Marilyn Monroe - Arthur Miller
Marilyn'in karşısına tek bir isim yazmak zor ancak Monroe ile ünlü yazar Arthur Miller aşkı çok büyüktü ancak hayal kırıklıklarıyla doluydu. Yine de 1956'da evlendiler ancak ilişkileri her zaman gergindi. Miller'in karısı için yazdığı senaryonun adı her şeyi açıklıyordu: "Uygunsuzlar."
Monroe daha sonraları verdiği bir röportajda "aptal bir sarışın olmasaydım Arthur Miller benimle asla evlenmezdi" dedi. Monroe, Miller için yetersiz kalmaktan bir hayli korkuyordu. Bir gün korktuğu oldu. Miller, Monroe'ya kendisiyle ilgili hayal kırıklığına uğradığını, hatta zaman zaman arkadaşlarının önündeki davranışları yüzünden kendisinden utandığını söyledi. Evlilikleri o zaman bitti.
Evlilik dışı ilişkiden doğan ve babasını hiç görmeden büyüyen Monroe bütün hayatı boyunca babasının yerine koyabileceği bir adam arıyordu. Bütün biyografilerinde intihar etmeden önce babasını telefonla aradığı, babası onu tanımayınca saatlerce ağladığı yazar. Gerçek adıyla Norma Jean, sahte adıyla Marilyn Monroe 36 yaşında intihar etti.
Serge Gainsbourg ve Jane Birkin
Birbirlerine delice aşık, ama aynı çatı altında kalamayacak kadar bağımsızlıklarına düşkün bir çift. Çirkinliğiyle ve koca burnuyla nam salmış ama bir o kadar karizmatik Serge Gainsbourg ile güzeller güzeli Jane Birkin'in aşkı, bir dönemin en bohem, en ikonik, en kült aşkıdır. Burada bahsetmezsek olmaz.
1968'de Fransa'da çekilen Slogan filminde tanıştılar. Beraber bir jenerasyonun erotik marşına dönüşen 'Je'taime... Moi non plus' düetini yaptılar. Şarkı İngiltere'de, İtalya, İsveç ve İspanya'da yasaklandı. Papa bile şarkının İtalya'da çalınmasının sakıncalarıyla ilgili demeçler verdi. Fakat tüm bunlar, sadece Jane ve Serge efsanesinin büyümesine sebep oldu.
New York'ta, Londra'da, Paris'teki kadınlar Jane gibi giyinmek, Serge ile sabaha kadar sevişmek istedi. Yıllar boyunca hem müzikal hem sinemasal anlamda beraber çalıştılar. 1980'de ayrılmalarına rağmen dostlukları hep devam etti. Bu ilişkiden kızları ünlü oyuncu Charlotte Gainsbourg doğdu.
Frida Kahlo ile Diego Rivera - Fil ve güvercinin aşkı
17 Eylül 1925'te okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu trenin demir çubuklarından birisi Frida'nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkar. Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek, omurgası ve sağ bacağında hiç dinmeyen bir acıyla yaşayacak, 32 kez ameliyat olacak ve çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı 1954'te kangren yüzünden kesilecektir.
Kazadan bir ay sonra hastaneden çıkan Kahlo, ailesinin de teşviki ile resim yapmaya başladı. Meksikalı Michalangelo olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera ile bu sırada tanıştı.
Komünist ressam Diego Rivera kendisinden yirmi bir yaş büyüktü. İki kez evlenmişti, çocukları vardı. Çapkınlığı ve sadakatsizliği ile tanınıyordu. Rivera o dönemde evli olmasına rağmen Frida Kahlo ile ilişkileri başladı. 1929 yılında çift evlendi. Evlendiklerinde Rivera 42 Kahlo ise 22 yaşındaydı; Kahlo'nun ailesi çiftin evliliğine karşı çıkarak onları "Fil ve Güvercin" diye nitelendirdi.
