüğün, dikkatini verdiğin hiçbir şey asla aynı kalmazken, nerede yorulup bırakıyorum ve “amaan aynı işte” deyip geçebiliyorum? Aylar sonra vapura ilk kez bindiğimde, işe giderken bir köşede somurtarak tost yediğim sabahları aklım almadı. Deniz ne güzeldi, martılar filan uçuyordu.
Bu sefer, İstanbul’a ‘dönmüş’ gibi hissedemedim kendimi. Daha uzun, daha büyük yolculuklar için heyecanlanıyor olmam bir tarafa, şu zamanı şurada geçiriyor olmam dışında hiçbir kalıba sokamadım burada olmamı.
Binyıllardır galaksileri dolaşan Zaman Lordu Doktor bir keresinde, zaman döngüsünü anlamayan insanlara dönüp sıkılarak “ah insanlar, o kadar doğrusalsınız ki...” demişti.
Geçmişi, geleceği, olabilecek her şeyi tek bir anın içinde peşimde taşıyor olduğum gerçeği çok mu yorucu geldi de acaba günlük rutinlere boğdum kendimi, aman işte her şey hep aynı oldu, bir sabah uyanıp “aaah merhaba yepyeni bir gün!” demek nadiren aklıma geldi. Yeni bir gün demek hep iyi geldi de, zamandan mekandan bağımsız yeni yerleri gezip dolaşırken herhalde bunun idrakı nasip oldu.
Bir yere ‘geri’ dönmek mümkün değil. Bu bazen çok özlediğin anları düşünürken söylediğinde hüzünlendirebilir, belki o yüzden bu kadar dilimizde ‘geri dönmek’. İlerliyorum, doğrusal, döngüsel, olduğu kadar, olmadığı kader; seçtiğim yollarda yürüyorum, bazılarından başka yollara sapıyorum, bazıları olmadık yerde bitiveriyor, bazıları da beklenmedik heyecanlara çıkarıyor.
Hayat böyle akıp gidiyor. Üç beş ufak yolculuk, bana asıl yolculuğun heyecanını hatırlatıp gülümsetiyor.
YORUMLAR