Neden âşık oluyoruz, eşimizi hangi kritere göre seçiyoruz, yüreğimizin gittiği yere niye gidiyoruz, gittiğimiz o yerde mutlu olmamız neye bağlı... “Neden o?” diye soramayacak kadar aşktan aklı başından gitmiş olanlar da, mantığı katiyen elden bırakmayanlar da okusun, şaşırabilirler...
Yıllardır 60’ı aşkın ülkede insanın aile kurma güdüsünü aşk ve cinsellik ekseninde inceleyen ünlü antropolog Helen Fisher’ın Doğan Novus”tan çıkan “Neden O?” adlı kitabını okurken, cinsellikle ilgili davranış kalıplarımızın hiç de yeni olmadığını, bize özel sandığımız bazı hallerin insan türünün binlerce yıllık mirasından bugüne ulaştığını fark ediyor, kendimizi ne kadar az tanıdığımızı görüyoruz. Ve arka arkaya sorularımıza cevaplar bulmaya başlıyoruz: Neden evleniyor, neden boşanıyoruz? Neden herhangi birine değil de “ona” âşık oluyoruz? Ve ne oluyor da aşkımız sırra kadem basıyor? Teknoloji çağının gereklerine uyarak eşimizi internette mi aramalıyız yoksa bildik yöntemler hâlâ en doğrusu mu? Dünyayı saran ırkçılık belasını ortadan kaldırmak için aşk, elimizdeki en büyük yok etme silahı olabilir mi? Baştan çıkarmanın bilimini yapan Fisher’la hepsini konuştuk.
Biyoloji antropologusunuz, çok uzun zamandır aşk ve arzu üzerine araştırmalar yapıyorsunuz. Varabildiğiniz sonuç ne, niçin âşık oluyoruz?'
Romantik aşk milyonlarca yıl önce ortaya çıkmış bir dürtü. Atalarımızın üreme enerjilerini belirli bireylere yönlendirmesini, böylelikle türümüzün devam etmesini sağladı. İşin aslı, yeryüzünde varlığımızı devam ettirebilmek için bize gereken üç temel dürtü vardır ve romantik aşk bunlardan sadece bir tanesidir.
Diğerleri nedir?
Rakipleri alt etmek için gerekli olan cinsel arzu ve kadınla erkeğin dünyaya bir bebek getirmek için “ekip” olmasını sağlayan bağlanma arzusu... Bu üç temel dürtü, cinsellik, sevgi, üreme ve bebeğin korunup kollanması konusunda değişken oranlarda ama her şekilde muazzam bir orkestra halinde işler.
Yine de neden o? Belirli bir insana yönelmemizi, yani ona âşık olmamızı sağlayan şey tam olarak ne?
Sandığımız kadar orijinal seçimlerimiz yok. Biz farkında bile değiliz ama çoğunlukla bizimle aynı sosyo-ekonomik temellere sahip kişilere âşık oluyoruz. Sırf bu da değil, bizimle aynı zekâ ve eğitim seviyesinde kişileri beğeniyor, dış görünüş olarak bile türdeşliğin peşine düşüyoruz. Âşık olacağımız kişinin dinle ilişkisinin bizimkine benzemesi gerekiyor. Bizimle aynı toplumsal değerleri savunmalı ve çocuk sahibi olup olmamak konusunda bizden farklı düşünmemeli. En önemlisi çocukluk deneyimleri bizimkine benzemeli. Kişinin genlerinden gelen genel duygu durumu da kimi çekici bulduğumuz konusunda önemli rol oynuyor.
Kitabınızda dört insan tipinden söz ediyorsunuz: Kâşifler, Kurucular, Yöneticiler ve Arabulucular... Hangisi en iyisi diye sorsam saçma mı olur?