Çiftin, fırtınalı bir evlilik yaşamları oldu. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve art arda iki düşük yapan Frida, deli gibi aşık olmasına rağmen eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ondan ayrıldı ama 1 sene sonra yeniden evlendiler.
Tomris Uyar - Cemal Süreya - Turgut Uyar - Edip Cansever
Cemal Süreya, Edip Cansever ve Turgut Uyar'ın büyük aşkı, 3 büyük şairin ilham kaynağı, en güzel şiirlerini yazdıkları biricik kadın: Tomris Uyar... Bir akımı peşinden sürükleyen efsane kadın.
Sahip olunamayan kadın Tomris Uyar, Ülkü Tamer ile evliyken aşık oldu Cemal Süreya'ya... İkisi de evliydiler, ikisi de birbirleri için boşandılar eşlerinden ve bugün bile, 'Türk edebiyatının en verimli aşkı' tanımını hak eden üç yılı birlikte geçirdiler. Cemal Süreya aşk dolu, cinsellik dolu en güzel şiirlerini onun için yazdı.
"Ayışığında oturduk / Bileğinden öptüm seni / Sonra ayakta öptüm / Dudağından öptüm seni / Kapı aralığında öptüm / Soluğunda öptüm seni / Bahçede çocuklar vardı / Çocuğundan öptüm seni / Evime götürdüm yatağımda / Kasığından öptüm seni / Başka evlerde karşılaştık / İliğinden öptüm seni / En sonunda caddelere çıkardım / Kaynağından öptüm seni..." Cemal Süreya
Üç yılın sonunda tükendi Cemal Süreya ile Tomris'in aşkı ve güzel bir dostluk kaldı geriye... Yaşamında en uzun soluklu sevdası Turgut Uyar oldu.
Tomris Uyar: "Turgut, beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak; ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda, boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım."
Cemal Süreya'nın sevdiceği, Turgut Uyar'ın karısı ve Edip Cansever'in yarasıydı Tomris Uyar. Edip Cansever "Seni görünce dünyayı dolaşıyor gibi oluyor insan sanki" diyordu ve her doğum gününde yeni bir şiir yazıyordu Tomris Uyar'a. Tomris Uyar'ın Cansevere'e hep bir dost ve değerli bir şair gözüyle baktığı bilinir. Ama Edip Cansever için bunu söylemek pek mümkün olmamıştır.
Dali - Gala
Dali'nin büyük aşkı, ilham perisi. Dali'nin çalışmalarına da yansıyan bu aşk için uçuk, gerçeküstü, olağanüstü tabirlerini kullanmak saçma olmaz. Gala Rus asıllıdır. 1927 yazında Dali, yakın arkadaşı Fransız şair Paul Eluard'ın Gala adını verdiği karısı Helena'ya aşık olur. Öyle bir aşktır ki bu Gala yaz bitiminde kızı ve kocası ile Paris'e dönmez, Dali'nin yanında kalır. 50 yıl sürecek serüven başlar. Gala Dali'den 10 yaş büyüktür.
Evlilikleri tuhaflıklarla doludur. Babası Salvador'u çok yaygın olan frengiden korumak için çocukken ona cinsel hastalıklarla ilgili kitaplar okuturmuş. Dali cinsel ilişki ile ölüm arasında çocukluğundan gelen bir travma ile bağlantı kurduğu için Gala ile aralarında cinsel bir birliktelik yoktur. Gala ise cinsel yaşantısı oldukça aktif olan bir kadın. Genç sevgilileri vardır. Bu durumu da gözönünde bulundurursak Dali'nin Gala'ya olan marazi tutkusu belki anlaşılabilir.
