“Affetmek zayıflık değil, yüksek bir ruhsal seçimdir.” Ama ya kendimizi bile affedemiyorsak? Affetmek, çoğu zaman başkaları için yaptığımız bir eylem gibi görünür. Birini affettiğimizde, sanki ona ödün veriyormuşuz gibi hissederiz. Oysa affetmenin gerçek hedefi ne karşı taraf ne de yaşanan olaydır: Asıl hedef, içimizde hâlâ zincirli kalan o parçamızdır.
Affetmek = İçsel hapisten çıkmak
Bilinçaltımız, yaşanmış her olayı bir iz gibi kaydeder. Bize yapılan haksızlıklar, söylenen sözler, susmalar, yok saymalar… Eğer affetmeden geçip gidersek, o iz zamanla kişiliğe, sonra kimliğe ve en sonunda kaderimize dönüşür. İşte bu yüzden affetmek sadece duygusal bir rahatlama değil, aynı zamanda karmik döngüleri kıran, ruhsal yolu açan bir anahtardır.
Zihin tutunur, ruh bekler
Zihin affetmek istemez. Çünkü haklı kalmak ona güven verir. Ama ruh başka bir frekansta konuşur: O, “özgürlük” ister. Ruhsal özgürlük ise acıya yapışmaktan değil, acının içindeki öğretmenle yüzleşmekten geçer.
Sıklıkla duyduğum soru: “Affedersem her şey unutulmuş mu olur?”
Hayır. Affetmek unutmak değil, yükünü bırakmaktır. Unutmak bazen mümkün değildir; ama affettiğimizde, artık o anıya bağlı zincirler çözülür. Ve en önemlisi: Enerjimiz o kişide ya da olayda takılı kalmaz.
Peki nasıl affederiz?
Kendine dürüst ol: İçeride bastırdığın öfkeyi, kırgınlığı inkâr etme.
Hakkını teslim et: Sana yapılanın yanlış olduğunu kabul etmek affetmenin ön koşuludur.
Olayı değil, enerjiyi bırak: Ne yaşandığından çok, ne hissettirdiği önemlidir.
Kendini de affet: En çok görmezden geldiğimiz kısım budur. Affetmenin asıl kökü, kendini affetmekte yatar.
Ruhsal bir bakış
Affetmek, sadece bugünü değil; atalardan gelen yükleri, geçmiş yaşam bağlarını ve kolektif bilinci de özgürleştirir. Bir kişiyi affettiğinizde, bazen bir kuşağın düğümünü çözersiniz.
Kapanış sorusu: “Bugün kimi affedersen, ruhun daha hafif olur?”
Belki de o kişi sensin.
Affet ve özgürleş.
YORUMLAR