Doğum aktivistleri aranıyor!
Doğaya dönüş: son on yılda yükselen heves. Artık uyandık ve evimizde, hayatımızda endüstriyel yapaylık ve pislik görmek istemiyoruz. Bu yapaylığın bizi nasıl da özümüzden uzaklaştırdığını, özümüzden uzaklaştıkça nasıl da yabancılaşıp kaybolduğumuzu gördük. Şimdi daha çok kendimiz olmak istiyoruz. Ninelerimizin, dedelerimizin hayatlarının gerçekliğini daha çok arıyoruz.
Hemen her yaşamsal olayda olduğu gibi doğum konusunda da sayısız değişimler yaşandı. Anne-bebek ölümlerini azaltma ve engelleme, sağlıklı hijyenik doğum koşulları için pek çok yenilik yapıldı, yeni teknolojiler ve keşfedilen yeni tekniklerle gün geçtikçe doğum kolaylaştı, güzelleşti, daha az korkulan doğal bir aktiviteye dönüştü… diyebiliriz. Diyebilirdik.
Eğer doğumun medikalleşmesi, tıbbi bir olaya dönüştürülmüş olması bugün kadınların doğum deneyimlerini olumsuz bir şekilde etkilemiyor olsaydı...
Bu gelişim ve değişim, birçok iyilikle birlikte doğum konusunda birçok rahatsızlığı da beraberinde getirdi.
Artık çoğu kadın daha güvenli ve hijyenik olduğunu düşündüğü hastanelerde doğum yapmak istiyor. Bu talep arttıkça, hastanelerin tek tek her kadının fiziksel ve manevi ihtiyaçlarını karşılaması daha da zorlaşıyor. Kadınların doğumdaki temel ihtiyaçları karşılanamadıkça da, ne kadar sağlıklı, teknolojik yöntemler kullanılmış olsa da doğum deneyiminin travmaya dönüşmesi çoğu zaman kaçınılmaz oluyor.
Doğal doğumun mucizesi, biz doğadan uzaklaştıkça bizi terk ediyor. Müdahalesiz, kolay, akıcı ve aydınlatıcı bir deneyim olabilecekken doğumda onlarca medikal ilaçlara ve müdahalelere ihtiyaç duyar hale geliyoruz.
Çok basit bir senaryodan gidelim. Kadın hastaneye gidince, yabancı bir ortamda geriliyor. Gerildikçe doğumu tetikleyecek olan hormonlarının salgılanması zorlaşıyor. Bu hormonlar kaçıp gittiğinde doğum zorlaşıyor. Zorlaştıkça ilaca ve müdahaleye ihtiyaç duyuyor. Dahası, bazen tamamen ilerlemeyi kesiyor. Doğum duruyor. Ve sezaryen kaçınılmaz oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre bugün dünyada sanayileşmiş olan herhangi bir ülkede, sezaryen oranlarının ile 'ten fazla olması için hiçbir haklı gerekçe yok.
Bizim ülkemizde sezaryen oranları şu anda %80’leri bulmuş durumda.
İşleri kolaylaştırmak için, verim alabilmek için, daha sağlıklı olmak için doğadan uzaklaşmış bulunuyoruz.
Tıpkı mutfakta, bahçede, tarımda olduğu gibi. Eğitimde, insan ilişkilerinde olduğu gibi. Biz mükemmelleştirmeye çalıştıkça doğası bozulan, özünden uzaklaşan her şey gibi doğum da bugün, kendi doğasından uzaklaşmış durumda.
Tam da bu noktada, doğuma hak ettiği değeri yeniden verebilmek için, doğumu güzelleştirmek için, kadınların doğumdaki haklarını onlara tekrar hatırlatabilmemiz için bizim doğumu konuşmaya ihtiyacımız var. Doğum profesyonellerinin, ebelerin, doktorların, doulaların ve tüm kadınların bu konuda bilinçlenmesine ve başkalarını da bilinçlendirmesine ihtiyacımız var. Bugün ekolojik dönüşüm için çalışan aktivistler gibi doğum aktivistlerine ihtiyacımız var.
Doğumdaki, hayatın başlangıcındaki güzelliği, iyiliği ve mucizeyi geri istiyorsak, bunun için daha çok ses çıkarmalıyız.
YORUMLAR