Biz bunu hak etmiyoruz
Bir haber videosu seyrettim. Muhabir çadırkentteki tuvalet konteynerlarını geziyor. Her birinin su depolarını kontrol ediyor tek tek. Su depoları boş. Dolayısıyla tuvaletler de temizlenebilir halde değil. Çadırkentte kalan ahali şikayet ediyor haklı olarak. Kameraya doğru konuşuyor. Adamın biri geliyor ve diyor ki “siz de saraylarda kalmak istiyorsunuz, madem öyle tatil köyüne gidin”. Talep edilen suyu akan bir tuvalet bakın. Su. Talep edilen su.
Afet öncesinde kameralara ekonomik krizden şikayet edenlere “çıkar telefonunu” diyen adamlar dadanırdı hatırlarsanız. İsterlerdi ki insanlar bilgi çağında akıllı telefon kullanamayacak kadar çaresizken ses çıkarsın. Parmağındaki alyansına kadar satsın, üstüne mont alamayacak durumda olsun da ancak o zaman halinden şikayet etsin. Aksi şükür kültürüne aykırı çünkü. Nankörlük. Ailece dışarıda yemek yemeyi, sinemaya gitmeyi, senede bir hafta tatile çıkabilmeyi istemenin lüks taleplermiş gibi görülmesine alışınca onlar seviye arttırdılar.
En temel yaşamsal ihtiyaçları talep etmenin (bakınız suyu akan tuvalet) bile hadsizlik görüldüğü bir gündemi konuşuyoruz bugün. Cumhurbaşkanının deprem bölgesine gidip halka elden nakit para dağıtmaktan hicap duymadığı bir gündem. Kan dondurucu. Uzaya çıkacağını, Ay'a turist göndereceğini, muhteşem yüzyılı yaşatacağını vaad eden hükümetten vergimizin hesabını sorduğumuzda vatan haini ilan ediliyoruz. Üniversite öğrencileri kampüsten uzaklaştırılıyor, maç seyircisine dahi tahammül yok. Yeter ki halk örgütlenmesin.
Hani bize vaad edilen ama bir türlü göremediğimiz güçlü devlet var ya, o devletin kaynağı bizim vergilerimiz. O devlet bizim ona verdiğimiz yetkiyle, bizim ona verdiğimiz parayla yönetimde. Teba değiliz biz halkız. Bu ülke toprakları da kendisi padişah sanan liderlerin şahsi mülkü değil. Bizim.
Bir de devlet değil hükümet’çiler türedi ya, biraz da onu konuşalım isterim. Devlet aygıtı yasama, yürütme ve yargı organlarından oluşur doğru. Demokrasilerde bu organlar arasında güçler ayrılığı olması gerekir ki kontrol ve denge mekanizmaları kurulabilsin. Yasama meclis. Oy çokluğuyla yasaları geçirebiliyor. Mecliste oy çokluğunu sağlayabilen grup kim? AKP ve MHP. Yürütme kim Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu. Bakanların kimlerden oluştuğu da malum. Yargı kim? Bağımsız mı? Bugün mahkemelerin siyasi iktidarın baskısından bağımsız karar verdiğinden söz edebilir miyiz? Bu soruyu herkes elini vicdanına koyup cevaplayabilir.
Başka kimdir devlet? Ordudur. Orduyu görüyor musunuz sahada? Başka kimdir? Arama kurtarma timidir, Kızılay’dır. Görüyor musunuz onları? Sağlık hakkını, eğitim hakkını garanti eder devlet. Görüyor musunuz? Ekipmanıyla, donanımlı ekibiyle, ahlakıyla, halkın parasıyla halka canla, başla hizmet ederken görüyor musunuz devleti sahada? Göremiyorsanız bu kimden ötürü?
Devlet dediğin kadrolardan oluşur, kamu personelinden oluşur. Bugün kendisiyle aynı görüşte olmayan vatandaşı memur yaptırmayan bir sistemle karşı karşıyayız. En kritik kadroların emmi dayı usulü KPSS bile aramaksızın doldurulmasıyla karşı karşıyayız. Yüzyıllık devlet geleneği retoriğini bir tarafa bırakın. Devleti kendi top sahası haline getirenlerden hesap sorun. Sormak zorundayız. Bugün devletin her kademesinde aynı siyasi yapılanmadan bahsediyorsak hükümet-devlet ayrımını konuşmanın bir manası yok. Hukuka aykırı emri uygulayan her memurun bu suçta parmağı var. Hal böyle iken odağımız ancak sorumluları işaret etmek olabilir. Halk savunuculuğu yapmak da vatanseverlik de bunu gerektirir.
Bu halk zübüklerden oluşmuyor. Zübük, yani “kendi çıkarları için her yolu mübah gören, sözünde durmayan, üçkâğıtçı, egoist, düzenbaz, ahlaksız, kalleş, namussuz, palavracı, dönek” insan. Kollektif bilinci, bu toplumdaki insanların sahip oldukları ortak duygu ve kabulleri; kimi zübüklerin ahlakına odaklarsak, bu çukurdan çıkamayız. Biz bu değiliz. Biz buna layık değiliz. Bu artık gerçekten iyilerle kötülerin arasında bir ayrım. Bir kesim ki, zübüklerden oluşan, tarafı belli. Özgür bir ülkede yaşamak isteyen diğerlerinin tarafı da. Bu musibetten birlikte çıkacağız.
Biz kendi imkanlarıyla arama kurtarma eğitimi alıp alana ilk gece gidenlerle, yeterli birikimi uzmanlığı ya da en basitinden dayanıklılığı olmadığı için gidemeyenlerle, günlerdir kalp ağrısı geçmeyenler yediği her lokma zehir olanlarla çok kalabalığız. İyilerin gücü zübükleri yenmeye her zaman yeter. Umudunuzu kaybetmeyin ve bu halka güvenin.
“..bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit” etmişlerken, “Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş”ken vazifemiz belli. Bir yere gitmiyoruz. Sandıkları terk etmiyoruz. Susmuyoruz. Vazgeçmiyoruz. “Canavarlaşmıyoruz”. Sağduyumuzu kaybetmiyoruz. Koşulsuz iyiliğin ne demek olduğunu bilenlerle, safları sıklaştıralım.
YORUMLAR