Hayatın anlamı… Ne kadar büyük bir kelime değil mi? Son zamanlarda birçoğumuzun diline dolanıyor, kimisine depresif kimisine havalı geliyor sorgulamak.


Gerçekten 'hayatın anlamı' diye birinden duyduğumda, uzaktan bakma şansım oluyor ve ne kadar büyük bir söylem diye düşünüyorum. Sahi var mı öyle bir anlam? Hepimizin biricik olan acıları ve sevinçleri gibi hayatları da benzersiz değil mi? Dünya nüfusu, en son verilere göre 7,5 milyar. Tabii sadece insanları baz alırsak… Bu kadar canlı için tek bir anlam olabilir mi gerçekten? Ya da sabit ve herkesin kabul edebileceği bir anlam. Birçok imkâna sahip olan varlıklı biri ile kritik bir hastalığı olan ya da çocuğu hasta olan biri için hayatın anlamı aynı olabilir mi? Ya da 23 yaşındaki biri ile 70 yaşındaki biri için hayatın anlamı aynı olabilir mi? Kendime baktığımda 20 yaşımdaki ben ile şu an 34 yaşındaki ben için hayatın anlamı aynı olabilir mi? Bir kere buldum bu anlamı, ömür boyu artık rahat mıyım, huzurlu ve potansiyeline ulaşmış mı olacağım ve bir daha bir arayışta olmayacak mıyım?


Yakın bir zamanda bu sorgulamaların içerisine düşüp, “Hayatın anlamı ne? Benim yaşam amacım ne?” gibi soruların hem zihnimde hem de dilimde dolaşıyordu. Gerçekten hayatın gizli bir anlamı var ve bunu kimileri keşfediyor. Buna göre de yaşam amaçlarını bulup, buna ulaşmak için çabalıyorlardı. Bir süre böyle düşündüm. Herkesin hayatta bir yeteneği var ve iş bunu keşfetmesine kalıyordu sanki. Cesaretli olanlar da bu amaca ulaşmak için yola çıkıyordu. Bir yerlerde bir liste var ve o listede herkesin isminin karşısında yazılmış bir amaç ve ancak bunu bulabiliyorsak hayatın bir anlamı oluyor ve mutlu olabiliyoruz diye düşünüyordum. Ayrıca bu yolu bulursan en mutlu sen oluyorsun, onu bulduğunda eski acıların olmuyor, tüm yapbozlar yerine oturuyor. Ve genelde bu amaç nedense yapacağın bir iş ve bu iş üzerinden hayatını idame etmek üzerine oluyor. Bu da bir paradoks, yaşam amacım 'sadece yeteneğim olan bir işi bulmak ve onu hayata geçirmek mi?' Böyle düşündüğümde en büyük amacımızın bir şekilde çalışmak olduğu sonucu çıkardı. Ve hayatta yaptığımız birçok şeyin başka hiçbir anlamı olmaması gerekirdi. Belki de yok, bilmiyorum. Fakat tüm delillere baktığımızda, hayatta tek ve sürekli aynı kalan bir amaç olmadığı görülüyor.


Böyle somut bir şekilde kelimelere dökünce belki “Buna nasıl inandın?” diyebilirsiniz. Fakat böyle düşünen sadece ben değilim, birçoğumuz böyle düşünüyor ya da benim kulağıma çalınan çoğunluk. Belki de günümüz dünyasının, kapitalizmin bize yüklediği bir başarı kriteri de olabilir. “Her şey senin elinde, yeter ki iste, potansiyelini bulup isteyince yapamayacağın hiçbir şey yok.” Gerçekten bana son derece büyülü ve anlamlı geldi. Evet, başarmak için, istemek, inanmak ve bunun için çabalamak çok önemli ve değerli. Fakat yeterli mi? Her şey bizim elimizde mi? Bunu kadere bağlamak ve umutsuzluk için söylemiyorum. Birlikte düşünelim diye sizleri de davet ediyorum.


Şu an uzun zamandır okumayı planladığım fakat bir türlü okuyamadığım bir kitabı okuyorum;


İnsanın Anlam Arayışı, Victor E Frankl. İnsanın anlam arayışını İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampındaki deneyimleri eşliğinde anlatmaktadır. Okurken toplama kampında esir tutulanları düşünüyorum. Günümüzde olduğu gibi her biri 'yaşam amacı' adı altında, kendi yeteneklerini keşfetmeyi düşleyip ve bunu potansiyel iş haline getirip, gerçekleşmesini düşlediklerini ve bunun için çabaladıklarını düşünelim'. Sizce kulağa mantıklı geliyor mu? O şartlar altında yeteneklerini keşfetseler dahi bambaşka bir gerçeklik altında bunun bir anlamı var mıydı? Bu çabalamayı bırakmak, her şey boş anlamında 'nihilizme' doğru götürmek değil amacım.


