Uzay, devler ülkesinde…
Evde oturmaktan sıkıldım. Zor bela giyinip kuşandım. Ailemle beraber biraz dolaşmaya, biraz alışveriş yapmaya, biraz hava almaya çıktım...
İlk başta her şey yolunda...
Sağa sola bakıyorum; biraz şarkı söylüyorum içimden, biraz sohbet ediyorum yanımdakilerle...
Sonra bir anda çok uzun bir adam kafamı okşuyor: “Ne tatlısın sen, adın ne bakayım senin?” Keyfim kaçıyor; yüzümü buruşturarak memnuniyetsizliğimi belli etmeye çalışıyorum, “Sen de kimsin, tanışıyor muyuz, bu ne samimiyet!” diyorum içimden. Adam benden çok uzun, yüzümün ifadesini, kızgınlığımı anlamıyor, yoluna devam ediyor. Bir dakika bile geçmeden unuttu bile beni.
Benimse keyfim kaçtı; içimde bir memnuniyetsizlik kaldı.
Surat asmaya başlıyorum.
Biraz sonra bu sefer tıpkı deminki gibi kocaman bir kadın çıkıyor karşıma, “Ne güzel saçların var” diyor ve yanağımdan makas alıyor.
Sinir iyice tepeme çıkıyor. Olduğum yerde tepinmeye başlıyorum. “Bana dokunma!” diye bağırıyorum. Bunu gören kocaman kadın, “Pek de öfkeliyiz bu sabah” diyor; öfke nedir bilmiyorum ama kendimi mutsuz hissediyorum...
İzin almadan kafamı, yanağımı elleyenler, “Merhaba” demeden, kendini tanıtmadan elimde taşıdığım oyuncağı almak isteyenler, soru sorup cevabını dinlemeyenleri, tanımadığım insanlarla bu kadar senli benli olmayı sevmiyorum. Huzurum kaçıyor; huysuzlanıyorum...
Siz beni biliyorsunuz.
Benim adım Uzay. 2 yaşımı 4 ay geçtim. Dizinizden biraz daha uzun boyumla devler ülkesindeki Güliver gibiyim. Bir keresinde annem bana, “Oğlum kafana niye vuruyorsun?“ diye sordu; şöyle cevap verdim: “İnsanlar kafama dokunmasınlar diye vuruyorum.” Bu annemi çok üzdü. “Bana dokunmayın de; kendine vurduğunda anlamazlar“ diye anlattı bana; ama siz benim sesimi duymuyorsunuz...
Şimdi sesimi anneme verdim; o anlatacak size...
Nasıl anneme, babama “Merhaba” demeden yaklaşamıyorsanız bana da yaklaşmamanız gerektiğini; boyum kısa da olsa, küçük de olsam benim de “kişisel alanı” olan bir birey olduğumu ve bu alanın tıpkı yetişkinlerinki gibi saygıyı hak ettiğini anlatacak...
Ben çekingen bir çocuğum biraz. Çok yakından tanımadığım insanlardan, onların dokunuşlarından, ani hareketlerinden korkarım...
Bunu kimseden öğrenmedim; içimden böylesi geliyor... Çok mu garip?
Ben Uzay. 2 yaşındayım. Boyum 92 cm. Ben devler ülkesinde hayatta kalmaya çalışan Güliver’im... Biraz saygı istesem ukalalık etmiş mi oluyorum?
Güliver’in Annesi…
İşte böyle; tam da Uzay’ın kendi sesiyle anlattığı gibi...
Daha küçücükken birkaç kere şikâyet etmiştim bundan.
Çarşıda, pazarda, sokakta çocuklara gösterilen “sevginin” onları rahatsız edebileceğinden; bundan mümkün olduğunca kaçınmak gerektiğinden bahsetmiştim.
O zaman epeyce kınamışlardı beni. Steril olmakla, çocuğumu sevgiden uzaklaştırmakla suçlanmıştım... Kırılmıştım.
Şimdi artık kendini ifade edebilen, hassas, biraz çekingen bir çocuğun annesi olarak aynı ifademi tekrarlıyorum. Çocukları sevmek, onların yolunu kesmek, sinirlenecekleri şakalar yapmak, makas almak, saçını karıştırmak mıdır bilmiyorum...
Yerine kendinizi koyun. O kadar küçük, o kadar kırılgan olsanız sizin isteminiz dışında gelişen ve bir türlü rahat vermeyen bu davranışlara sevgi der miydiniz, bilmiyorum.
Sevmenin başka türlü bir şey olduğunu sanıyorum...
YORUMLAR