John Paul Sartre & Simone De Beauvoir
20. yüzyılın en ilham verici çiftlerinden biri de Sartre ve Beauvoir. Kendilerini aydınlanma mücadelesine adamış; filozof-yazar-aktivist-teorist gibi sıfatların rahatlıkla yüklenebileceği bir çift. Birbirlerine karşı gönül bağları sonsuz, çok iyi iki arkadaş, aşık ve yoldaşlar da aynı zamanda. Hiçbir zaman evlenmediler. İlişkilerinin yanı sıra başka kişilerle de birliktelikler, hatta aşklar yaşayabilmelerine rağmen asla birbirlerinden vazgeçmediler. Ve hala, bu özgürlük savaşçılarının isimleri birlikte anılmaya devam ediyor.
Humprey Bogart ve Lauren Bacall
Çirkin, karizmatik ve cool aktör Humprey Bogart'ın Bacall ile büyük aşkı "To Have and Have Not" filmiyle başladı. Bogart'ın onu odada bırakıp gittiği bir sahneden sonra Bacall, yanındaki oyuncuya eğilip "Ben olsam bu adamı bırakmazdım," dedi. Ve bırakmadı da...
1945 yılında evlenen ikili, Bogart'ın ölümüne kadar 12 yıl evli kaldılar, iki çocukları oldu. Ama sadece bir çift olarak ünlenmediler; aynı zamanda sinema izleyicisinin de birlikte görmeyi en sevdiği ikililer arasına girdiler. Bacall'dan sonra Bogart'ın hayatındaki en önemli şey teknesiydi, Santana.
Humphrey Bogart'ın hayatının aşkı olan Lauren Bacall, kocasının çift direkli yelkenli yatı Santana hakkında kendi biyografisinde şöyle bahseder; 'Ömrümde bir kadını kıskanacak olsaydım, o şüphesiz Santana olurdu.'
Ahmet Arif ve Leyla Erbil
Tek şiir kitabı "Hasretinden Prangalar Eskittim" ile edebiyat dünyasının unutulmaz isimleri arasına giren Ahmed Arif, Leyla Erbil'e büyük bir aşkla bağlıydı. Ancak bu aşkın karşılığı yalnızca dostluk oldu. "İlk sen mağlup ettin beni" diyen Ahmet Arif'in bu durumu kabullendiği mektuplarından anlaşılıyor. Mektuplaşmaların başladığı tarihte Ahmet Arif 27 yaşındaydı, Leyla Erbil ise 23. Ahmed Arif'in Leyla Erbil'e yazdığı mektuplar 2013'te kitap haline getirildi. "Sen ister dostum ol ister sevgilim, yeterki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiçbir isteğim yok."
Rainer Maria Rilke ve Louise Andreas Salome
Salome; Paul Ree, Nietszche ve Freud'un aklını başından aldı. Nietszche'nin karşılıksız aşkı "Nietzsche Ağladığında" ve "Nietzsche'nin Öpücükleri" adlı romanlarına konu oldu. Zamanının en entelektüel ve özgürlükçü kadınlarından biriydi. Nietzsche'nin ve Ree'nin evlilik teklifini geri çevirdi. Freud'nun duygularına karşılık vermedi. Salome, "her şeye kayıtsızca güvenen ve korku nedir bilmeyen" sıradışı bir kadındı. Tek gerçek aşkını şair Rainer Maria Rilke ile yaşadı. 21 yaşındaki Rilke, kendinden 15 yaş büyük sevgilisine delicesine aşıktı.
Lou Salome, bağımsızlığını tehdit etmeyen bu adam uğruna, o güne kadar koruduğu bekaretinden vazgeçti. Ancak ilişkilerinin Rilke'nin yaratıcılığına katkı sağladığını fark edince, sevdiği adamı terk etti. İlişkileri 4 yıl sürdü. Yıllar sonra Rilke, unutamadığı bu kadını ölüm döşeğinde son defa görmek istediğinde; "Anılara sonsuza dek sadığım; erkeklere değil!" cevabını aldı.
Fotoğraftakiler: Ree, Salome ve Nietszche.
