Atam tatildeyiz!
Okumayı yeni söktüğüm zamanlarda, otobüsle geçtiğimiz yollarda sürekli tabela okurdum. Bir lisenin önünden geçerken kocaman bir şekilde okulun üzerine astıkları yazı aklıma kazınmış: “Atam izindeyiz.” Neden tatile çıktıklarını oraya yazmışlar, niye bize haber veriyorlar acaba diye düşünmüştüm. Meğer öyle değilmiş!
Tatile çıkmak “izne çıkmak, izne ayrılmak” diye bilinirdi o zamanlar. İzinle olan bir şey mi yani tatil? Çok saçma! Okul bitince yaz gelir ve sonbaharda da tatile gidilirdi. Çalışırdık ve tatili hak ederdik.
Sonradan öğrendim ki insan vücudu kendini bir akşam uykusunda, bir de tatilde yenilermiş!
***
Yine Çıralı’dayız, 90’lı yılları yarılamışız. Çok odalı işletmelerin mutfak düzenini sağlayabilmeleri için uygulamak zorunda kaldıkları saat sınırlamasına ne gerek var, 5 odalı pansiyonuz zaten, en fazla on iki kişi kalabiliyor. Herkes istediği saatte kalktığında kahvaltısını yapabiliyor.
Tatile çıkmış insanların üzerinde hiçbir türlü baskı olmaması, gönüllerince rahatlayabilmeleri için elimizden geleni yapıyoruz. Turistlere yapılan genel uygulamaları duymaktan biz bile rahatsız oluyorken kim bilir onlar nasıl sıkılıyorlardır bu durumdan? İlk yılların verdiği acemilikle yemek yaptığımı bile söylemeye çekiniyordum; şimdi artık bizde de yemek yiyebileceklerini belirtiyor, eğer arzu ederlerse önceden haber vermelerinin iyi olacağını çünkü her şeyi taze hazırladığımızı anlatıyorum.
Bahçede yedi tane masamız var, biri mutfağın hemen önünde, orada biz oturuyoruz. Öğle saatlerinde “Health Food/Sağlıklı Yiyecekler” konusuna aşina olan yabancı turistler masaları doldurmaya başlıyorlar. Kalabalığı gören yurdum insanı da bahçeye buyur edince bizim masa da elden gidiyor mu size? En sonunda Gümbet’teki barımızda tabure olarak iş gören dört ayağın üzerine genişçe bir tahta raftan parçalar keserek monte ediyoruz, kare bir masamız oluyor böylece.
Herkes halinden memnun, taze hazırlanan yiyecek aşkına beklerken, kimi kartlarını yazmakla meşgul, kimi yolculuk defterine hem yazıyor hem resim yapıyor, kimi kedilerin, kimi kaktüslerin fotoğrafını çekiyor. Bazen birini elinde kayıt cihazıyla hoparlörlerden gelen sesi kaydederken görüyoruz, bir diğerini kütüphanedeki bir kitaba göz atarken.
Benzer şekilde, yemek yiyen ya da konuk olarak kalanlardan geri bildirimleri duymak da çok keyifli.
“Duvarlarınız çok beyazdı, o yüzden hoşumuza gitti burası.”
“Bahçede çiçekler vardı, çok güzel görünüyordu.”
“Güzel bir müzik sesi geliyordu.”
“Kitap okuyordunuz, ilgimi çekti.”
“Geçerken köpeğinizi severken gördüm, bir de buraya bakayım dedim.”
“Tabelanız çok güzel göründü gözümüze, burada mı kalsak dedik.”
İnsanları mutlu etmek aslında ne kadar kolay!
***
Yabancı turistler genelde neşeli ve güler yüzlü oluyorlar. Fakat bizim insanımız yoğun şartlarda çalışıp neredeyse tatile bile zor çıkabildiğinden olsa gerek, çoğu, geldiğinde kaşları çatık bir şekilde donuk bir merhaba ile sohbete başlıyor. Eğer kalmaya karar verirse ertesi sabah “günaydın” derken yüzü biraz daha yumuşak, sesinin tonu da daha bir rahatlamış oluyor. Üçüncü gün işte asıl tatilin başladığı zaman. Artık yüz kasları rahatlamış, gözlerinin içi gülmüş ve bünye ortama alışmış bir şekilde bizi sıcacık selamlıyorlar: “Günaydın! J ”
Allahtan bir komşumuzun rehber arkadaşı bizi daha ilk yıldan uyarmıştı:
“Herkesi mutlu etmeyi beklemeyin! Mutlu olmayan birileri çıkarsa da kendinizi hiç üzmeyin. Onlardan çok yoktur. Hiçbir şeyden mutlu olmayan bir kesim vardır ya şu hayatta, onların oranı taş çatlasa yüzde ikidir. Ağzınızla kuş tutsanız onları mutlu edemezsiniz zaten. O yüzden böyle çok iyi gidiyorsunuz çocuklar. Devam!”
Çok şükür ki biz de zaman içinde mutlu olmama potansiyeli olanları yüz ifadelerinden, tavırlarından ayırt etmeye başlıyor, “hmmmm, duş-tuvalet ortak mıııııı, a aaaa, klima yok muuuuuuu?” diyen ve kalmamaya karar verenlere şaşırmıyoruz. Aracını kapının önünde durdurup korna çalıp dışarı bile çıkmadan “yer var mı?” diye soranlara da kiracı halimizle bile cevabımız hazır: “Maalesef, yerimiz yok!”Akabinde her şeyden kolayca mutlu olan ve memnuniyetini de binbir teşekkürle bildirenler gelip kalıyor çünkü.
Çok yorulsak da, sırtımızdan şelaleler aksa da, konuklarımızın memnuniyeti tüm yorgunluğumuzu unutturuyor. Bu da bizim geribildirimimiz ve dolayısıyla armağanımız oluyor. Her yıl yeniden ziyarete gelenlerimizin olması ise en şahanesi.
Sahi, biz hiç tatile çıkabilecek miyiz acaba?
YORUMLAR