İyi ölüm

İyi ölüm tanımlarınız var mı?


Sanıyorum vardır. Şu ana kadar ölümle ilgili yaptığım çalışmalarda ve sohbetlerde bu soruyu sorduğumda istisnasiz herkesten kısa veya uzun bir yanıt geldi. ‘’Hayır hiç düşünmedim’’ cevabını aldığım olmadı. Benim de bir tarifim var.


Palyatif bakımda hastalarla birlikte geçirdiğim zamanlar sonrasında dönüp bakıyorum. İki sene boyunca toplamda kaç kişiyle vakit geçirdim diye düşündüğümde sayısını tam bilememekle birlikte rahatlıkla bir kaç yüz kişi diyebilirim. Şu anda bu hastaların hiç birisi hayatta değil. Öldüler. Yüzlerce insan arasından dönüp dönüp anlattığım, örnek verdiğim bir kaç kişi var. Belki iki elin parmağı kadar. Neden? Neden sadece on kişiden bahsederken geride kalan ‘’bir kaç yüz kişi -10’’ la ilgili konuşmuyorum?


Bundan dört sene önce oğlumla birlikte bir masal anlatıcılığı çalışmasına katılmıştım. Sevgili Nazlı Çevik Azazi’nin anlatımından o kadar büyülendim ki, kendi kendime tuttuğum ‘şahane işler’ listeme masal anlatıcılığını da ekledim . Onları, kolektif mirasımızın koruyucuları ve insanların rehberleri olarak kalbime yazdım. Kendimi hiç bir zaman bir masal anlatıcısı olarak görmeyeceğim ama olay ölümle ilgili konuşmaya gelince yaptığım işin adını koymakta zorlandığımı farkediyorum. Sizlere de ‘’hikaye’’ anlatıyorum gibi geliyor mu? Ben ölümden bahsederken bir tarafınız sanki birisi eski zamanlara ait bir masal anlatıyormuş ve sizinle alakası yokmuş gibi hissederken, diğer tarafınız aynı anda söylediklerime kulak kabartmanızı sağlıyor mu?


Ölüm size hangi mesafede duruyor?

Cevabım, ilk satırda yazdığım sorumla da ilgili.

Bir şeyler yanlış gidiyor.


Gönül rahatlığı ile yaptığım bir genelleme var. Duyduğum iyi ölüm tanımlarına baktığımda belirleyici olan iki unsur görüyorum. Bir tanesi içinde acı olmaması, diğeri ise ölüme yaklaşıldığında üzüntü veya korku hissedilmemesi. Size diyorum ki, çok şanslısınız. İstediğiniz neredeyse tamamı ile yapılabilir bir şey. Çünkü bütün Palyatif Bakım servisleri /yoğun bakım ünitelerinin belirli kısımları veya aslında tüm medikal camia size bunu servis etmek üzere kurgulanmış durumda. Fiziksel olarak acı çekmemeniz için oldukça etkili ağrı kesiciler yapılıyor, sonucunda da hem bu ağrı kesicilerin yan etkilerinden hem de seneler boyunca kolektif söylemler tarafından kulağımıza fısıldanmış olan davranış kalıplarının ruhumuza kazınmışlığından dolayı son anlarımız hissizleşiyor.


Acı çekmekten kaçınmanın veya üzüntü, korku duymayı istememenin neresi yanlış diye sorabilirsiniz?

Yanlış olan bunları istememek değil.

Ölümle ilişkimizin sadece o ‘’son’’ anlara ve bu şekliyle iyi ölüm tanımlarımıza sığdırılıyor olması yanlış geliyor bana.


Ölümün yaşam döngüsünden nasıl çıkarıldığını veya ideal yaşam tanımlarımızın ne zamandan beri sadece ‘mutlu, rahat ve konforlu’ kavramları üzerinden şekillendirildiğini merak ediyorum.


Hep böyle miydi? Zannetmem.


Yaşam ve Ölüm ne zaman bu kadar eksik ve sahipsiz kaldı?


