Bu yazıyı biz yazdık!

Her şeyin “hem o hem de o” olduğu bir geceydi dün gece. Bir rüyanın gerçekle karıştığı, rüyanın gerçeğe dönüştüğü o büyülü gecelerden…


Sohbet baldan tatlı diyorlardı büyüklerimiz. “Başka türlü beslenme” bu; “gece genç” diye diye zamanı uzattığımız, “an”da kalarak uyku bilmez yaratıklara dönüştüğümüz ateş başı gecesindeyiz yine...


Kimimiz uykunun kollarına koşarken geri kalanlara içlerinden gelen cümleleri yazmalarını rica ettim.


Kocaman aile bir araya geldikçe, yeni tanışmalar ve eski dostlukların pekişmesiyle bir arada paylaştığımız anlar çoğaldıkça, aynı rüyayı gördüğümüzü sohbet sırasında anlıyoruz.


O yüzden birazdan okuyacağınız cümleleri ben yazmadım, herkes aklına geleni, yüreğine düşeni yazdı, yazdırdı bazen de. Ben elçiyim bu geceye, gece bize bir şeyler fısıldadı…


Yok, yok biz de yazmadık; gece yazdırdı…


Yüreklerimizde filizlenenler ellerimizi esir aldı da ateşin bize fısıldadıklarını yazdık ellerimizle yaptığımız deftere…


Yoksa ateş mi yazdırdı? Bir de ay vardı bize ışık. Belki de ay yazdırmıştır?


Artık siz bilirsiniz. Siz karar verin ya da vermeyin…


Bizden yazması, bizden okuması…


Ortak yaratımdayız artık…


Biziz artık.


Bakalım neler yazmışız?


“Yeri, doğayı, “ben”deki “biz”leri hissederek, gözler kapalı, duygulara, o ana dokunuşlar… Ses tınıları, orman korosu, dolunayın müziği, ormanın dolunay siluetleri… Ateşbaşı… Alevlerin dansı…”


“Anadolu topraklarında sıkışmış, bastırılmış kadınların bir adım ortaya çıkması… Tabularımız onların da tabusu… Bu çemberler çoğalırsa o kadınların da sesi olacağız. “


“Zerre, kıymet ve doğum… Bu gecenin bana çağrışımları…”


“Aynada kendime rastladım az önce. Bu ben miyim diye sordum. “evet” ya da “hayır”, ikisi de birbirinden güzel cevaplar… Tek bir surete bakarken ikilikten şüphe etmek; tek bir surete bakarken “bir”liğinden şüphe etmek… Ağlamanın yanı başında gülmek, kaybolmakta bulmak var…


Aynada birini görüyorsan, aynada bir şey görüyorsan gördüğün “sen”sindir. Olmaktan korkmak yoksa ölmekten de korkmak yok. Her birimiz her neyse o olduğunda, herkesin huzurunda kendi olduğunda, umut başlıyor…


Kendimiz oldukça birbirimize benziyoruz. Sonra birbirimize karışıyoruz. “Aynılıklarımız” aramızdaki mesafenin yarattığı boşlukları dolduruyor. Boşluk dolunca mesafe kalmıyor.


Özetle şunu demek istiyorum Ayşecim: Paylaştıkça yük sandıklarımızı sırtımızdan indiriyoruz. Yolculuğa sadece elzem ihtiyaçlarıyla çıkanın rüzgârı bol oluyor.”


“Dolduğunda ay, parladığında dopdolunay ve dopdoluluğun içinde yüzdüğü sonsuz boşluk… Sonsuz boşluktan dönüşerek peydahlanan sonsuz form… Sessizlik gebe sonsuz sese… Ve her ses hep dönüşüyor sessizliğe… Ve ses gibi oluyoruz… Sessizlik de…”


“Bir cezvenin içindeyiz hepimiz. Altımızda yanan ateş aşk ateşi. Kaynadıkça coştuk, nefes alış gibi veriş de içimize idi. Bir olduk, kaynadık, kaynadık… Ve sonunda köpürüp coştuk, piştik… Toprak aldı korkularımızı.”


“Çemberde iyi, kötü, doğru, yanlış yoktur. Çemberde her konuşan ya da susan bir başkasının, yanındakinin, karşısındakinin kalbine bir dokunur, iki dokunur, pir dokunur. Çember hare haredir. Etkisi dairesel olarak etrafa yayılır; buradan oraya, oradan şuraya, şuradan tüm dünyaya… Çember şifası farklıdır; kalpten kalbe, candan canadır. Çemberde ağlanır, gülünür. Ağlayana bir omuz vardır her zaman, sarılacak kollar, sarmalayacak bir yürek çok yakındır. Gülen de yalnız kalmaz, katlanır kahkahalar. Bazı çember hemencecik biter, bazısı günler sürer, ihtiyaç neyse o çıkar. Hediyeler verilir, hediyeler alınır. Aslında en büyük hediye oradaki varlığımdır, varlığındır, varlığıdır. Çember açılır ve kapanır ama ne başı ne sonu vardır aslında. O dairesel yayılım titreştikçe sonsuza gider, çünkü gönülden gelen sonsuzdur. Acıların hiçlikten gelip hiçliğe gittiği, neşenin ise katlanarak arttığı ne hikâyeler anlatılır. O hikâyeler ki yaşamı yaşam yapandır. Çembere bir girdim ki çıkamıyorum. Bir baktım ki kendim olmuşum bir çember; dolandıkça ortalarda o çember, bu çember dünya değişiyor…”


Aynı rüyayı görmüşüz, şimdi o gerçeği yaşıyoruz hep birlikte… Sözcüklerimiz de aynı bizim…


Bu yazıyı biz yazdık…


Aslı gibidir…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.