Zannettiğinden daha fazlasısın
Uyarı: Bu yazı öyle “sen aslansın kaplansın yaparsın” gazlama yazısı değil. Gerçekleri açığa çıkarma yazısı. Mesele aslan olup olmamak değil. Ne olduğunu görmezden gelmemek.
Impostor sendromu diye bir kavram var. Son zamanlarda hakkında sıkça yazılır çizilir oldu. Kısaca kişinin bulunduğu pozisyonu hak etmediği, aslında şans eseri o pozisyona gelmiş olmasına karşın insanların bunun farkında olmadığı, bir gün bu hilenin ortaya çıkacağı korkusuna dayanır. Bu kişiler kendi başarılarını, yetkinliklerini gerçekte olduğundan daha değersiz görür, kendisini kimi pozisyonlara bir türlü layık bulmaz, başarılarının altında hep dış etmenler arar.
Peki sizce bu sendrom ekseriyetle kimlerde görülür? Evet, doğru bildiniz; kadınlarda. Hani lisedeyken “sınavım çok iyi geçti” diyenler olur ya, 70 alır hani o kişiler. Bir de “çok da iyi geçmedi, eh işte”ciler vardır. 95 almıştır onlar. İşte öyle biraz. Kendini 100 almaya endekslemiş, kendisinden sürekli daha fazlası beklenmiş kişinin mevcutla bir türlü tatmin olamaması, başarısının tadını çıkaramaması hali.
Murat Yeşildere’nin “Eyvah Ceo Doğuruyor!” diye bir kitabı var. Orada bir araştırmaya atıf yapıyor ve diyor ki, kadınlar bir işe başvurmak için başvuru şartlarında sunulan 10 gerekliliğin 10’una da sahipse başvuruyormuş. Erkekler sadece 3’üne sahipse başvuruyor. Bunun altında “aslan oğlum benim her işi becerir” ile “aman sen kadın başına nasıl altından kalkacaksın” söylemleri yatmaz mı sizce? Pek tabi yatar. Kadınların kendilerini “yeterli” hissedebilmeleri için çok yolu aşmış olmalar gerekiyor.
Çok başarılı dizi analizleri yapan, çok sevdiğim bir sosyal medya hesabı var. Geçenlerde bir analiz yapmış yine, altına biri yazmış ki “hiç bunu düşünerek izlememiştim, ne güzel bir tespit”, o canımın içi hesap sahibi de demiş ki “yok ya benim çok aklımda kalmış sadece”. Hiç de öyle değil.
Kimileri çok dikkatli izliyor, çok ince analizler yapabiliyor. Kimileri yapamıyor ya da yapmıyor. Başarıyı sahiplenmek dediğim buralardan doğuyor işte. “Yok canım ne ki, sanki büyütülecek bir şey değil” demek bir gereklilik olarak görülüyor? Yine sormak isterim; sizce en çok kimler için bir gereklilik olarak görülüyor?
Tevazu hep kadınlara yakıştırılıyor. Halbuki ne güzel bir söz var “fazla tevazunun sonu vasat insandan nasihat dinlemektir”. Zaten o vasat nasihatları da kadınların uysallıkla hoş görmesi, idare etmesi bekleniyor. Ezkaza “ya ne alakası var, hem zaten ne bilip bilmeden konuşuyorsun” dese, “aman sen de iyi ki bir okudun ama bakalım şehriye çorbası yapmayı biliyor musun, benim tarhana yaparken 7 çocuk büyüten anam senden bilgili” saçmalığında çıkışlara maruz kalıyor. (Yaşanmış gerçek olay, sıkı Twitter takipçileri bilir.)
Başarıyı sahiplenememek, sürekli hafife alınmasına, küçük görülmesine alan açmak çocukluk çağı hastalığı gibi adeta. Başarıyı küçültmenin yanı sıra bir de fazlasıyla paylaşma hali var. Bu sene tıp bayramında bir hekimden “ailesinde doktor olan bilir ki o diploma tek başına kazanılmamıştır” demiş ve başarını sağlık çalışanı arkadaşlarına ve emektar ailesine mal etmişti. Bu paylaşmayı, destekçilere de başarıdan pay atfetmeyi en çok kimlerde görürüz? Erkeklerden başarılarını birlikte çalıştıkları ekibe adadıklarını ne kadar duyarız?
Kadınlar bunu durduk yere yapmıyor. Durduk yere başarılarını hafife alıp en iyi ihtimalle başkalarıyla paylaşmaya kalkmıyor. O öğretilmiş çünkü. Öğretme ille açık açık söylemekle olmaz. Muameleyle şekillenir daha çok.
Bugün hani o anlı şanlı profesörlerin her fırsatta “ben efendim Sorbonne mezunuyum”, “biz Mekteb-i Sultaniye’deyken” ile başlayan yersiz böbürlenmelerine rastlarız. Benzer şekilde bir kadın akademisyenden böyle cümleleri duymak kimilerini rahatsız eder hemen ve “aman bu da kendini övüyor, gerek var mı bunları söylemesine” sızlanmaları başlar. Tevazu kadınların “kaybeden” olmasına yol açıyor. Vasat erkekler ön plana çıkarken kadınların başarılarını sessizlikle karşılaması öğütleniyor.
Bunun karşısında durabilmek için bence önce kendi başarılarımızı sahiplenmeyi öğrenmeliyiz. Sonra da başarılarını sahiplenmek konusunda etrafımızı cesaretlendirebiliriz. Ne demiştik, nasıl inşa edildiyse öyle alaşağı edilebilir.
YORUMLAR