Yaşamı kutlama günleri…

Bu bayramı da şenlikli geçirdik hamdolsun. Emre Alanya’dan, Çağım ve Funda Fethiye’den, Baran İstanbul’dan geldi. Bahçede Selahattin’le ikimizin gücünün yetişmediği işlere yardım ettiler, hayatımızı kolaylaştırdılar sağ olsunlar. Akşamüstleri bahçede çalıştık, yorulduk, yorgun uyumanın ve mutlu uyanmanın tadına vardık, sıcaklama mevsimi başladı, ev ısındı, ormanın gölge kuytusuna sığınma günleri geldi.


Fizik tedaviye düzenli gitmek, okula ya da işe gitme etkisi yaratmış bünyemde, ne de olsa bir aydır hafta içi her gün aynı saatte yola düşüyorum. Sabah belli bir saatte kalkmalıyım ki kahvaltımı yapıp, kahvemi içip, egzersizlerimi tamamlayıp duş alayım ve anayola inip beni saat ikide hastanedeki randevuma yetiştirecek minibüse binebileyim. Böyle geçen günlerden sonra hafta sonu dahil dört günlük ara bayağı iyi geldi. Yaşasın, saate bakmam gerekmiyor! Zaten saat dediğin yumurta pişirmeye yarar en çok! Zaman ise bambaşka bir şey, zamansızlık da öyle…


Artık öyle bir zamandayız ki, şu kadar yıllık dostumla, daha yeni tanıştığım canlar arasında fark yaratacak bir ölçü yok. Birbirimizi daha iyi tanımak için çok da uzun uzun zaman geçirmeye gerek kalmadı. Kalpler aynı frekansta titreşince tamam her şey! Kalp biliyor nasılsa ezelde tanış olduğunu…


Bu güzel günlerin içinde tabii ki müzik de vardı. Kâh bir müziğin peşinde yolculuklara çıktık, kâh kendimiz müzik yaptık. Onca gündür çalışmaktan evin önünde akşamüstü keyfi yapamamışız meğer, dün Ankara’dan gelen misafirlerimiz Selin, Serkan ve Cengiz’e, akşamüstü Çıralı’dan gelen arkadaşlarımız Arda ve Dilara da eklenince hep birlikte bahçedeki masanın başında toplaştık, bir yandan çay eşliğinde sohbet sürerken bir taraftan da yemek hazırlığına giriştik, malzemeleri hazırlayıp masanın ortasına koydum, hem sohbete katılıyorum hem de işimi yapıyorum. Arda da bir ucundan tutuyor, çabucak tencereyi boyluyor doğranmış kabaklarla havuçlar. Gidip yemeği ocağa koyup, altını da tıngır mıngır pişeceği bir ayara getirip, doğru masanın başına yollandım. Sohbet kaçmaz! Dışımdan da dua ediyorum: “Allahım kocaman bir mekânımız olsun, içinde yemek yapanlar devam eden sohbete rahat rahat katılabilsinler, herkesin rahatça yayılabileceği koltuklar, döşekler olsun, oradan oraya malzeme taşımaya gerek kalmasın!”


Bir ara egzersizlerim aklıma geldi, “birlikte yapalım mı bahçede” diye sordum Dilara’ya, “tabii ki” dedi “güzelim hemencik, ben de bu aralar sıkça takıldığım arkadaşım oklava ile dışarıda bitiverdim. Dilaram doğuştan şifacı, egzersizlerim öyle bir hale büründü ki doğaçlama bir şifa çalışmasının ortasında buldum kendimi, ne saniyeleri, ne tekrarları saymak kaldı ne zorlamak, sadece esneme, esnetme, yumuşacık, sakince… Kendimi Dilara’nın ellerine bıraktım, oklavaya tutunmuş iki kadın sanki havada gibi uyum içinde salınıyoruz. Sonunda kendimi tamamen bıraktım.…da….ocakta yemek var, bir bakıp geleyim.


Yemek pişmiş, altını kapattım, azıcık dinlensin, biraz daha çalışalım, sonra fesleğenini, sarımsağını eklerim.


Biz çalışırken içeride müzik başlamış bile, biz de müziğin eşliğiyle oklavayla dans etmeye başladık bu bahaneyle. Öyle güzel süzülüyoruz Dilara’yla… Şahane! Yemeğin kokusunu duyunca acıkanlar gibi, müziği duyunca çalışmamız da tamamlanmaya meyletti, haydi gidip fesleğen toplayalım şimdi, sonra da içeri gireriz!


Herkes ayrı telden çalıyor tabii başta, sonra o sesler birleşti, aşkın müziği yükseldi yine evden… Dans ede ede doğradığım fesleğenleri, ezdiğim sarımsakları masanın ortasına koyduğum tencerenin içine karıştırıyorum, dualar ediyorum, içimden bu sefer: “Bir araya gelişlerimiz hayırlara vesile olsun, müziğin şifasıyla pişmiş bu yemek bedenimizi, ruhumuzu beslesin.” Karabiber değirmeninden de pek güzel perküsyon oluyormuş, yemeğin son dokunuşunu yaparken müziğe çıkı çıkı eşlik ettim. Tamamdııır!


Herkes uyum içinde ses çıkarıyor, biri ritmi değiştirince hoop diğerleri anında uyumlanıyor. Birlikte müzik yapmayı başaranlar her şeyi yapar, diyeyim bak size. Her birini can kulağıyla dinler ve birbirine eşlik etmeyi başarırsa, ha müzik yapmış ha başka bir şey ne fark eder insan… Birlikte eğlenebiliyorsak tamamdır zaten.


Biz dün gece her şeyi kutladık, yeni ayı, bayramı, müziğin birleştirdiği, bizi birlikte yoğurduğu halimizi, ter atıp işleri bitirdikten sonra eğlenmek için zaman ayırabilmemizi, bir araya gelişimizi… Bizi birleştiren bağları/bağlantıları onurlandırdık. Şükürler olsun kavuşturana. Görünmeyen elin görünür hale getirdiği varoluşumuza hamdolsun.


Bir şeyi yapmak zorunda olmaksızın keyifle, gönülden yapmak, çalışmanın ve dinlenmenin zamanlamasını günün döngüsüne göre ayarlamak, müzik dinlerken sesi dilediğince açmak ne büyük lüks! Bir de, eşyaların yerini hatırlayacak, evin ya da bahçenin düzenini öğrenip de üzerimizdeki yükü nazikçe aldıklarını fark etmemizi sağlayacak kadar bir süreyi arkadaşlarımızla birlikte geçirmiş olmamız.


Yaşamı kutladığımız her an bayram, her nefes alışımız gibi. Bize nefes aldıran kolaylaştırıcılarımızın varlığına şükürler olsun, derinden bir nefes alıp da “oohh, aahhh” çektiğimiz anlara bereket olsun.


Birlikte çok güzeliz…


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.