Albert Einstein ve Mileva Maric
Einstein ve Mileva Maric aşkı Einstein'ın alışık olmadığımız bir yüzünü gösteriyor bize. Einstein ve Maric'in öğrenciyken tanışmalarıyla başlayan mektuplaşmaları 1903'te evlenmelerine kadar yaklaşık sekiz yıl devam ediyor. Maric Einstein'e Johnnie diye sesleniyor ve Einstein da Dollie diyor sevgilisine. Einstein'ın izafiyet teorisiyle dünya sahnesine çıktığı tarih ise 1905. Yani ünlü bilim insanının ilk eşi Maric'e yazdığı bu mektuplar, satır aralarında barındırdığı "aşk" kadar, Einstein'ın "gelişimini" gözler önüne sermesiyle de büyük önem taşıyor.
1900 yılından bir mektup...
Sevgili Johnnie'm,
Seni çok sevdiğim, sen de çok uzakta olduğundan sana küçük bir öpücük veremediğim ve senin de beni benim seni sevdiğim kadar sevip sevmediğini sormak için bu mektubu yazıyorum. Bana hemen cevap ver.
Binlerce öpücük
Dollie'nden
Albert Einstein - Mileva Maric
Warren Beatty ve Annette Bening
Hayatı boyunca 12 bin 775 kadınla beraber olduğu öne sürülen Hollywood'un uslanmaz çapkınlarından Warren Beatty, Annette Bening ile tanışana kadar çok hızlı yaşıyordu. Bugün 72 yaşında olan ünlü aktörün 17 yıldır evli olduğu aktris eşi Bening, Beatty'yi, ''O, harika bir baba, aynı zamanda çok düşünceli, etkileyici ve açık yürekli'' sözleriyle yere göğe sığdıramıyor.
Selahattin Pınar ve Afife Jale
Cumhuriyet'ten önce sahneye çıkan (1920'de) ilk Türk ve Müslüman kadın sanatçı Afife Jale, "Türk müziğinin aristokratı" Selahattin Pınar'ın naifliğinden, kibarlığından, temiz giyiminden, güzel ve esprili konuşmasından etkilendi. Duyguları karşılıksız değildi. İkisi de 27 yaşındayken büyük bir aşkla evlendiler. Afife Jale bazen odasına kapanıyor, saatlerce çıkmıyordu. Selahattin Pınar, bir gün kapının anahtar deliğinden içeriye baktı. Afife Jale eroin kullanıyordu. Selahattin Pınar karısına aşıktı. Afife Jale'yi kurtarmak isterken uyuşturucu bataklığına saplandı. Afife Jale, eşinin daha kötü bir hale gelmemesi için ona yalvardı: "Ne olur boşa beni, terk et beni." Selahattin Pınar hiç yanaşmadı ayrılığa. Afife Jale hep zorladı. Ve 1935'te boşandılar. Afife Jale Bakırköy Akıl Hastanesi'nde öldü.
Paul Newman ve Joanne Woodward
"Ölüm ayırana kadar'' rekoru, 50 yıl evli kalan Paul Newman-Joanne Woodward çiftine ait bulunuyor. Sinema dünyasının efsane oyuncusu Paul Newman'ın, eşi Joanne Woodward ile yolu, Broadway'de sahnelenen ''Picnic'' adlı tiyatro oyununda rol aldıkları sırada kesişti. Ünlü aktör, hayata gözlerini yumana kadar eşine bağlılığıyla tanınırken, evlilikleri de tam yarım asır sürdü. Newman 2008 yılında 83 yaşında hayata veda etti.
Bonnie and Clyde
Bonnie Parker ve Clyde Barrow ünlü Amerikalı kanun kaçakları, The Barrow Gang'in ünlü elemanları. 1930'lu yıllarda Amerika'da banka ve dükkan soymuşlardır. Kapitalizme ateş püsküren halkın gözünde Robin Hood statüsüne yükselerek kahraman olmuşlardır. Ayrıca Bonnie ve Clyde'ın büyük aşkları da bunda rol oynamıştır. Her soydukları dükkan ve bankalara çiçek bırakırlardı.