Peki, öyleyse hepsini olmasa da bir kısmını orada hayatta tutan ve yaşamla bağını koparmamasına sebep olan neydi? Sadece modern dünyanın bize sunduğu gibi 'hayatlarımızın çok büyük anlamı, heyecan verici yaşam amaçları, hayalimizdeki işleri bulmak, işleri hobiye çevirmek, bunlardan para kazanmak, tüm bunlara ulaşmak için kurallar listesi, çok çalışmak, istemek, evrene olumlu mesajlar göndermek ve daha nicesi'. Bunlar bizi bir yerlere götürebilir belki, sonucunda bir şeyler elde edebiliriz, daha yaratıcı, keyif verici yollar bulabiliriz, hiç birinde bir sıkıntı yok aslında. Bunları yapıp sonucunda kendi düşündüğümüz bağlamda hiçbir şey elde edememiş de olabiliriz, bazen önemli olan o yolda yaşadığın deneyimlerdir. Bunlar da çok kıymetli şeyler ve yanlış da değil. Sadece tüm bunlara indirgemek hem haksızlık hem de böyle bir yol arayıp bulamayanlar için hayal kırıklığı değil mi?


Sadece hayatın anlamı, yaşam amacı... Bunlar o kadar büyük ifadeler ki koskoca yaşam içerisinde basitçe bir karşılık bulmaya çalışmak, gerçekleştirmeye çalışmak biraz kendimizi kandırmak gibi oluyor. Belki de yaşamın bir amacından ziyade 'yaşamın bizden bir beklediği var'. Her şey bizim belirlediğimiz, bizim yeteneklerimiz ve isteklerimiz doğrultusunda belirlenmiyor ve gerçekleşmiyor. Bunu V.E Frankl de şöyle açıklıyor: “Eğer bu kamptaki tutsakların gelecekten beklentileri 'sadece buradan çıkmak, yeni işler kurmak ve keyifli hayatların hayali' olsaydı, bir noktadan sonra bulunulan koşullar altında daha fazla umutsuzluk ve hayal kırıklığı ile intihara varan sonuçları olacaktır.” Nitekim de öyle oluyor. Daha sonra kendisi insanları ayakta tutan başka bir şeyin olduğunu düşünmeye başlıyor ve yaşamdan beklediğimizin gerçekten önemli olmadığı, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediğini öğrenmemiz gerektiği sonucuna varıyor. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerektiğini belirtiyor. Örneğin, kamptaki bir baba için onu dışarıda bekleyen bir çocuk yaşama sevincidir ve o babanın amacıdır belki de. Hayatın, o çocuğun yetiştirilmesi ve ailesi ile birlikte vakit geçirebilmesi için bir beklentisi var.


Tabii ki buradan çıkan sonuç, hayattan tüm beklentilerimizi bir kenara koyup, hayatın bizden bekledikleri yönünde gerçekleştirmek düşüncesine de indirgemek değil. Aksine hayattan bir şeyler bekleyeceğiz, hepimizin hayalleri olacak, potansiyelimizi sonuna kadar gerçekleştirmek isteyeceğiz. Fakat olayın sadece bununla sınırlı olmadığını görmek. Hiçbir şey sabit kalmadığı gibi biz de değişiyoruz, dünya da değişiyor. Çok büyük bir düzenin parçasıyız ve bu değişimler içerisinde hayat da bizi şekillendiriyor, bir şeyler bekliyor.


Kaldı ki tek bir noktaya odaklanırken ve sürekli bir şeyleri ararken belki kaçırdığımız şeyler de oluyor, spontan olmayı unutuyoruz ve başarıya odaklanıyoruz. V.E Frankl, İnsanın Anlam Arayışı kitabında buna dair çok güzel satırlar var;


'Başarıyı amaçlamayın. Bunu ne kadar amaç haline getirip bir hedefe dönüştürürseniz, kaçırma olasılığınız da artar. Çünkü mutluluk gibi başarının da peşinden koşamazsınız, kendisi ortaya çıkmalı, kendisi oluşmalı ve sadece kişinin, kendinden daha büyük bir davaya kişisel adanışını amaçlayan bir yan etkisi olarak ya da kişinin kendini başka bir insana bırakışının yan ürünü olarak oluşmalıdır.'


Hayatın hiçbirimize verilmiş bir sözü yok. Şanslıyız diye başka noktalarda başımıza kötü şeyler gelecek diye de bir şey yok. Çünkü yaşamın kuralları yok. Sadece yaşam bizim beklentilerimizden ve yeteneklerimizden ibaret değil. Hayatın da bir dinamiği var ve esas olan bu hayat akışı ile uyumlu yaşayabilmek. Tabii bu noktaya varabilmek için de önce sormak ve aramak yolundan geçmemiz de bir paradoks.


Görüşmek üzere,

Duygu.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Şahane bir yazı... ????????????
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.