İnanılmaz bir hayran kitlesi var. Açık söyleyeyim, bu kadar olduğunu tahmin etmiyordum. “Röportaj için biraz araştırma yapayım” dedim, “hastaları” çıktı karşıma. Besteci ve yorumcu Fettah Can, bu ay sonunda yeni albümünü bitireceğini müjdeliyor hayranlarına. Ancak dinleyiciyi daha fazla bekletmek istemedi ve “Delirme” adlı single’ını çıkardı. Şarkının sözleri Fettah Can’ın eşi Cansu Kurtçu’ya ait. 8 yıldır büyük bir aşkla sevdiği eşinden bahsederken gözlerinin içi gülüyor. Yeni albümünde çok sevdiği parçalar olduğunu ve sürprizli 2 parçaya da yer verdiğini söylüyor. Müzik hayatında 24 yılı geride bırakan Fettah Can, babasının isteğiyle girdiği müzik piyasasında daha uzun yıllar güzel bestelere imza atacak kuşkusuz. Ancak o yaptığı işleri büyütmeyi sevmiyor. Hatta pek çok kişinin aksine “Popüler dünyaya hitap ediyoruz, yaptığımız şeylerin çok büyük sanatmış gibi gösterilmesine de karşıyım” diyebiliyor. Fettah Can ile müzik hayatını, albümünü, ikili ilişkileri konuştuk.


Yeni şarkınızın adı “Delirme”. Gerçekten herkesin neredeyse delirdiği bir dönemde bu şarkının adı da manidar olmuş...

Eşim Cansu (Kurtçu) bir şarkı üzerine çalışıyordu, bir gün içine sinmedi ve “Sözlere bakar mısın?” dedi. Ortaya bu parça çıktı. Planlanmış bir şey değildi. Sözler çok hoşuma gitti. Bu dönem için de uygun aslında. Herkes her şeye delirmek üzere. Albüm hazırlığındaydık. Dinleyiciyi daha fazla oyalamak istemedik ve single olarak çıkardık. Klibi de çektik. Dinleyici de beğendi güzel yorumlar alıyorum.






Sizi neler delirtir?

Haksızlığa katlanamam. Ülkenin şu an ki durumu beni delirtiyor. Dünyanın en güzel coğrafyasına sahibiz ama huzurumuz yok. Gerçekten insanlar delirmek üzere. Her gün olumsuzluklar yaşıyoruz ve bunları artık sonlandırmaları gerekiyor. Hayalini kurduğum şeyleri gerçekleştiremezsem de deliriyorum. Onun dışında naif ve sakin bir adamım.






Bu tip olumsuz dönemler beste yapan biri olarak sizi nasıl etkiliyor?

Her manada etkiliyor, biz duygusal insanlarız. Normal bir vatandaşa göre duygu yoğunluğumuz daha fazla. Ruhsal açıdan bir dönem kaybolmak istiyoruz ki, nitekim öyle yapıyoruz. Ayvalık’a gidiyoruz Cansu’yla beraber. Orada dinginliğin içindeyiz. Ürettiğimiz şeylerin formu değişiyor, eğlenceli parçalar yazamıyoruz. İş olarak da çok etkiliyor. Ülkenin durumu bu haldeyken, 1 haftada 30 şehit vermişken kimse şarkı söylemek istemiyor. Ama bu insanların da bir şekilde hayatını sürdürmesi gerekiyor. Birçoğu çok sıkıntılı şu an. Memur, bankacı, taksici, doktor işine devam edebiliyorken müzik sektöründekiler evinde oturuyor. Ekonomik kriz olduğunda da ilk darbeyi müzik sektörü yiyor. Konser verecek olsanız bile şarkı söylemeye mecaliniz olmuyor. Bu kadar şehit vermiş bir ülkenin vatandaşı olarak nerede ve nasıl gidip şarkı söyleyeyim ki? Bunlar 30 yıldır devam ediyor. Bitmesini gerçekten arzuluyorum.