Barrow ve Parker, Louisiana'da, Bienville Parish'da, bir kırsal yolda, 23 Mayıs 1934 tarihinde polisler tarafından pusuya düşürülmüş ve daha 26 yaşını göremeden bu dünyaya beraber veda etmişlerdir. Bonnie ve Clyde'ın fırtınalı hayatları 1967'de başrollerini Warren Beatty ile Faye Dunaway'in paylaştığı "Bonnie and Clyde" adlı filme de konu olmuştu.
Nazım Hikmet ve Piraye
Nazım'la Piraye'nin aşkı 1930'da başladı. Nazım'ı bilen herkesin bildiği gibi Nazım Piraye'ye büyük aşk besliyordu. Nazım'ın en büyük ilham kaynağı Piraye idi. Nazım'ın pek çok esere de konu olmuş bu aşkı tam 20 yıl sürdü. 20 yıl uzun bir süreymiş gibi gözükse de bu 20 yılın 13 yılında şair hapishanedeydi. Bir kadına bir erkeğin yazabileceği en güzel şiirleri, en içten, sıcak mektupları hapisten yazdı Piraye'ye Nazım.
Nazım'la Piraye tanıştıklarında Piraye 24 yaşında ve evliliği bitmek üzere olan 2 çocuklu bir kadındı. Dünyanın en büyük şairlerinden birinin sevdalısı olmuş, adına nice şiirler yazılmış, güzel sevilmiş; ama bir o kadar da aşk acısı çekmiş bir kadın Piraye. Çocuklarından ve ailesinin itirazından dolayı 2 sene dirense de, sonunda 1932'de evlenmişlerdir.
Lev Tolstoy - Sophia
Tolstoy'u Tolstoy yapan kadın Sophia, evlendiğinde henüz 16'sındaydı. Savaş ve Barış'ı evlendiği yıllarda yazan Tolstoy'un Sophia'dan tam 12 çocuğu oldu! Bu hikaye, 2009 yapımı 'Aşkın Son Mevsimi' filmiyle ölümsüzleşti.
Ava Gardner ve Frank Sinatra
Sinatra, ünlü, karizmatik, hızlı bir çapkın ama evliydi. Ne kadar çapkın olsa da boşanmaya niyeti yoktu. Ta ki Hollywood'un güzeller güzeli Ava'sı ile tanışana kadar. 1951 yılında Sinatra boşanmış ve Gardner ile evlenmişti bile... Hollywood'un karşı konulamaz kadınıyla Sinatra arasında birçok ortak yön vardır. İkisi de fevridir, hızlı yaşamalarıyla nam salmıştır. Bol skandallı, kavgalı gürültülü evlilik altı yıl sürer ama Sinatra'nın Gardner'a hayranlığı hayatı boyunca devam edecektir.
Ava Gardner şöyle anlatıyor: Frank'i ilk gördüğüm saniye, hayatımın en berrak anıydı. Bir kutlama yemeğindeydik. Tanrı gücünde bir ışık masamıza yaklaştı. Ancak bir Yunan tanrısı bu kadar seksi olabilirdi. Yeni evlenmiştim. O da evliydi, çocukları vardı. Yakınlaşmamız mümkün bile değildi. Onun ağzından ilk çıkansa 'Seni ilk gören ben olsaydım, benimle evlenmek zorunda kalırdın' gibi banal bir cümle oldu.
Adnan Menderes - Ayhan Aydan
Menderes'in tüm kamuoyu tarafından bilinen, karısından sonra gelen en büyük aşkı Opera Sanatçısı Ayhan Aydan oldu. 1950'lerin başında Menderes ile tanışan Ayhan Aydan dönemin en güzel kadınlarından ve en iyi seslerindendi. Tanıştıklarında Menderes 50, Ayhan Aydan 25 yaşındaydı. Menderes'in 3 oğlu, Ayhan Hanımın ise 1 oğlu vardı. Başbakan 20 yıldır evliydi, Ayhan Hanım ise 6.
