Biz keyif alarak okuduk, sizlerin de okuması için en sevdiğimiz kitapları derledik.
Allen Ginsberg - Uluma: “Beat Generation’ı anlatan detayından dolayı ilk ve tek şiir kitabıdır. Kuşağı anlamak isteyenler için başucu kitabı olacak niteliktedir. Allen Ginsberg'ün iğneleyici dili, sözcükleri kullanma dehası ve içselliğinin birleştiği bir şaheser olarak tanımlanabilir.
Lydia Lunch - Bir Seks Avcısının Günlüğü: Lydia Lunch hakkında şunları söylemek mümkün:Kesinlikle duygusal değil! Pembe bir aşk romanı beklemeyin. Yeraltı edebiyatının sayılı kadın yazarları arasına giren Lydia Lunch, Bir Seks Avcısının Günlüğü'nde sembolik duygusal temalara değinmeden, acındırma yapmadan bir kadının seks, uyuşturucu ve hayatındaki gelgitler arasında yaşadıklarını anlatıyor.
Didem Madak - Ah'lar Ağacı:
"Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
Bir şiire böyle başlanmazdı."
Didem Madak mutsuzluğu, çaresizli yani insana dair tüm duyguları en samimi dille şiire yansıtan şairlerden birisiydi. Ah'lar Ağacı şiir kitabıyla hayatında yaşadığı buhranlı dönemleri anlatırken imgeler dünyasında sürüklendiğinizi hissedersiniz. Mutlaka okunması gerekenler arasında...
Neal Cassady - Üçün Biri: Beat kuşağının mihenk taşlarından Neal Cassady ve Üçün Biri'ni şöyle tabir etmek gerekli. Suç ve Ceza Rus edebiyatı için neyse Üçün Biri'de Beat Kuşağı edebiyatı için odur! Cassady'nin çocukluk yıllarından başlayarak gençlik dönemine sürükleneceğiniz Üçün Biri, maceraperest bir yazarın hikayesini anlatıyor. Dönemi anlamak istiyorsanız Neal Cassady'den başlamanızı tavsiye ederiz.
Richard Brautigan - Talihsiz Bir Kadın: Yine beat kuşağı yazarlarından erken yaşta hayata veda eden Richard Brautigan'ın Talihsiz Bir Kadın romanıyla beraberiz... Beat Kuşağı deyip geçmemek gerekiyor. Bir kere seven vazgeçemez bu kuşaktan... 1984 yılında kendini bir av tüfeğiyle öldürmeden önce yazdığı romanda yazarın duygu durumunu bilerek sayfalar arasında dolaşmak gerekir. Ölümünden önceki son iki yılını kısa yolculuklarla geçiren yazarın iç dünyası, kızıyla olan sorunları, doğa ve kendi ruhu arasında kurduğu bağı muhteşem bir yalınlıkla anlatır. Brautigan'ı okurken bir kitap okumaktan ziyade sesi çatallaşmış bir adamla, serin bir dağ kenarında konuştuğunuzu hissedersiniz...
Cemal Süreya - Onüç Günün Mektupları: Onüç Günün Mektupları, Cemal Süreya'nın 1972 Temmuz'unda, Okmeydanı SSK'da yatan eşi Zuhal Tekkanat'a yazmış olduğu mektuplardan oluşuyor. Kitabın bu baskısında, önceki baskılarından farklı olarak, Cemal Süreya'nın yine Zuhal Tekkanat'a çeşitli dönemlerde yazdığı 24 mektup daha yer alıyor. Bütün bu mektuplar, gerçek ve düşlerin iç içe geçtiği bir aşka tanıklık ediyor."Sevmek ne uzun kelime!" (C.S.)
Charles Bukowski – Ekmek Arası: "İlgi duymuyordum. Hiçbir şeye ilgi duymuyordum. Nasıl kaçabileceğime dair hiç fikrim yoktu. Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü. Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. Onlar adna uzak olmak istiyordum.Gidecek yerim yoktu ama. İntihar? Tanrım, çaba gerektiriyordu. Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi."
Eski Çiçekçi Sokağı - Gürol Sözen: Gürol Sözen'in 1963-1973 yılları arasında dostlarıyla birlikte geceli gündüzlü yaşadığı Eski Çiçekçi Sokağı'ndaki resim atölyesinin penceresinden notlar; bir bakıma Anadolu'nun İstanbul'u ve Beyoğlu'su...
YORUMLAR