Hak temelli ne demek?
Bir felaket anında senelerdir içi boşaltılmış, çalışamaz duruma getirilmiş sivil toplumun ne kadar gerekli ve kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu gördük, fark ettik, kimilerimiz yeni öğrendik. Sivil toplum demokrasinin işleyebilmesi için olmazsa olmazdır. Sivil toplum hayır kurumu değildir. Politika üretir, söylem üretir. Toplumun taleplerini kamuya yöneltmesinde aracı olur. Sivil toplum örgütlerininin bu misyondan haberdar olarak faaliyet göstermesi benim durduğum yerden elzemdir.
Son zamanlarda yanlış kullanıldığını düşündüğüm bir kavram var: Hak temelli olmak. Hak temelli yaklaşım, bir değer olarak insan hakları standartlarına dayanan, temel hak ve özgürlükleri tanımlama ve desteklemeye yönelik kavramsal bir çerçevedir. Biraz daha açalım. Kişilerin kimliklerinden bağımsız olarak hak sahipliklerini önceleyen tutumdur. Daha da somutlaştırabilmek için temel hak ve özgürlükleri düzenleyen metinlerin nasıl kaleme alındığına bakabiliriz.
Örneğin 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi daha birinci maddeden der ki “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar”. Buradaki bütün insanlar kavramı kritik. Bu insanlar türlü ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaate sahip olsalar da haklar bakımından eşit doğarlar. Bu insanlar iyi kalpli olmasalar da haklar bakımından eşit doğarlar. Bu insanlar suç işlemiş olsalar da haklar bakımından eşit doğarlar. (Bir cezai yaptırım olarak hak ve özgürlük kısıtlaması ayrı bir denklem.)
Hak temellilik kavramı bağlamında kendi deneyimimde sorunlu gördüğüm ve bu yazıyı yazmama sebep olan iki grup var; biri kadınlar, diğeri çocuklar.
8 Mart haftası sebebiyle kurumlar türlü türlü kutlama mesajları yayınladılar. Birçoğu hak temelli yaklaşımdan çok uzaktı. Referans vermeden örneklerle açıklamak isterim:
“Hayatın her alanında fedakarlığı, üretkenliği ve duyarlılığı temsil eden kadınlarımız”
Kadınları-mız söylemindeki iyelik ekinin anlamsızlığını ve tahakküm kurma maksadını henüz fark edememiş olanlar “erkeklerimiz” sözcüğünü sesli söyleyerek bir farkındalığa erişebilirler.
Kadın hareketinin mücadele alanı şüphesiz cinsiyete dayalı ayrımcılığın son bulması, daha sade ifadesiyle eşitlik. Eşit muamele bir haktır. Kadınlar hayatın her alanında fedakar, üretken ve duyarlı olmasa da bir haktır. Fedakar, üretken, duyarlı olmayan kadınlar için de haktır. Hak temelli yaklaşım böyle şarta bağlı bir kutlama mesajını reddeder.
“Kadın eştir, kadın anadır, kadın yuvadır”
Olmak zorunda değildir. Bu söylem kadın güçlendirmez. Kadını eşitlemez. Aksine cinsiyet dayalı rolleri pekiştirir. Kadın da erkek de hiç kimse de, ne evlenmek ne ebeveyn olmak mecburiyeti olmaksızın temel hak ve özgürlüklere sahiptir.
Kendisinden bekleneni gerçekleştirdiği için ödüllendirme mekanizmasına dayanan bir yaklaşımın hak temelli olması mümkün değil. Tekrar edelim: hak sahibi kimlerdi? Bütün insanlar.
Kadınlar(ı)mız söylemindeki absürtlük kadınların yetişkin olması ve birey olma mücadelesini on yıllardır sürdürüyor olmalarından mütevellit daha görünür. Gel gelelim çocuklar-ımız söylemi hala taze, hala güncel.
Çocuklar da hak sahibi bireylerdir. Bizim korumamıza emanet edilmiş edilgen insanlar değil. Bakın bu emanet kavramını da çok iyi deşmek lazım. Çocuk odaklı savunuculuk faaliyetlerinin de çıkış noktasının kadın hakları, mülteci hakları, engelli hakları gibi bireyin insan hakkının savunuculuğu noktasından hareket etmesi gerektiğini unutmamak lazım.
Sivil toplumdaki savunuculuk faaliyetlerinin hayırseverlik düsturu üzerinden yürütülmesi toplum olmak ve geniş bir dayanışma duygusu içinde yaşamak düşüncesini baltalar. Tepeden iner. Sadaka kültürünü besler. Sosyal politika oluşturma ödev ve yükümlülüğü bizatihi devlete aittir. Sivil toplum devletin rolünü ikame edemez. Sivil toplum faaliyetleri yürütülürken kişilerin herhangi bir kuruma ya da bireye karşı minnet duygusu hissetmiyor olmasının, borçlandırılmamasının güvence altında alınması gerekir.
Hak temelli savunuculuğun öznesi olmak için sadece o toplumun bir üyesi olmak yeterlidir. Bunun dışında hiçbir ön şart gerekmez.
Hak temelli yaklaşım dahilinde hak sahiplerinin (yani bütün insanların) toplumsal kalkınmadan alacakları paylar, dönemsel dalgalanmalarla değişime uğramaz. Yalnızca diğerlerinin yardımseverlik duygularına terk edilmez ve kişiler “talep etme” hakkına sahip olur.
Çocuklar da aciz ve korunmaya muhtaç oldukları için değil, temel hak ve özgürlüklere sahip bireyler oldukları için bu mekanizmanın öznesidir. Aksi yaklaşım dahilinde tahakküm ve hak ihlalleri kaçınılmaz olur.
YORUMLAR