Fazla Annelik...

Bundan 12 yıl önce ilk anne olduğum yıllardan beri yazıyorum annelik yolculuğum hakkında. Doğal bir hamilelik geçirmeye çalışmış, en doğal yollardan doğurmayı kafaya takmış ve becerememiş, ilk yıllarında bebeğime olan ve olmayan tüm enerjisini vermiş anneliğe epey angaje bir insandım. Annelik, bir çocuğu yetiştirmenin sorumluluğu hem çok mühim hem heyecanlı bir yandan da duygusal olarak epey yüklü bir deneyim oldu beni için... Olmaya devam ediyor, değişerek, dönüşerek. Hayatta her şeyin olduğu gibi.


Şimdi dönüp geriye baktığımda, yeni anne olduğum zamanki idealizmimin buhar olup uçtuğunu çok net görüyorum. İdealizmden anladığım şu:


Çocuk yetiştirmekle ilgili çok net olduğuna emin olduğum (her neredense) kuralların peşinde koşarak yorulmak, anı kaçırmak ve bu aşırı enerji sarfiyatı yüzünden bir çocuk daha dünyaya getirmeye kuvvet bulamamış olmak.


Oğlum ile birlikte dünyaya gelen yeni, tecrübesiz anne Damla, yardıma çok kapalı, kendi takip ettiği ekollerin doğrularından çok emin, çocuğu her gık dediğinde onun için hazır ve nazır olmazsa ona büyük kötülük edeceğinden çok emin, aslında hiçbir şeyden pek emin olmayan ama katı bir doğrular silsilesini izlemekte güven bulan bir kadındı. Çocuğun rutini her şeyden önce geliyordu o zaman benim için, bir rutinin arkasına saklanarak alamadığım desteği örtüyordum şimdi olduğum yerden bakınca.


Doğal ebeveynlik, Baby Led Weaning, 3 yaşına kadar emzirme, birlikte uyuma, her antibiyotik verdiğimde kahrolma gibi süreçler hala aklımda canlı...


Eğer varsa öyle bir kavram, benim yapmaya çalıştığım şey: Over annelikti... Fazla annelik...! Kendi eksikliğimi fark etmeden, o eksikliği uygulayarak kapatma çabası, her şeyi ancak kendim yaparsam kontrol edebilirim, kontrol edersem rahat ederim, kimse benim kadar yapamaz gibi bir yanılgının içinde yorulmuşum... Görüyorum, şimdi.


12 sene sonrasından bakınca, büyüme sürecine adım atmış, boyu kadar oğlu olmuş bir kadın olarak bakınca kendimi kucaklamak istiyorum. Tecrübesiz, telaşlı, kaygılı, kurallı anne Damla'yı göğsüme yaslamak istiyorum ve saçını okşamak. Ve şöyle demek belki:


"Tamam canım, merak etme, yeterlisin, her şey yolunda, daha çok yardım isteyebilirsin, kendini paralamana gerek yok, biraz uyumak senin de hakkında, çocuğunu biraz bırakıp nefes almaya çıkabilirsin. Bir çocuk, sadece ana-babasından beslenmek zorunda değil. Sevdiğin ve seni seven insanlardan oluşan bir topluluğun içinde olmak sana da ona da iyi gelecek. Yapılacak işler listesini, rutin peşinde koşmayı azıcık bırakabilirsin. Bırakabilirsin. Bu seni kötü bir anne yapmaz. bırakabilirsin. Biraz oyun oynamaya ne dersin? Biraz saçmalamaya bebeğinle birlikte, biraz onun seni kendi alemine götürmeye izin vermeye ne dersin...? Bırak gerisi dağınık kalsın... Ev dağınık kalsın, çocuğun uykusu biraz aksasın, üstü başı hep temiz olmasın, senin neye ihityacın var, bir bak bakalım."


Çocukların ne ihtiyacı olduğunu bildiğimizi sanıyoruz. Onlara elimizdekinin en iyisini vermeye çalışıyoruz, peki bizim bu sanrılarımız ya gerçek değilse? 12 yıllık annelik deneyimim, birlikte büyüdüğüm oğlumun beni kendime aynaladığı her sefer bu gerçeğin bir katmanına aydınlanıyorum.Biraz ilerletince bu düşünceyi kendimizin de neye ihtiyacı olduğunu bildiğimizi sanıyoruz. Peki ya bilmiyorsak? Sandığımız şey yaralarımızdan, koşullandırmalarımızdan, zihnin ıslah edilmemiş hikayelerinden ibaretse?


Esas sorular şunlar ise:

Anın ihtiyacı ne? Bu çocuğun ihtiyacı ne? Benim ihtiyacım ne? Olduğumuz halde nasıl daha rahat ederiz?


Bu soruları hiç sormadım o zamanlar. Hiç zorlanmasın, hiç hastalanmasın, akranları tarafından hiç tartaklanmasın istedim. yürüdüğü yollara pamuklar döşeyeyim, dikenlerin hepsi bana batsın istedim. Dikenler bana batarken acıyan suratımı müşfik bir gülümsemeyle örteyim.


Iıh...!

Yok.

Çocuğu hayat deneyiminden korumak diye bir şey yok. Varsa da bu kötü.


Şimdi ben, şuna inanıyorum:

Diyorum ki çocuğa en çok deneyim lazım.


Farklı insanlar, zorluklar, kolaylıklar, lezzetler, kokular, dokular, şakalar lazım. Bir anne ve bir babayla bir eve kapatılan insan evladı insan fakirliği çekiyor. Anne ve baba da bu büyük sorumluluğun altında ezilip kendilerin geçiyorlar. Çocuğa türlü türlü insan lazım.


İnsan kendini ancak insanda tanır.

İnsan hayatı ancak diğer insanda deneyimler.

Çocuklara hayatın türlü yüzünü yansıtacak bir kabile lazım.

Fazla annelikten, babalıktan helak olanlara da.

Bize insan gerek.


Yeni çağın, her bir aileyi dört duvar arasına, onun içinde de ekranların önüne, yaşanmayan ancak izlenen bir gerçekliğe koyan ruhuna inat: Bize insan gerek. 3 boyutlu, engebeli, lezzetli, acı deneyimler gerek. Gerek ki, zihnimizi bağlantısızlığa karşı aşılayalım. Ki zihnimizi sadece kendi doğrumuzun peşinde gitmek güdüsünden kurtaralım. Gerek ki hayatın uzaktan izlenecek bir şey değil, her duyuyla yaşanacak bir şey olduğunu hatırlayalım.


Böyle...


Rahat ol canım yeni anne, sevdiklerini topla etrafına, onlardan yardım al, destek al... Ve bebeğini severken kalbinin içine sokmak ister gibi, arada bir kendi başını da okşa. Çok iyi yapıyorsun. Merak etme.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Ben de dönüp bakınca ne çok şey buldum kendimden.Teşekkürler
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.