Ama belki de “en iyisi” diye bir şey yoktur. Gerçekten de en iyi partner diye bir şey yok. Bu dört temel tipten herhangi birine âşık olabiliriz, az önce sözünü ettiğim unsurların etkisiyle tabii... Yine de risk alabilen, yenilikçi, meraklı, enerjik, yaratıcı ve zihinsel olarak esnek kişiler olan Kâşifler, genellikle kendileri gibi Kâşifler’e âşık oluyor. Geleneksel ve kurallara uygun yaşamaya eğilimli, otoriteye itaatkâr, dini değerlere bağlı kişiler olan Kurucular için de geçerli bu söylediğim. Analitik, mantıklı, açık sözlü, teknoloji, mekanik, matematik ve müzik gibi konulara yetenekli olan Yöneticiler’de iş biraz değişiyor. Onlar hayal gücü ve empati yetisi kuvvetli, sezgisel, insan ilişkilerinde ve kelimeleri kullanma konusunda yetenekli, ayrıca başkalarına kolayca güvenen kişiler olan Arabulucular’a âşık oluyor genelde. Arabulucular da aynı şekilde Yöneticiler’i çekici buluyor.
Aşk konusunda güzelliğin, fiziksel cazibenin hiç mi etkisi yok?
Eş seçiminde önemli birçok faktör var. Dış görünüş başlangıçta epeyce önemli ama insanlar partnerlerini tanıdıkça, dış görünüş önemini yitirmeye başlıyor. Öyle çok etmen var ki, hepsini sıralayamam. İnsanlar onlara saygı duyan, zaman ayıran, güvenebilecekleri, içlerini açabilecekleri, birlikte gülebilecekleri insanları seçiyorlar. “Fitness eşleşmesi” diye bir şeyden bile söz edebiliriz. Dediğim gibi, insanların çoğu, kendilerine benzer özellikle taşıyan kişilere âşık oluyor, ama Yöneticiler-Arabulucular’da olduğu gibi bu durumun tersine işlediği kişiler de var, onlar kendilerinde olmayan şeylere sahip kişileri beğeniyor.
“İnsanlar kendi aşk haritalarına uygun kişileri seçiyor” diyorsunuz. Bu ne anlama geliyor? Diyelim ki benim sınırları belli bir aşk haritam var, onun dışına hiç mi çıkmam?
Aşk haritası dediğim şey, çocukluğunuz ve yetişkinliğiniz boyunca, bilinçdışınızda oluşturduğunuz bir liste aslında. Partnerinizin, yıllar içinde farkında olmadan belirlediğiniz ideallere uygun olmasını istiyorsunuz. Tabii ki duruma göre değişiklikler olabilir. Diyelim, zengin bir partner istiyordunuz ama başarılı işler yaptınız, iyi para kazandınız, bu durumda zenginlik birincil arzunuz olmaktan çıkabilir ve siz, daha başka özellikleri ilk sıralara alırsınız.
Seçimlerimizi bu kadar titizlikle yapıyorsak, ilişkiler, evlilikler neden bitiyor?
Ohooo, onun da sürüyle sebebi var. Bir evliliği bitirtecek şey, bir başka evlilikte sorun teşkil etmeyebilir. Kadının doğurganlıktan yoksun olması, erkeğinse şiddet eğilimi taşıması, tüm dünyada boşanmaların başta gelen sebebi. Ama diğer sebepler gerçekten kişiden kişiye değişiyor. Mesela siz espri gücü olmayan birine tahammül edemiyorsunuz, bir başkası partnerinin tembelliğine veya madde bağımlılığına tahammül edemiyor.
Son soruma, bir bilim insanı değil bir kadın olarak cevap vermenizi rica edeceğim: Aşkın sihrine hâlâ inanıyor musunuz?
Elbette inanıyorum; bir bilim kadını olmam bir şey değiştirmez. Çikolatalı kek yaptığınızı düşünün. Kekin içindeki her malzemeyi biliyorsunuz, nereden aldığınızı, hangisini hangi miktarda kullandığınızı, içine fazladan ne eklediğinizi... Ama konuklarınıza ikram ederken, “İçindeki her şeyi biliyorum, tatmasam da olur” demezsiniz, değil mi? İşte aşk da çikolatalı kek gibidir, lezzeti muhtevasından büyüktür. Ve bilim aşkı öldürmez. En azından bende öldürmedi. Defalarca âşık olduğumu, derinden sevdiğimi düşünürsek...