Bundan iki sene önce Avustralya’da ölümle ilgili yaklaşık bin dört yüz kişinin katıldığı online bir eğitim almıştım. Eğitimi düzenleyenler üç palyatif bakım hemşiresi ve bir doktordan oluşan dört kişilik bir ekipti yani senelerdir ölümle çalışan kişilerdi. İlk dersin konusu "ölüm size ne ifade ediyor?’’ veya "ölüm hayatınıza nasıl dokundu ?" değil, "ölüm kelimesi yerine hangi kelimeyi kullanmak istersiniz?’’ idi. Düşünebiliyor musunuz ölümle ilişkimiz, ölümle ilişki kurmak üzere katıldığımız bir alanda, onu ifade eden kelimeyi değiştirmek düzeyinde. Merak ediyorum, ölüm kelimesini kullanmamamızın sebebi, onu anlamlı kılan başka bir kelime biliyor olmamızdan mı yoksa onun bizde ki yansımalarından kaçınmak amaçlı mı?


Bilgi alışverişi yapmak için katıldığım Ölüm Doulası gruplarında da aynı kâbus tekrarlanıyor. İlk yazışmalar "Ölüm kelimesi yerine hangi kelimeyi kullanmamız iyi olur?’’ sorusu ile başlıyor. İnsanların ölüm kelimesinden ürktüğü, o yüzden Geçiş Doulası, Yaşam Sonu Doulası gibi isimleri kullanmanın daha az korkutucu olduğu yönünde görüş birliklerine varılıyor. Sonuçta Geçiş Doulasının veya Ölüm Doulasının yaptığı işler aynı, hizmet verilen kişilerin geçtiği süreçlerde bir farklılık yok. Ama ölüm kelimesini kullanarak hayatlarımızda ne farklılıklar yaratabiliriz hiç düşünüyor muyuz acaba?


Yakın bir zamanda vakit geçirme şansını bulduğum bir hasta, ölüm kavramının çok abartıldığını söyledi. İlk duyduğumda ne demek istediğini anlayamadım. Ölüm yatağının etrafında kendisine ve ailesine ait pek çok fotoğraf vardı. Bebeklik fotoğraflarını göstererek, "Bak işte doğdum, ölüyorum. Hatırlamasam da doğumum kutlanmıştı. Madem doğumum kutlandı, şimdi de ben kendi ölümümü kutlamak istiyorum’’ dedi. Oğlu daha sade bir dille ‘ölümü abartmaya gerek yok, kutla geç’ dedi. Hâlbuki tüm gizem bu iki kelimede saklı sanki ‘Kutla geç.’


‘Kutla geç’, öncelikle “ölüyorum” ‘diyebilmekle ilgili. Kabul etmekten kaçındığın veya görmemezlikten geldiğin bir şeyi kutlayamazsın.


Bu gizeme kafamızı çevirdiğimizde, ölümün varoluşu nasıl mümkün kıldığını anlama şansımızdan, ölümle yaşamın ayrılmaz derin bağlarını görmekten, ölümle birlikte var olarak bir sonumuz olduğu gerçeğinin bizi şekillendirmesinden ve yaşamda derinleşme imkânımızdan mahrum kalıyoruz. Mutlu ve konforlu olmak dışında başka bir şeye hizmet etmeyen yaşam tanımlarımızın içinde sıkışarak tatsız ve tatminsiz hayatlar yaşıyoruz.


Ben diyorum ki, öldüğünü/öleceğini bilirsen, bunu hatırlamak için emek koyarsan daha derin bağlantıda yaşarsın. Daha derin bağlantıda yaşarsan ancak işte o zaman iyi ölürsün.


Mesele acısız ölmekte veya üzüntü içinde ölmeyi istememekte değil. Mesele, istemesenizde bunlar başınıza geldiğinde yani acı ve üzüntü içindeyken bunlara nasıl cevap verdiğinizde.


Palyatif bakım hastalarından çok sevdiğim yaşlı bir kadın, artık torunlarının çocuklarına yer açmak için ölmek istediğinden bahsetmişti. Hepimizin kişisel ömründen daha büyük olan yaşamın ve ona hizmet eden ölümün huzurlu bir kabullenişi.


Dilinize bir bakın. Ölüm kelimesini kullanmaktan sakınıyor musunuz?

Dilinizin, yaşamın en büyük hizmetkarını terketmesine izin vermeyin…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Ölüm, bir bütün halinde varlığın yitirilmesi değildir. Fiziksel-bedensel yolculuğun sonu, ruhsal ve uhrevi yolculuğun başlangıcıdır. Hû’ya varışın ,yahut dinsel bütünlük içinde kalben inanılan yaratıcıya en kolay yolla ulaşmanın yoludur. Diğer yandan astral yolculuğun, sonsuluk hali.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.