Deli bahar!

Yazı günleri her zamankinden daha erken kalkıyorum ya, bu sabah da bu saatlerde uzun zamandır ziyaret etmediğim yerlere gitme isteğiyle uyandım. Akşamdan yaptığım plan uyanıp Bonustepe’ye yollanmaktı oysa. Plan bir anda değişiverdi, plan yok mu ne? Ya da başka planlar mı işliyor?


Henüz sabah serinliği hâkim, daha güneş ısıtmamış ortalığı, Eylem’le Birkan’ın taraçasına güneş gelmiştir belki deyip çadırlarının yanına gittim. Ağaçların arkasından süzülen ışıkla oturdum çadırın önündeki yönetmen koltuğuna; sesleri dinlemeye, ortamı izlemeye, notlar almaya başladım.





Susmak dinlemeye açılan kapı, dinlemezsem nasıl duyarım?

Çok konuşkan bir ailede doğdu; susmak benim için uykuda, müzik dinlerken ya da çalışırken mümkün olan bir şeydi, geri kalan zamanlarda hep bir şeylerden konuştuğumuzu hatırlıyorum. Sonra doğada da susulabileceğini, başka türlü bir dinlemenin de mümkün olduğunu, susarak da iletişim kurulabileceğini öğrenmeye başladım. Ancak can kulağıyla dinlersem söylenmeyenleri de duyabilirim.


Çadırın yanındaki ağaca bir kuş gelip şarkısını söylemeye başladı, ah bir fotoğraflasam derken uçuverdi, kuş bu, bi anda pırrr! Bu aralar kuş ve kuş sesi temaları gelip düşüyor önüme. Dün geceki şarkıdaki kuş seslerini hatırladım, yazmaya devam.


Dün gece Spotify’ın haftalık müzik listesini dinlemeye başladık, kendi de sıkı bir müziksever olan bir can arkadaşımızın Flora’ya üyelik armağanı oldu geçen yıl, sayesinde bir deryaya daldık, hem yeni hem de eski müziklerin eşliğinde yolculuklar yapıp duruyoruz, yeni listenin ilk şarkısı, açılıştaki kuş sesleri ve vurmalılar eşliğinde yükselen heyecanla birlikte yine kuş sesleriyle sona eriyor. Ormandan kayıt yapmış olmalılar. Büyülendim.


Bir anda hiç duymadığım bir ses duydum, miyovveee miyovveee! Kuş mu kedi mi belli değil, belki de başka bir hayvandır. Köpekler hemen sesin geldiği yere kulak kesildiler, dinlemeye başladılar, hep birlikte dinliyoruz hatta. Birkaç tekrardan sonra sustu, köpekler de sakin kalınca ben de yerimden kalkmadım, yazmaya devam ettim. Sonra gözlerimi kapayıp arkama yaslandım. Sonra da fark ettim ki sahnenin olduğu taraçadayım. Gözlerim kocaman açıldı ve sahneye bir de bu ışıkta bakmak istedim, birkaç adımda sahneye vardım ve seyircileri selamladım. Meyve veren bilge keçiboynuzu oturma yerlerinin arasından fışkırmış gibi göründü gözüme uzaktan, sonra da yanına çağırdı, sevgilinin davetine icabet etmek gerek, her yerden fışkıran yeşil canlılığın arasındaki taşlara basarak yanına gittim.





Kökleri görünür olmuş böyle ağaçlara bayılıyorum; keçiboynuzu büyürken köklerinin arasına koca taşları da sıkıştırmış, daha güçlü ayakta durmak için onlardan güç almış gibi. Kendi köklerinden merdivenler yapmış kendine, o basamaklardan yürüyerek gittim yanına. Koca koca dallarını kurutmuş ama gövdesi sapasağlam görünüyor, daha önce gövdesinde açılmış yaraları da nazikçe kapatmış; taze dallarıyla, yapraklarıyla kendisini sarmalıyor. Üzerinde yosunları, örümcek ağlarını, mantarları yaşatıyor, toprağın üzerinde dört bir yana büyüyen, devasa bir “koruyan ana kucağı” gibi duruyor. Köklerinin, taze dallarının, merdivenlerinin fotoğraflarını çekip teşekkür ettim ağaca. Çok sevgilim var benim, ne mutlu bana, yanlarına gidince hiç ayrılmak istemiyorum ama yazım da var tamamlanacak.





Fotoğraf çekeyim derken kendimi iki âşık çamın altında bulmuşum, kafamı kaldırınca onlarla da selamlaştık. O an bahçenin ziyaret etmediğim başka bilge ağaçları da olduğunu hatırlayınca sevgililerimden bazılarını ihmal etmişim gibi utandım, onların da yanına vardım, tek tek okşadım, ne zamandır gezmediğim yerlerde gezmiş oldum böylece, o manzara da büyüledi beni.


Sabah serinliği yerini ılık bir havaya bıraktı, böyle böyle iki saati geçirmişim neredeyse. Geçen hafta sarı tozun üzerine güzel yağmurlar yağdı, ortalık tertemiz, bahar yağmurları hemen buharlaşıyor topraktan artık, çayır çimen tam uzanmalık oldu.


Ben de mi bahçeye çadır kursam acaba? Gözümü başka bir manzarayla açsam.


Eylem’le Birkan can komşularımız oldu. Yeni evleri öncekinden biraz daha uzak sayılsa da gönüller bir olunca mesafeler de yakınlaşıyor. Haftanın bazı günleri kalmak üzere bahçede sahne olduğunu hayal ettiğimiz taraçanın ilerisine çadırlarını kurdular, hem de ne çadır, ev denemesi gibi, konforlu, gölgeliği aynı zamanda yağmurdan da koruyacak onları. Bir taraftan, kışa kadar kalacakları yeni yuvalarına taşındılar; bir taraftan da, yıllardır özenle toplayıp biriktirdikleri nadide atalık tohumları Flora’ya taşıdılar, bizdekilerle birlikte ektiler, onlardan doğan bebeleri toprakla buluşturmak üzere toprağı hazırlamaya da yardım ediyorlar, Flora’daki yaşama katkıda bulunuyorlar. İlahi yardım!





Bu hafta sonu çadırlı bostan hazırlama kampımız var, Antalya civarındaki dostlara duyurmuş olayım buradan da, fideler toprakla buluşmadan önce biz de buluşup kaynaşalım, daha sonra ekim aşaması için yeniden bir destek buluşmamız olacak, fazla olan fideleri de dağıtma şansımız olacak böylelikle.


Yaşama ve yaşatma, dayanışma… Ağacın, ormanın en iyi bildiği şey. Onlardan öğrenecek daha çok şey var. Çok sesli ve sessiz, çılgın ve sakin, capcanlı ve sabırlı ormanla birlikte dua ettik bu sabah, bütünün hayrına olsun. Hayırlı olsun verilen tüm emekler. Sonsuz şükran.


Kışbahar bitti aşkbahar başladı; deli bahar, başımı döndüren bahar, sana da aşığım!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir yaa ne güzel kafalar bunlar yaaa..valla çok özeniyorum.. başka bi dünya sanki..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.