Küllerin içinden cânım...

Ne mucizevî bir şeydir ateş!

Açık havada kolayca yanıverir de sobada biraz nazlanır. Odunları inceli kalınlı soba kovasına yerleştirirsin. Kolayca tutuşacak çırpıları da üzerine koyarsın. Sağına soluna gazete parçaları sıkıştırırsın ve kibriti çakarsın. Alev alır kâğıtlar, sonra çırpılar, yanar küçükten bir ateş, onun büyüyüp de büyük bir ateş olması an meselesidir.

Ama… Bazen böyle olmaz.


Bazen tutuşur gibi olur, devamı gelmez. Her şey o “an”a özeldir, o kadar çok değişken vardır ki! Hava lodostur çekmez soba, dumanları baca yerine evin içine üfleyiverir. Yanmaz ateş bir türlü.

Bazen her şeyi yaptığını düşünürsün, olmaz, yanmaz ateş. Yorulur, yılar bırakırsın, başka bir şeyle uğraşırsın. Hatta unutursun ateşi. Ve sonra birden bir sesle zıplarsın yerinden! Puffff! Alev almıştır dallar. Bazen öyle olur ya, vazgeçtiğinde oluverir dileğin. Hatta hep öyle olur.


Bazen bir bakmışsın yaktığın ateş geçmiş, yeniden canlandırmak gerekir ateşi, küçük közler kalmıştır sobanın içinde, ince dal parçaları atarsın, ince hesaplarla şu dalı öbürüne değecek şekilde yavaaşça yerleştirirsin ama… Olmaz, tutuşmaz bir türlü. Çalışır, çabalarsın, kurumuş çam iğnelerinden bir demet sunarsın ateşe, küçük közlere doğru üflersin, üflersin… Yanar gibi olur… Söner… Ve en sonunda kocaman bir nefesle ciğerlerini doldurur, son bir ümitle üfürürsün közlerin üzerine ve… Poffff! Bir küçük dal parçasının yanması, tüm dokunuşları aleve çeviriverir. Közlerde yeteri kadar ısı oluşmuş, ateşin “zamanı” gelmiştir.


Her şeyi inceden hesaplarsın da, senin hesabına uymaz ateş, onun kendi bildiği vardır.

Velhasıl ateşi yakmayı başarırsan gözün üzerinde olmalı sobanın, ateşi gözetmelisin. Bir anda geçiverir ateş, başıboş bırakmaya gelmez. Kulağın da sobada olmalı, bolca ses dinlemelisin, sobanın ısınma ve soğuma sesleri var, zamanla ayırt etmeyi öğrenirsin.


Ateş canlanır, koca bir yangın yeri olur sobanın içi, öyle güzel ısınır ki ortalık, yanan odunlar kıpkırmızı kora döner. Bazen tam yatmaya hazırlanırken, evi gece boyu sıcak tutsun diye kocaman bir odun atarsan o korların üzerine, korlar o odunu yakmaya yetmez, koca odunun yanması için önce küçük dalların tutuşması gerekir, senin de bunu beklemen.

Allahtan böyle zorlu anlar bazen olur.


Ateş de hayat gibi, ne olacağı belli olmaz, bazen yanar, bazen de yanmaz. Biraz senin çabanı, biraz da şartların uyumunu bekler. Ama bir kez güçlü yandı mı, neyi atsan üzerine yakar, küle çevirir. Ateşin de dizginleri vardır elbet, sobaya hava veren delikleri, baca çıkışını açıp kapayarak ayarlarsın ateşin gücünü.


Ve soba yavaş yavaş, daldan dala gezen alevlerle ateş olup bedenini ısıtırken içini de ısıtır, sanki dünyanın da içi ısınır senin ısınmanla…


Bu kadar azme ateş mi dayanır? Bazen bir nefes, bazen küçücük bir dal tutuşturuverir ateşi… Sen yeter ki odunları düzgün çatmış, elinden geleni yapmış ol, dua et ve sürece güven.


Aşkla yanıp tutuşan ateşlerimiz olsun, ısıtsın, pişirsin, yaksın, küle döndürsün ve küllerimizin içinden yeniden doğursun bizi.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.