Yıldız Kenter - Şükran Güngör
Yıldız Kenter ile Şükran Güngör'ün tanışması 1956 yılında oldu. Yıldız Kenter daha önce başından bir evlilik geçirmişti ve Leyla isimli bir kızı vardı. Şükran Güngör'ü ilk kez sahnede Dünkü Çocuk'u izlemeye gittiğinde gördü. Yıldız Kenter, sonrasında hayatının aşkı olacak Şükran Güngör'den çok etkilenmişti. Sonraki karşılaşmalarında çekişmeli bir arkadaşlıkları oldu.
Ancak daha sonra tanıyınca birbirlerini aşktan önce dostluk doğdu aralarında. Bu dostluk hiç tükenmeyen bir hayat arkadaşlığı ve aşkla da pekişince iki sanatçı da ailelerine rağmen evlenme kararı aldılar. Birbirleri ile bir hayatı tamamlayıp, birlikteliklerinde huzur ve mutluluk bulan çift ailelerini dinlemeyerek kimseyi dinlemeyerek nikah masasına oturdular. Hem de herkesten gizli.
2002'de eşini kaybeden Yıldız Kenter: Şimdi de onunla beraberim. Ben ölünce bitecek Şükran... Benim için tabii... Bir tek şeyim var; hep söylediğim gibi dokunamıyorsun, sarılamıyorsun...
Elizabeth Taylor ile Richard Burton
Skandallarla başlayıp acılarla biten, dillere destan bir aşk vardı Elizabeth Taylor ile Richard Burton arasında. İlişkileri 1963 yılında başrol oynadıkları "Kleopatra" filminde başladı. İlişkileri başladığında her ikisi de evliydi. Çift ilk evliliğini Mart 1964'te yaptı. 10 yıl evli kaldılar. 16 ay ayrı kaldılar, sonra tekrar evlendiler. Derin bir tutku, şehvet, aşk, nefret ve kıskançlıkla dolu ilişki en sonunda alkol yüzünden tam bir kabusa dönüştü.
Menekşe gözlü yıldıza ilk görüşte deliler gibi aşık olan Burton, ona adeta tapıyordu. Liz'den daha güzel, daha çekici, daha seksi bir kadın olamazdı. Ama Burton'a göre o aynı zamanda dünyanın en huysuz, geçimsiz ve kıskanç kadınlarından biriydi. Ünlü yıldız kocasının günlüklerini okuyordu. Bunu bilen aktör, satırlarında doğrudan ona sesleniyordu. İçkiyle şöhretin getirdiği sıkıntıları gidermeye çalışıyorlardı. İçki onları öyle bir esir aldı ki, içkisiz günlük fonksiyonlarını yerine getiremez hale geldiler, içmeden sevişemez oldular.
Elizabeth'in cinsel cazibesine hayran olan ve bu imkansız aşkın tutsağı olduğunu söyleyen Richard Burton, Liz Taylor'a tıpkı bir tanrıça gibi davrandı. Büyük aşkına rağmen onu aldatmaktan, hırpalamaktan ve yaralamaktan geri kalmadı. Ta ki, bu ilişkinin artık marazi bir tutkuyu dönüştüğünü ve Burton'un alkol bağımlılığından asla kurtulamayacağını anlayıncaya kadar... Son ayrılıklarıyla bu çılgın ilişki noktalandı.
Juan ve Evita Peron
1944 Arjantin depremi mağdurlarına yardım için yapılan bir gecede tanıştı Juan ve Evita. Kısa bir süre sonra birlikte yaşamaya başladılar. Juan, politik kariyer yapmaktaydı. Evita ise siyasete uzaktı ama eşiyle girdiği bu yolda, tarihin efsanevi politik kişilikleri arasında yerini alacaktı. Eva, kadın hakları ve sosyal haklar üzerine yaptığı çalışmalar ile Arjantin halkının da sevgilisi oldu. Onu, spiritüel liderleri ilan ettiler. 33 yaşında ise talihsiz bir şekilde kansere yenik düştü. Ne Juan, ne de Arjantin halkı onu unutmayacak.
