Ormana yaklaşırken…

Yıl 2007, Çıralı’daki son günlerimiz. İki ayrı komşu arkadaşımız Beycik’teki ahşap evin iç kaplaması ve günısı denilen sıcak su sistemi için destek olmak istiyorlar. Her iki iş için de birer usta buluyoruz. İlkbaharın güneşli günlerinde bahçede çalışmalar başlıyor.


Önce tuvalet çukuru için bahçede uzun uzun inceleme yapıp yer belirliyoruz. En çok güneşlenmeye sahip bölgeyi seçiyoruz. Bu yer aynı zamanda en az otun yetiştiği bölge olmalı çünkü eğer o yerde toprak süzekse kısa sürede kuruyordur, o yüzden de üzerinde az ot yetişiyordur diye akıl yürütüyoruz. 3 metreye 3 metrelik bir çukur açılacak ve taş duvar örülecek içine. Yer ararken ziyaret ettiğimiz yakınlardaki dağ köylerinden bir tanıdığımız, taş duvar örmekte yardım edeceğini söylemişti, ona danışıyoruz. “Siz çukuru kazdırın kepçeyle, iri taşları da hazır edin etraftan, ondan sonra bana haber verin, gelir yaparım bir günde” diyor. Neee? Kepçeyle mi? İstemiyoruz biz kepçe bu bahçede! “Olmaz ki, elle açılmaz o kadar büyük çukur, günler sürer adam çalıştırmanız, kaç günlük yevmiyeye patlar size, kepçe iki saatte kazıverir” diyor.


Çaresiz, tuvalet çukuru için ilk ve son olarak kepçe ile çalışıyoruz. Gerçekten de birkaç gün içinde iş tamamlanıyor. Evin içine duş- tuvalet yaptırmaya paramız yetmediğinden, açık hava banyomuz da tuvalet çukurunun üzerinde duracak, güneş panelleri ve su deposu ile aynı mekânı paylaşacaklar. Böylece bir tek yerde üç işlev aynı anda gerçekleşecek. Kısa sürede bunlar da tamamlanıyor. Su tesisatı kuruluyor. Açık hava banyomuz hazır. Bir şekilde demir konstrüksiyonun etrafını da bir bezle döneriz, kışa Allah kerim.


Mutfak da evin dışında, kuzey tarafında olacak. Eskiden kaktüs yetiştirmek için yaptırmış olduğumuz üç tane demir masanın üzerine Selahattin’in bir akrabasının pansiyon zamanında lazım olur diye getirdiği ve bizim de üzerlerine yaptığımız yemek çeşitlerini yazıp bahçeye yerleştirdiğimiz pleksi parçalarının arasına lavaboyu yerleştiriyoruz. Şahane bir mutfak tezgâhımız oluyor. Yine Çıralı’daki bir komşumuzun lazım olur diye vermiş olduğu genişçe bir hortum parçası ile mutfak atık suyu da bahçeye akacak, aktığı yere Japon şemsiyeleri ekeceğiz, suyu onlar arıtacak. Zaten arapsabunu ile yıkadığımız için sorun yok, bitkilere zararı olmadığı gibi yapraklarını büyütmelerine de yarıyor. Buraya da su tesisatı döşeniyor. Açık hava mutfağımız da hazır sayılır. Kışa girmeden üzerini naylonla kaplarız, o da tamam olur.


Evin içini taban tahtasıyla kaplamaya karar veriyoruz. Lambriden daha güzel ve kesintisiz görünüyor. Ahşapları ısmarlıyoruz. Marangozumuz, yine Çıralı’dan bir arkadaşımızın tavsiye ettiği İmdat usta, Finike’de oturuyor. Çalışmaya eşi ve çocuklarıyla birlikte kamyonetiyle geliyor, gelirken ahşapları da yol üzerindeki ahşap fabrikasından getiriyor. Ailecek çalışıyorlar, o ölçüyü alıyor, taban tahtalarını jeneratörüyle çalıştırdığı bıçkısıyla kesiyor, eşi taşıyor, kızlar da ellerinde çekiç tahtaları çakıyorlar. Çok sevimli bir aile, güle eğlene çalışıyoruz birlikte.


Evin içini kütüphanelerle ayırıp bir tarafında yatıp diğer tarafında yaşarız diye düşünmüştük, arka bölümde de depomuz olsun diye hayal etmiştik, baktık ki eninde sonunda eve sığmakta zorluk yaşayacağız ve ayrı bir depoya ihtiyacımız olacak. Bir başka arkadaşlarımız da bize 3’e 4 ebatlarında büyük bir çadır hediye etmişti, onu depo olarak kullanırız, hiç evi duvarlarla bölmeyelim, depo için ayırdığımız yerde yatalım, yattığımız yeri kütüphane ve müzik dolabı ile ayıralım diye karar veriyoruz, böylece evin içi çok kısa sürede tamamlanmış ve ev de genişlemiş oluyor.


Sıra taşınmaya geldi.


Bu inşallah son taşınmamız olacak. Ve yine, hayatımızda yeni bir sayfa başlayacak.

Ormanın ortasındaki evimizde bakalım neler yaşayacağız?

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.