Siz de bu moral bozukluğunda soluğu Ayvalık’ta alıyorsunuz...

Bir vatandaş olarak bu ülkede neler olduğunu bilmek zorundayım. Ama gerçekten bakmak da görmek de istemiyorum. Bizi çok daha fazla yaralıyor. Gece uyuyamıyorum, canım sıkılıyor. Bu da çok normal bir şey.






Siz damar aşk şarkılarınızla tanınıyorsunuz. Öyle bir dönem ki aşkı da yaşayamıyoruz esasında.

Anlatılan eski aşklar yaşanmıyor. 15 yıldır dünya hızlandığı için her şey çok yüzeysel gibi geliyor. Aşk şarkılarını nasıl yazıyorum? Biz hâlâ birbirimize çok âşığız. 8’inci yılımız ve aşkla gidiyor. Bunun bir püf noktası yok. Bir fanus yaratıp içine girebilirseniz oluyor. İnsan yazdığı şeyleri yaşasa delirir. Bu kadar slow şarkı yazan bir adamın derbeder olması lazım. Böyle bir şey yok.






Huzurlu ve mutlu bir adam mısınız?

Evet. Hayatın bir süresi var. Bize verdiler ve alacaklar. Bunu bilerek yaşayalım. Bu süre benden alınana kadar bu verilen hediyeyi ne kadar güzel yaşayabilirsem o kadar işte.





‘Bu şarkıları dünyanın başka bir yerinde yazsaydım...’






Sizi müzik kariyerinizde cesaretlendiren, yüreklendiren babanızı düşündüğünüzde neler hissediyorsunuz, müzikal yolculuğunuzda nasıl yol almışsınız?

Müzik hayatımda 24. senemi dolduruyorum, 40 yaşımdayım. 16 yaşımda konservatuvara girdim. İlk senemde şarkı sattım. Geriye dönüp baktığımda ciddi bir mesai var. Bu işin cefasını çok çektim. Türkiye’de besteciler çok konforlu yaşamıyor. Biz şarkımızı verdiğimizde sadece bir defa para kazanıyoruz. Daha yeni yeni telif sistemi gelişiyor. Bu kadar şarkıyı dünyanın başka bir yerinde yazsaydım şu an bir adada istediğim gibi bir yaşam sürüyordum. Şu an 20’den fazla arkadaşımın sorumluluğunu üzerimde taşıyorum. Bacasız fabrikayız aslında. Şarkıcılık bu kadar kolaylaştırılmasın.






Bu kadar güzel şarkılar yazıp, ilişkisini uzun yıllar mutlulukla sürdüren bir besteci olarak sizden iyi ilişkinin püf noktasını dinlemek istiyorum...

Sınırları iyi belirlemek lazım. Yaşam alanlarına ne kadar müdahale ederseniz o kadar da müdahalede bulunulursunuz. Bazı şeylere nefes aldırmak gerekiyor.






Gençler hep bir ağızdan aşk şarkıları söylüyor. Ancak gerçek aşkı maalesef tanımıyor. Bu da bir çelişki...

Türkiye’de gençler önünü göremiyor ki. Atama bekleyen öğretmenler için Twitter’dan mesajlar geliyor. Bu insanlar okudular, kendilerini geliştirdiler ve öylece bekliyorlar. Bu zor bir dünya. Ve çok hızlandı. Bu kadar hız iyi bir şey değil.


‘İlişkiler hıza dayanamıyor’



İlişkiler hıza dayanamıyor yani...

Nasıl dayansın ki? Her gün bir delilik yaşıyoruz. İnsanlarda yaşam kaygısı azalırsa aşkta da yaratıcılık geliştirebilir. Artık herkes tüm yaratıcılığını yaşamını idame ettirebilmek için kullanıyor. Yaşamın içinde çabalamaktan aşka fırsat bulamıyor.


Röportaj: Ekin Türkantos

Fotoğraflar: Sinan Bilgenoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.