Kışbahar

Güneyde yaşamanın en sevdiğin yanı ne diye soruyorlar; ben de ışığı, ışıklı gökyüzünü söylüyorum onlara…



Çıralı’da o ilk kış büyülüyor bizi. Bu nasıl kış öyle ışıl ışıl? Nasıl bir mevsim ki böyle, kış kasveti yok? Nasıl oluyor da ne zaman kış geçmiş de bahar gelmiş anlamıyoruz?



Şehirde çamuru ve kiri çağrıştıran yağmur, burada bereketin ta kendisi oluyor. Eylülde başlayan yağmurlarla coşan yeşil, kış boyunca düzenli nemle birlikte halı gibi her yeri kaplıyor. Nereye basacağımızı şaşırıyoruz. Küçücük, pıtırcık çiçeklerle dolu sağımız solumuz. Hele de yenebilir otlarla tanışmak şahane bir duygu. Allahtan yakınımızda ev sahibimizin eşi ve kızı var da bize otları öğretiyorlar tek tek. Yapraklarına, tasarımlarına, kokularına ve tabii tatlarına hayran kalıyoruz. Bir de bir araya geldiler mi; mmmmm.



Karışık otlarla nefis bir yemek yapıyorlar mesela. Soğan doğranıyor; pişince, neredeyse her yemeklerine özel bir koku veren toz biber ekleniyor; sonra da ince kıyılmış otlarla birlikte birazcık su konuyor. Bu otlar daha dirençli yapraklara sahipler ve o yüzden ıspanak ya da pazıyı çabucak pişirdiğimiz gibi yeşil yeşil kalamıyorlar; pişmeleri gerekiyor bir süre. O güzelim ot kokuları etrafa iyice yayıldığında ise altı kapanıyor ve mucizevî bir dokunuş daha yapılıyor yemeğimize. Bir kenarda hazır edilmiş sıcak süt ekleniyor. Tabii bu yemeğin, kendi keçi ya da ineklerinin sütü ve tereyağıyla hazırlandığını ve böyleliğiyle bu inanılmaz lezzete ulaştığını da bu tarife eklemeli. Yemeğin lezzetinden biberin acısını gözümüz görmüyor; “hem ağlarım hem yerim” diyoruz. Acı yemeye de böyle böyle alışıyoruz.


Ev sahibimizin kızı ve köydeki arkadaşlarıyla yürüyüşlere çıkıyoruz fırsat buldukça. Onlar hem ot hem de mantar toplarken biz de bol bol fotoğraf çekiyoruz. Buralarda yerel halkın toplayıp yediği üç tür mantar var: Çintar, kuzugöbeği ve domalan. Çintar başka yörelerde kanlıca ya da melki adıyla da biliniyor. Turuncumsu ve yayvan başlıklı, lezzetli bir mantar. Kızlar ormana dağılıp, çam pürlerini aralayıp buluveriyorlar hemen irili ufaklı çintarları. Akşam eve döndüklerinde de, anneleri topladıkları otları ve mantarları kontrol ediyor.



Biz bu yürüyüşlere devam ederken kızların ormanda nasıl da aç kalmayacaklarına da ikna oluyoruz. Karşımıza çıkan menengiç ağacının taze filizlerini koparıp yiyorlar; yol üstündeki çiğdemi gösterip yerden söküveriyorlar! Meğer çiğdemin soğanı da yenebilirmiş. Sulak alanları sevdiği için dere kenarındaki yürüyüş yolumuza eşlik eden otlardan biri de devetabanı; onun da tadına bakalım bari. Hem haşlaması oluyormuş hem de turşusu. Süper bilgileniyoruz bu yürüyüşlerde.



Kızlardan başka şeyleri de öğreniyoruz. Portakalı mesela, elmanın kabuğunu soyar gibi el çabukluğuyla soyup keserek yiyorlar ya da ısırarak. İnanılmaz bir tat! Portakalı yerken bileklerimizden aşağı suları dökülüyor. Nasıl da tatlı! Hiç böyle portakal yememişiz. Meğer portakal böyle bir şeymiş! O ilk kış, arkamızdaki bahçenin sahipleri portakalları geç topladığından, sadece üç ağaçtan yerlere dökülenleri toplayarak bile bir sepet dolusu portakalla eve döndüğümüzde ne yapacağımızı bilemiyoruz. Sıkıp sıkıp sularını içiyoruz. Hem de bira bardağıyla! Muhteşem!



Kış bizim için artık kız kardeşimin ilkokul birinci sınıfta mevsimleri sayarken söylediği gibi: “Kışbahar”



Hele o fırtınalar, yağmurla birlikte çakan şimşeklerle bahçeyi bembeyaz ışığa bürüyen elektrik fırtınaları. Her yer ışıl ışıl görünüyor. Korkmamız gerek ama nerdeee; biz huşu içinde ortamın güzelliğine hayran olmakla meşgulüz. Denize çok yakın olduğumuz için, öyle gecelerde sahile vuran güçlü dalgaların sesiyle uyuyoruz. Hele ki fırtına sonrası gün kendini sahile atmanın keyfi anlatılamaz. Öyle bir ışık oluyor ki gözlerimiz kamaşıyor. Sahile vuran dalga geri çekilirken iyice yatmış güneş de sahilin kumlarını pırıldattıkça içimiz hopluyor. Kış güneşine âşık oluyoruz.



Yağmur ve güneş birbiriyle cilveleşip dansederken, aradığımız şeyin tam da bu olduğunu anlıyoruz: “Doğanın döngüleriyle yaşamak.” Baharla birlikte uyanan hareketin tohumları kıştan atılıyormuş. Biz de o yaşanan anlarla birlikte bir mevsimi daha bahara hazırlıyormuşuz.


Baharın büyüsü kışın yapılıyormuş meğer.



Nice baharlara!





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.