‘İnternette tanışmakla hayatta tanışmak arasında güven bakımından hiçbir fark yok’
“Online dating” diye bir kavram girdi hayatımıza, bunun en hararetli savunucularındansınız. Kalıcı ilişkiler kurmanın iyi bir yolu olduğunu gerçekten düşünüyor musunuz?
Evlenme yaşı dünya genelinde yükseldi. Artık insanlar lise veya üniversite aşklarıyla evlenip hayat boyu onunla kalmıyorlar. Evliliği 20’lerinin sonunda düşünmeye başlıyorlar ve ilk evlilikleri çoğunlukla boşanmayla bitiyor. 30’larından 70’lerine kadar da bir partner aramayı sürdürüyorlar. Eh, bu yaşlara gelmiş birinin partnerini işinde veya arkadaş ortamında bulamayacağı açık. “Çöpçatan” sitelerine kimse flört etmek için girmiyor, amaç birileriyle “tanışmak”. Üyeler arasında her yaştan, her sosyal sınıftan insan oluyor.
Match.com sitesinin bilimsel danışmanlığını yapıyorsunuz. İnsanları buluşturmak adına özel bir test uyguladığınızı duydum...
Bu testi, kişinin temel biyolojisini anlamak amacıyla yarattım. İki aşamalı ilerliyor. İlk aşamaya “kültür” diyorum ve çocukluktan itibaren geliştirdiğiniz davranış kalıpları ve duyguları anlamaya çalışıyorum. İkincisine ise “duygu durumu” adını veriyorum ve size kalıtım yoluyla geçmiş özelliklerinizi araştırıyorum.
İnternet aracılığıyla tanışan çiftler arasında bir dürüstlük ve güven sorunu yaşanıyor mu? “Gerçek aşkını” bu yolla bulmayı ümit eden kişilere ne tavsiye edersiniz?
Kuralları koyan beyniniz. Sizi şaşırtacak bir şey söyleyeyim, internet üzerinde tanışmakla hayatta tanışmak arasında güven ve dürüstlük bakımından hiçbir fark yok. Anlattım ya, orada sadece biriyle tanışıyorsunuz. Biriyle nasıl tanıştığınızın onun güvenilir olması bakımından hiç önemi yok. Size arkadaşlarınızın tanıştırdığı biri de rahatlıkla güvenilmez, kaypak, tehlikeli çıkabilir. Buradaki fark, bizim öncesinde uyguladığınız test sayesinde söz konusu kişinin geçmişi ve eğilimleri açısından hakikaten size en uygun olanlar arasından seçilmesi. Sayısız önlem alındığı için güvenli de.
‘Aşk bütün önyargıları kıracak kadar güçlüdür’
“Irkçılığı aşk ortadan kaldıracak” diyorsunuz.
Haklı mıyım, siz karar verin: Match.com’la işbirliğine giderek tüm Amerika’yı içeren bilimsel bir araştırma yaptık. Ama buna Match.com üyelerini dahil etmedik. Ve her yaştan, her toplumsal ve ekonomik gruptan bireylere müstakbel eşlerinde tam olarak neleri aradıklarını sorduk. Hem de yıllar boyunca, düzenli olarak. Ne oldu biliyor musunuz? Başka etnik gruplardan insanlarla birlikte olabileceklerini söyleyen bekârların sayısı her geçen yıl arttı. Hatta son yaptığımız araştırmada bunu söyleyenlerin oranı yüzde 70’e çıktı.
Batı’da İslamofobi yükseliyor. Buna bakarak hâlâ aşkın önyargıları yıkacak en büyük güç olduğunu söyleyebilir misiniz?
Evet, aşk bütün önyargıları kıracak kadar güçlü bir dürtüdür. Amerikalıların çoğu hayatında hiçbir Müslüman’la tanışmamış, yüz yüze bile gelmemiş. Tanışıp konuşabilseler, bence çok şey değişecek.
Röportaj: Gülenay Börekçi
YORUMLAR