yaşamın döngüsel doğası

Hayat, döngülerle ilerliyor.

Bir hareket başlıyor, yükseliyor, yükseliyor, yükseliyor ve yeterince hızlandığında, yeterince olgunlaştığında tepe noktasına varıyor. Orada bir süre kalıyor ve oradan sonra aşağı inişe geçiyor, iniyor, iniyor, iniyor ve dip noktasına varıyor. Orada da bir süre kalıyor ama bitmiyor, belki başka bir ivme ile, belki aynı hareketin devamı ile yeniden yükselişe geçiyor...

Güneşin, her gün doğması, yavaş yavaş öğle vaktine, en tepe noktaya ulaşması ve sonra batışa başlaması, batıp, yerini karanlığa bırakması ve sabah olunca yeniden doğması bu döngünün en bariz, en iyi örneklenmiş, en az dikkat çeken hali...

Aynı şekilde mevsimler de öyle.

İlkbahar, yaz, sonbahar, kış, ilkbahar...

Çocukluk - Gençlik- Yetişkinlik ve İhtiyarlık diğer bir yaşam döngüsü

Yaşamın içinde büyük bir bilgelik barındıran döngüsel varoluş işte bu.

Kadın bedeninin döngüleri diğer bir çevrim...

Kadın bedeni her ay yeni bir yumurta üretip döngünün sonunda adet kanıyla bu ürünü dışarı atıyor.

Yumurtlama öncesi, yumurtlama, adet öncesi, adet dönemini kadın bedenindeki mevsimler olarak düşünmek mümkün...


Bu döngüsel doğayı kavradığımızda ilişkisel, duygusal ve yaratıma yönelik süreçlerimizin içinde çok daha rahatlıkla akmak mümkün oluyor...

Döngülerle uyumlu olmayı araştırdığımdan beri bedenimde daha rahatım...

Döngüler bana bir ışıltının, her daim mutluluğun, sonu gelmez başarmaların, yakınlığın, hızın peşinde olmak yerine tüm madalyonların iki yüzü olduğunu; hayatın ritmiyle birlikte o iki yüzün arasında gidip geldiğimiz yollar olduğunu hatırlatıyor...

Zirve var ise, dip de var... Bunu anlatıyor.


Peki bu bilgiyle ne yapabilirim?


Yorulduğumda dinlenebilirim mesela; enerjimin tükendiği anı eğer dinlenerek geçirirsem sonra tekrar enerjiyle dolacağımı bilirim...

Regl olduğum günlerde bedenimi duyar, dururum, böylece ağrı sızı çekmem, kendime, içime dönecek fırsat sayarım bunları...

Uzun bir arkadaşlığın içinde birbirimize daha yakın olduğumuz ve daha uzak zamanlarımız olduğunu bilebilirim, bunlar olduğunda üzerime alınmam, yıkılmam, kırılmam savrulmam...

Yaratım, üretim sürecimde tıkanıklık, yavaşlama ya da durma mı yaşıyorum, bunun geçeğini bilirim...

Bitişlerde dünya başıma yıkılmaz,

Zirveye vardığımda illa orada durmak için aşırı çaba harcayıp kaçınılmaz düşüş başladığında dağılmam,

Eş ilişkimin içinde, eşimi görmek istemediğim zamanların olmasını da, yanından ayrılmak istemediğim zamanların olacağını da bilirim. Neden sürekli aşırı cazibeli, tutkulu, heyecanlı değiliz, diye yıpranmam...

Yaşlandığım için kederlenmem...


Bir ağacı örnek alırım kendime,

ağaç olduğum için,

ilkbaharda çiçeklendiğim için bunu guru meselesi yapmam,

yaz gelip meyve verdiğimde bundan aşırı memnun olup sonbahara doğru depresyona girmem,

sonbaharda, azalan güneş ışığıyla birlikte yapraklarım dökülmeye başladıkları zaman onları tutmaya çalışmakla enerji harcamam,

kış gelince çırılçıplak kaldım diye gocunmam,

yatar uyurum, bilirim, ilkbahar gelir...

Gün olur,

gece olur,

çiçek açarım,

yaprak dökerim,

gencim,

yaşlanırım,

hayatın süreçleri, akar geçerler,

mümkün olduğunca az dirençle,

mümkün olduğunca zerafetle,

yapabileceğimin en iyisinin, içinde olduğum an içinde, kendimi, olduğum gibi duyumsamaktan öte bir şey olmadığını bilerek,

sevdiklerime dikkatimi, ilgimi, aşk ile vererek,

tüm bu geçicilik içinde beni aşka yakın tutan ne varsa onu hayatıma daha çok çekmeye niyet ederek, yaşar giderim...

Bir ağaç gibi.

Su söğüdü belki...

Köklerimin altında yılanlar yuva yapar, dallarıma serçeler konar, hem yukarı hem aşağı doğru uzarım...

belki...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.