İlhami Bey ile Esin Hanım doğaçlıyorlar!

Bahar şenliğine hazırlanıyoruz günlerdir. Ortalık derlenip toplanıyor, etraf temizleniyor, dolapların içlerine kadar el değmedik yer kalmıyor.


Günler öncesinden, içimde benim yapmamı bekleyen başka şeyler varsa, onları bulabilme gücüne erişmeye niyet etmişim, bunu da defterime not düşmüşüm pek çok başka niyetin yanında. Sanki tek tek tezahür ediyorlar! Bu kadar çabuk mu?...Evet bu kadar çabuk!


***


Kalabalık bir şenlik olacağı tahminiyle altyapı geliştirme çalışmalarına melekler yardıma koşmuş, herkes bir ucundan tutmuş, her şey hazır. Pazar gününün bereketiyle konuklar birer ikişer geliyorlar. Doğaçlama çemberler, mini atölyeler yapılıyor, Eralp gitarın tellerini değiştiriyor, Atalay Çağrı’ya Peru flütü çalmasını öğretiyor, Ilgın’la Gözde, Hande’nin açıklamaları eşliğinde Çigong çalışıyorlar. Evren kahve yapıyor, Selda benim ne burcu olduğumu tahmin etmeye çalışıyor.


Kaç kişinin etkinliğe katılacağını bilmeden doğaçlama bir şekilde alışveriş yapmışız. İçimde bu aralar yakaladığım “ya yetmezse, herkese yemek yetişmezse” korkumla çalışıyorum günlerdir, içime işlemiş gibi bu korku, yemeklerin bereketine defalarca şahit olmama rağmen, bu korkumla bütünleşmiş bir kaygı buluyorum hep bir yerlerden pırtlayan. İç sesimse beni sakinleştirmeye çalışıyor, “boşuna korkuyorsun, yine herkes doyacak, yine yiyecekler herkese yetecek, artacak bile! Hala ne düşünüyorsun?” diyor. Ve bugün, onlarca konuğumuzla birlikte yenen öğle yemeğinden sonra iç sesim yine haklı çıkıyor: Her şey herkese yetiyor!


Konukların bir kısmını uğurluyoruz ve geri kalan 13 kişi akşam yemeği için hazırlanıyoruz. Evin bir köşesinde davul, djembe, bendir, elektro gitar, kahon doğaçlıyor. Ilgınla dansediyoruz bir ara. Yemekten sonra, yüzleşmekte olduğum bu kaygımı arkadaşlarıma anlatıyorum, artık bu hissimi özgür bırakmak istediğimi söylüyorum.


Sonra Ilgın geliyor, o imeceyle nasıl da işlerin hallolduğundan söz ederken, kendimi şunları söylerken buluyorum: “Bu tutmuş, bu kesmiş, bu pişirmiş bu yemiş…” Sanki bir imece öyküsü hatırlar gibiyim. Devamı vardı oysa, sona kalan ve dona kalan serçe parmak “hani bana pay?” diye sorardı hani… “HANİ BANA PAY?!” Neeee? Allahımmm! Dedemin anlattığı öykü- oyundu bu! Payına düşenin hesabını soran, hakkını isteyen serçe parmağa cevaben, işaret ve orta parmaklarını kolumda yürüterek “paaay paaay paaay” diye boynuma kadar gelir, beni gıdıklarken de “pay pay pay pay” diye bitirirdi oyunu dedem. Nasıl işlemiş çocuk hafızama da ben bunca yıl bu soru ile yaşamışım? Hani bana pay ha!!! Breh breh breh!


O an bir aydınlanma yaşıyorum, bunca “yemekler herkese yetecek mi?” kaygısının sebebi, bu öyküye bilinçaltımın yüklediği anlammış. İşin ilginç tarafı benim aynı öyküye bambaşka bir anlam yüklediğimi sanmam… Ah dedecim ah, nereden bilirdin bu oyunu oynadığın torunun senin gibi yemek yapmayı sevecek de kimse serçe parmak gibi aç kalmasın diye bu kaygılara takılacak. Hem de kıtlık bilincinden bolluk-bereket bilincine geçiş yaptığımızı söyleyip dururken!


Gözlerimden yaşlar akıyor, temizleniyorum, tüm içime işlemiş “açlık, kıtlık, yetmezlik” kaygılarımdan kurtulmaya niyet ediyorum.


Dışarı çıkıyorum, bahçede ateş başında çember başlamış, konu ne bilmiyorum, konuşulanları takip etmeye çalışıyorum. “Niyet” kelimesini yakalıyorum konuşmalardan, “kıymetli” şeylerden söz ediliyor, sıra bana yaklaşıyor, kendimi bir şeyler söylemeye hazırlanırken yakalıyorum bu kez, sonra çember adabı aklıma geliyor: Konuşulanları dinlerken ne söyleyeceğini hazırlamak yerine kalpten dinle, sıran geldiğinde de kalbine bırak konuşmayı, söyleyeceğini ortaya söyle ve ben diliyle söyle.”…Rahatlıyorum ve sıram geldiğinde işte bu yaşadıklarımı anlatıyorum, doğaçlama…Ve bizi sınırlayan, içimizde kıpır kıpır dolaşıp da bi türlü rahat vermeyen ne varsa, gelişip çiçek açmamıza neler engel oluyorsa hepsinin bir bir çözülmesine ve rahatlıkla, kolaylıkla, zarafetle “akmamıza” niyet diyorum bu kez.


Ne yazmaya niyet etmiştim bugün acaba? Onu da unutuyorum, keyifli sohbeti bırakıp içeri giriyorum, masamın başına dönüp yazmaya başlıyorum.


Hıdrellez öncesi temizlik çok iyi bi şey derler ya, haydi hayırlısı…


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.