Şimdi bana kaybolan kelebeklerimi verseler…

1996 yılına vardık. Gelen konuklar sözleşmişçesine “Çıralı ne kadar güzel, cennet gibi bir yerde yaşıyorsunuz” diyorlar. İçlerinden bazılarınınsa söylediği şu: “Burası Ölüdeniz’in yirmi yıl önceki haline benziyor!” Allah yazdıysa bozsun! Ölüdeniz’in o eski hallerinden sonra şimdi geldiği halini bildiğimiz için ürküyoruz söyledikleri şeyden.


Köyde adımız çevreciye çıktı. Hem doğal hem de arkeolojik sit alanı olduğu için Çıralı ne kadar şanslı bir yer diye sevineduralım, köyün gençleri daha çok, daha çok yapılaşma istiyor besbelli. Geçirdikleri yoksul günlerden sonra “para”lanmanın büyüsüne kapılmışlar, sanki gözleri perdelenmiş. İçlerinden biri pansiyonunda yeni bir şey yapmayagörsün, diğerleri de hemen onu kopyalamaya başlıyor. Çardak, tekne, lüks kamyoneti, yeni minibüs, ev, Antalya’da ev gibi seçenekler takip ediyor. Yerlerini satıp Antalya’ya yerleşenlerin pişmanlıklarını duyuyoruz, içlerinde kalp krizi geçiren bile var. Köyün kendine has çam reçinesiyle karışık ahır kokuları bile yok oluyor yavaş yavaş.



Yaz gecelerinin süsü çeşit çeşit güzelim renkli kamuflaj desenli gece kelebeklerinin, muhteşem biçimli kocaman kınkanatlıların, ilginç sesler çıkaran küçük yeşil ağaç kurbağalarının evimizin içine kadar giren varlığı gitgide azalıyor. Daha az karşılaşır oluyoruz bu hayranlık verici arkadaşlarla. Ne yazık!



Köye sokak lambaları konacağı zaman, para toplamak için ev ev gezen köy bekçisine söylendiğimi hatırlıyorum: “Sordunuz mu turistlere sokak lambası istiyorlar mı diye? Onlarda her yer ışıl ışıl zaten. Buraya ay ışığını, yıldızlı gökyüzünü seyretmeye geliyorlar, yanlarında da fenerlerini taşıyorlar. Burasının böyle bir yer olduğunu bilerek geliyorlar. Sokak lambalarına gerek yok bize göre!”…. “Peki yenge, biz turiste hizmet olsun diye yapalım istemiştik, nasıl isterseniz.” Hayal kırıklığıyla karışık hafiften kızgınlıkla uzaklaşıyor bekçi.


Köyü çevreleyen yollar asfaltlanıyor, dükkânlar gün geçtikçe çoğalıyor. Gerçekleşmemesi için tavır koymuş, yapımına katkıda bulunmamış olsak da, köye birer birer elektrik direkleri konduruluyor, sokak lambaları yanmaya, köy yapay ışıklarla aydınlanmaya, büyü bozulmaya başlıyor. Tahminimiz doğru çıkıyor maalesef: “Bir on-on beş yıl sonra buradan gitmek gerekir!”


Yer arayışlarımıza devam ediyor, beğendiğimiz yerler yazın en sıcak gününde nasıldır diye yollara düşüyoruz. En kısa günde ışık durumu nasıldır? Uzaktan beğendiğimiz bir yere varmak ve fakat içindeyken aynı heyecanı hissedememek. Suyu aramak, güneşin peşinde koşmak. Hep ama hep büyük arazi hayalleri kurmak.


Peki ya vazgeçmek?



O yok, o hiç yok.


Büyük bir hayal kurmuşuz, küçük bir bahçede de olmaz ki bu şimdi!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.