Hatalar üzerine

“Onlara inanmıyoruz.” diyor en sevdiğim çizerlerden Quentin Blake ve “Artistik Olarak Keşfedilmemişler için Çizim” adlı kitapta ona eşlik eden John Cassidy. (Bildiğim kadarıyla Türkçe çevirisi yapılmadı. “Drawing for the Artistically Undiscovered” kitabından çevirdim.)

Kitaba plastik bir kalemlik iliştirilmiş durumda. İçinde biri siyah, biri kırmızı olmak üzere iki kurşun kalem, bir de siyah keçeli kalem var.

“Fark edeceksiniz, silgiler özenle kalemlerimizden çıkarıldı. Bunu kendi kendimize yaptık, elle, silgi-çıkarma fabrikamızda. Çünkü siz, bu özel kalemlerle, çizerken herhangi bir hata yapmayacaksınız (yapamazsınız).” yazısının hemen yanı başında bir kalem çizimi var.

“BONUS

Silgi Yok!”



Görsel: “Cadılarla ilgili masallar anlatırken büyükanne”, Quentin Blake, Roald Dahl'ın “Cadılar” adlı kitabından


“Senin tanrın hata yapmıyor mu?” diye sordu geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım.

“Onunki cazdır, hata değil. Bir süre hata gibi gözükebilir bize, ama değildir.” dedim.

Hata yapan, herhangi bir şeyi hata olarak gören biziz sanki: insan, kul, aracı olan. Doğa, Tanrı, Allah, Evren, senden benden büyük olan hata yapar mı? Sanmıyorum.

Bugün eş-dost görmeye güzel bahaneler serimde, Gizay’la (Büyükdoğanay) şan çalışmaya başladım. Şan dediğime bakmayın, dersin yarısı yogaydı. Tesadüf diye bir şeyin olmadığını kabul ettim ya, yoga ile ses hop diye yeniden birleşti hayatımda.

Mattan sonra piyanonun başına geçtik. Orası da beklediğim gibi çıkmadı. (Beklentisizlik çalışıp dursam da, insanım işte, olduğu kadar.) Yıllardır, en çok korolarda, azıcık da şan derslerinde, farklı farklı ses pratikleri yaptım. Gizay kadar hızlısına denk gelmedim. “Olmadı tekrar” demesi ile ses vermesi arası saniye değil, salise! Aklımın ucundan zırt diye geçiveren “hata yaptım of” düşüncesini durup dinleyecek zamanım yok.

Önce biraz rahatsız oldum. Niye durmuyoruz yahu? Ben daha kendimi haşlayacaktım sesi kaydırdım diye.

Sonra baktım baya mutluyum bu hızdan. Bedenim zaten yoğrulmuş hamurdu, şimdi zihnim de bayram.

“Uygun kurallar ve yapıya sıra geldiğinde, bu tip çizimler bir orta yol izler. Yolu bulmak, “kurallara” (ışık, gölge, perspektif, anatomi) saygılı bir şekilde dikkat etmelisiniz demek, ancak tüm enerjiyi ve eğlenceyi kurutacak, ya da gerçeklik çok sınırlayıcı olduğunda, bazı kişisel yorumları engelleyecek kadar değil.” diyor Quentin ve John hocalarım muhteşem kitaplarının cazı çizmek kısmında. “Dengeyi nasıl bulacaksınız? Takılın. Kulağa iyi gelen notaları bulun ve size özel komik yolunuzla onlarla oynayın.

“Caz yapma!” diye bir söz var canım dilimde. Güven Erkin Erkal’ın Türkiye Rock Tarihi 1’de bahsettiğine göre 1930’ların günümüze armağanı. “Tepeden dayatılan Batı müziğinin karşısında alaycı bir muhalefet vardı. Bu arada her ne kadar resmi bir destek almamış olsa da caz müziği de Batıya ait bir müzik olarak aynı alaycı tavırla karşılaşmıştı. Halk arasında caz yapmak “gürültü çıkarmak”, “azarlamak” ve “lafı uzatmak” anlamına geliyordu.”

Dilimizdeki kalıntı, olayların sadece bir yansıması. “80’li yıllara kadar ülkemizde konservatuar öğrencilerinin caz müziğe ilgi duyması, disiplin cezası, hatta okuldan uzaklaştırma gibi sonuçlar doğurmuş.”

Mazi mazide kalsın. Bugün bize biraz caz yakışır.




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.