Güneşli bir Şubat günü…

Soğuk aklımı alıyor. Kafamın çalışması duruyor.


Güneş bu aralar bir hoş; ısıtsın mı ısıtamasın mı karar veremiyor, erken saatte vurduğu bir noktada hareketsiz durmak bile ısınmaya yetmiyor, öğle saatlerinde -özellikle hareket halindeysek- bir anda kendimizi “sıcaklamış” bulabiliyoruz. Haydi koş kıyafet değiştir; içliği, termal çorabı, kazağı, kalın pantolonu çıkar, yerlerine hafif şeyler geçir üzerine! Heh! Oldu mu? Oldu ama o da kısa süreliğine!


Gece gündüz ısı farkı o kadar fazla ki, güneş ağaçların ardına doğru seyirtmeye görsün, yine hemen gerisingeri giyinmeye başlıyoruz. Bizim buralarda, hava durumlarından dolayı geliştirdiğimiz bu giyim tarzına “lahana modeli” diyoruz. Biz şanslıyız tabii, lahana geri giyinemiyor yapraklarını ne de olsa.


Bu sabah yine soğuk bir gecenin mirası kırağı ile uyandık. Ev, gece boyunca beslenen kuzinenin sayesinde sıcak, elimi yüzümü günısının mis gibi sıcak suyuyla yıkıyorum ama sabah ritüelimi açık hava banyosunda yaparken ayaklarım donuyor. Dönüşte Çiçi’yle selamlaşıp sevişiyoruz dokunmadan. Evde de sobayla aşk yaşıyoruz, çırpılarla, odunlarla besliyorum onu, sonra ayaklarımı gövdesine dayıyorum, kucağıma defter- kalemimi alıyorum, camlı kapının ardından Tahtalı’dağı’na, bahçeyi halı gibi kaplamış çayır-çimen-yosun dostluğuna bakıyorum, bakıyorum…. tabanlarımın içinde sanki buzlar çözülüyor, ayaklarımdan vücuduma yayılan ısıyla kafamın içi de rahatlıyor, düşünce akışı başlıyor. Kasılmış omuzlarımı gevşetebilirim artık.


Bu sabah için arkadaşlarla erken kalkmaya niyet etmiştik, ben yazımı yazacaktım, onlar da şehre akşam uçağıyla dönmeden önce günü değerlendireceklerdi. Ben uyandığımda Berna ile Yılmaz ilk gezilerini bitirmişler meğer, ikincisinden dönerlerken Seda da uyanmış, kahvaltıyı hazırlamaya başlamış, ben koltukta yazmaya devam ediyorum. Ohh, ayaklarım ısındı sonunda! Yılmaz bal kasesine kavanozdan ekleme yapıyor, Selahattin avokado salatasını hazırlarken Seda kompost kovasını boşaltmış da gelmiş bile, dün geceki misafirlerle müzik çemberinden sonra çay bardağı kalmamış, Berna kahvaltı için bize yetecek kadarını yıkıyor, ben hâlâ yerimden kıpırdamadan yazıyorum, - n e m u c i z e! -, içimden yükseleni sesli tekrarlıyorum:


“Kendimi şanslı hissediyorum!

Mutlu hissediyorum!

Mutluyum, ohh!"


Selahattin, sevdiği vurmalı sanatçıların müziklerinden örnekler dinletiyor Berna’ya, hepimiz faydalanıyoruz tabii, bitince Yılmaz davulda takılmaya başlıyor, Berna durur mu, o da başlıyor bir şeyleri tıngırdatmaya, Seda da yumuş yumurtasını pişirdi mi tamamdıııır! Kahvaltı yaa, işte buu! Yuvarlak masa başında keyifle besliyoruz kendimizi, herkesin eli değmiş her şeye, hepimiz besleniyoruz, mutlu oluyoruz, elleresağlıkafiyetbalolsun, tüm açlar doysun inşallah, bahar yavaş yavaş içimize işlesin.


Yazımı ortaokulda okuduğumuz kısacık bir şarkının sözleriyle bitiriyorum:


“Soğuk günler geçince gelir güzel bahar,

Kırlar çiçek açınca kalbim sevinç duyar,

Koruyu yanık sesiyle hep inleten nedir?

Neşe veren bülbüldür orman gölgesinde.”


Kış güneşi içimizin buzlarını eritsin gayrı, yeni aydınlanmalarla mevsim geçişimiz kutlu olsun.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Cokguzel cok sicak samimi tipki yaz mevsimi gibi ❤
    CEVAPLA
  • Misafir Kutlu olsun canım
    CEVAPLA
  • Misafir Sıcacık duygularına selam
    CEVAPLA
  • Misafir Seni ziyarete gelmişim de sohbet ediyormuşuz gibi oldu. Eline sağlık.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.