Bu kitabı mutlaka okuyun!
“Rahim benzersiz bir organdır. Eğer erkeklerin böyle bir organı olsaydı onunla gururlanıp böbürlenirlerdi. O yüzden biz de böbürlenmeliyiz…” der dünyaca ünlü ebe İna May Gaskin bugün size tanıtmak istediğim kitabın yeni çıkan Türkçe basımının 197. sayfasında…
Doğum hakkında bir şeyler bilmek isteyen kadınlar “Ne okusam” diye sorarlar bana sık sık. Şimdiye kadar yüzde yüz iç rahatlığıyla önerebileceğim kitapların hiçbiri Türkçe’de yoktu; şimdi var: “İna May’in Doğum Rehberi” Sineksekiz Yayınevi tarafından Şubat ayı başında Türkçe yayınlandı… Ben hamileyken bu kitabı okumuş ve doğumla ilgili düşüncelerimde kökten bir değişim yaşamıştım. Kitabın Türkçe’ye çevrilmesi benim için gerçekten bir hediye.
İna May Gaskin 1971’den beri ABD’nin Tennessee Eyaleti’nde The Farm adını verdikleri ekolojik bir çiftlikte yaşıyor. Kendisi bir doğum aktivisti, ebe ve yazar. Gaskin aynı zamanda kendi adıyla tıp tarihine geçen Gaskin Manevrasını da icat eden kişi. Halen dünyayı dolaşıp doğal doğum hakkında eğitim ve seminerler veriyor.
Dudak uçuklatan rakamlar
The Farm aynı zamanda ebelerin yürüttüğü bir doğum merkezi. The Farm’ın ebelerinin doğumla ilgili istatistikleri gerçekten hayranlık uyandırıcı… Şöyle ki:
1970-2010 yılları arasındaki doğum sayısı: 2844
Bunların 1048 tanesi ilk kez anne olmuş, 1796 tanesi birden fazla doğum yapmış
40 senedeki 2844 doğum arasında sezaryen doğum oranı: 148 (toplamın % 1.7’si)
2844 doğumda vakum kullanılmak zorunda kalınan vaka sayısı: 4 (toplamın % 0.4’ü)
2844 doğumda forseps kullanılmak zorunda kalan doğum sayısı: 10 (toplamın % 0.37’i)
(Bu rakamları yazarken Türkiye’deki 2014 yılı sezaryen doğum oranının % 52 olduğunu belirtmekte fayda var; bizde her iki kadından biri sezaryen oldu. ) The Farm’ın istatistikleri kadın merkezli bir hamilelik ve doğum bakımı hizmeti geliştirmenin neleri mümkün kıldığının yaşayan kanıtı…
İna May’in doğum rehberi iki bölümden oluşan bir kitap. İlk bölümde The Farm ebelerinin katıldığı doğumlardan gerçek hikâyeler var… Ve bu hikâyelerin % 95’inde doğum hiç de korkulacak bir deneyim değil… Doğumların çoğu evde ya da The Farm’da ebe eşli- ğinde gerçekleşmiş. Aralarında geç yaşta hamilelik yaşayanlar da var, önceki doğumlarında hastane tecrü- besi yaşamış ve bunu bir daha istemeyenler, alın geliş ile doğan hatta makat gelişle doğan bebekler de var… İkinci bölümde ise doğum yapan kadının bedeninin nasıl çalıştığına dair bilgi ve gizemler anlatılıyor… Yazımın geri kalan kısmı kitabın ikinci bölümünden altını çizdiğim cümlelerden oluşuyor… Bunu okuyan tüm kadınlardan rica ediyorum; ister anne olun ister hamile ister genç kız ya da hayatınızda hiç çocuk yapmayı planlamayın; yine de bu kitabı okuyun çünkü bu kitap kadının yapabilecekleri üzerine…
Çatınız değil tavrınız dar…
Doğumla ilgili yaygın bir şekilde kabul edilmiş kültürel kalıplara bakıldığında, doğumun karmaşık bir hale geldiğini görürüz. Bu kalıpların tersine yaradılıştan gelen fiziksel özellikler doğum yapabilme kapasitesine nadiren engel olur. Örnek olarak leğen kemiğiniz vajinal doğum yapmak için muhtemelen yeterince büyüktür. Neredeyse her kadınınki öyledir. Diğer yandan zihinsel tavırlar ve duygular, doğum yapabilme yeteneğine, genel anlayışın çok ötesinde engel olabilirler.
Bir kişi bile…
Doğum yapan kadının duygularına hassas bir şekilde uyum sağlamayan tek bir kişinin bile doğum ortamındaki varlığı bazı kadınların doğumlarını durdurabilir. Tüm kadınlar hassastır ve bazıları daha da hassastır.
Doktorlar…
Eğitimde olan doktorlar doğum yapan bir kadınla saatlerce kesintisiz oturabilme fırsatına nadiren sahip olabiliyorlar. Çoğuna, normal sürece o kadar sıklıkla ve erken müdahale etmeleri öğretiliyor ki hayatlarında hiç normal bir doğum sürecine tanıklık etmemişler. Beden zihin bağlantısını öğrenmenin en iyi yolu sürekli gözlem yapmak çünkü böylelikle gözlemci, doğum boyunca gelip giden duygu dalgalarındaki ince ayrıntılara tanıklık etme şansına sahip oluyor. Bu, duygusal değişikliklerle fiziksel değişiklikleri ilişkilendirmenin tek güvenilir yolu…
Limon değilsiniz…
Değişik sebeplerden ötürü birçok kadın doğanın bedenleriyle ilgili ciddi bir hata yapmış olduğuna inanmaya başladı. Bu inanç bazılarında o kadar kuvvetli bir hal aldı ki, sabırla durumun normalliğini kabul ettiklerinde bebeklerinin ve kendilerinin sağlığı daha iyi olacak ve doğumda ameliyat ve teknolojik müdahaleler daha aza inecekken, ilaç kullanımına ve cerrahi tedavilere boyun eğer hale geldiler. Çoğu kadının ilaçtan çok yüreklendirilmeye ve eşlik edilmeye ihtiyacı vardır. Şu gerçeği hep hatırlayın: bedeniniz limon değildir. Siz makine değilsiniz. Yaratıcı dikkatsiz bir tasarımcı değil. Dişi insan bedeninin doğum yapabilme potansiyeli karıncayiyenler, aslanlar ve gergedanlarla aynı- dır. Size bedeniniz hakkında olumlu düşünmeyi tavsiye ediyorum.
Korku…
Korkan anneler, doğumu erteleyen veya engelleyen hormonlar salgılamaya meyillidirler. Bu tüm memeliler için geçerlidir ve doğanın tasarımının bir parçasıdır… Korkmayanlar doğumu daha kolay, az ağrılı, hatta bazen zevkli hale getiren hormonları salgılamaya meyillidirler…
Ağrı…
Doğum ağrısı herhangi bir yaralanmadan ya da hastalıktan kaynaklanan ağrıdan farklıdır. Yaralanmada hissedilen acının mesajı şudur: “Kaç ya da savaş” doğumdaki ağrınınsa tamamen farklı bir mesajı vardır, şöyle der: “Pelvik kaslarını gevşet. Bırak. Teslim ol. Savaşma.” Yine de birçok kadının doğum ağrı- sına ve yaralanma ağrısına verdiği tepki aynıdır. Birçok kadın uyuşturulmadan doğurmanın bir faydası olmadı- ğını düşündüklerinden ilaç alırlar. Pozisyon tavır, ortam değişikliğinin ya da başka faktörlerin doğumdaki hisleri değiştirebileceğini bilmezler..
YORUMLAR