Onunla tanıştığında kırkına basmak üzereydi. Halbuki bu tanışma kırkı çıkmadan olsun isterdi. Hem kırk senenin verdiği yorgunluk, hem bilgelik vardı heybesinde. Bebek gülüşleri ise onu terk etmişti. Kokusu sinmişti üzerine kırk senenin. O keskin, yakıcı kokusu. Oysa o, süt kokusunu tercih ederdi.


Kim olsa tanırdı bu kokuyu. Burnu keskin, yaşanmışlığı fazla olan kim olsa. Kabuk bağlayan yaraların kabuklarını kaldırıp kanatınca etrafa yayılan kanın kokusuydu bu. Kanayan yaranın.


Metrelerce uzaktan bile hissedilirdi. Acı vericiydi evet ama bir taraftan da çekiciydi. Hangi kurt o kokuyu duysa alamazdı kendini, peşine düşerdi. Ama kurt değil de bir kuzu varsa içinde eğer, korkup kaçması içten bile değildi. Ve o; kurt kadar vahşi, tutkulu, güçlü, özgür doğasından bihaber, kuzu kadar mülayim, sessiz ve narindi. Galiba bu yüzden, yolları bugüne dek hiç kesişmemişti. Farkında bile değildi ama özlüyordu kendini. Çünkü ayrı düşmüştü özünden. Ve belli ki bu yüzden yani hasretinden, türemişti "özlemek" ÖZ kökünden!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ÖZ.. Bize hem kendimize bu kadar yakın, hem de kendimizden bi o kadar uzak.. Düşüncelere daldırınız. Kaleminize, kökünüze sağlık..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.