Orhan Veli ve Nahit Fıratlı
Türk edebiyatında pek çok şairle (Can Yücel, Sabahattin Ali, Edip Cansever, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas, Orhan Veli, Ece Ayhan, Turgut Uyar, Cemal Süreya) kurduğu yakın dostluk ve aşk ilişkleriyle tanınan Nahit Hanım, edebiyat tarihine "Orhan Veli'nin sevgilisi" olarak geçti. Orhan Veli ile efsanevi bir ilişki yaşadı. Orhan Veli'nin şiirlerinin ilk okuyucusu oldu. Bu ilişki, 1950'de şairin ölümüyle son buldu.
Orhan Veli'nin Aşk Resmi Geçidi adlı şiirindeki şu dizeler Nahit Hanım'ı anlatır:
'Hiç birine bağlanmadım / Ona bağlandığım kadar / Sade kadın değil, insan / Ne kibarlık budalası / Ne malda mülkte gözü var / Hür olsak der / Eşit olsak der / İnsanları sevmesini bilir / Yaşamayı sevdiği kadar'.
Prens Edward ve Wallis Simpson
Aşk dendiği ve bu uğurda her şeyden vazgeçilmesinden bahsedildiğinde akla ilk gelen hadise, İngiltere Kralı 8. Edward'ın 1936'da tahtından feragat etmesidir. İngiltere kralı 8. Edward, sevdiği kadınla evlenmesine izin verilmeyince tahtı bırakarak ülkeden ayrıldı. Edward ile Simpson'ın ilişkileri aslında başlarda dostane olarak başlamıştı. Fakat arkadaşlık süreci bir süreden sonra aşka dönüştü ve Edward'ın aşk mücadelesi böylece başladı. Edward, Bayan Simpson'la evlenebilmek için kraliyet ailesinin onayını almaya çalıştıysa da başarılı olamadı.
Franz Kafka & Milena Jesenska
Kafka'nın kendisinden 12 yaş küçük Milena'sı ile tanışması 1920 yılına dayanıyor. Milena Kafka'nın eserlerini Çek diline çeviren kişi. İşle başlayan dostluk mektuplaşmalarla süren bir aşka dönüşürken ikili, 2-3 kez ancak bir araya gelebilir, çünkü Milena evli ve bu aşk da imkansızdır.
Kafka Milena'ya "Yeryüzünde tam olarak bildiğimiz şeyler çok azdır ama şunu iyi biliyoruz ki; biz hiçbir zaman birlikte olamayacağız" der ve bu aşk yalnızca mektuplar üzerinden devam eder. Kafka, 1924 yılında veremden ölürken, Milena ise 1944 yılında Nazi toplama kampında ölür. Geriye "Sevgili Milena"ya yazılan mektuplar kalır.
John Lennon - Yoko Ono
Müzik tarihinin belki de en efsanevi çifti 'John Lennon-Yoko Ono' çiftidir. 1966'da Ono'nın sergisinde tanıştılar. Galeride başlayan aşk, 3 yıl sonra 20 Mart 1969 yılında nikahla devam etti. 'Give Peace a Chance' parçası da bu dönemde yapıldı. 1969'da Vietnam Savaşı protestolarına "2 haftayı yatakta geçirerek" katıldılar. İnsanlara "şiddetsiz, hiddetsiz de protesto yapılabileceğini" ve "barışı hemen, şimdi istemenin deneysel yöntemleri de olduğunu" göstermek için.
Karı kocanın hippilere özgü yaşantıları, çevrede tepki yaratıyordu. John Lennon, Japon sevgilisi uğruna, oğlunun annesinden boşanmıştı. Ayrıca Beatles topluluğuyla da ilişkisini kesmişti. Beatles hayranları Yoko Ono'yu Beatles grubunu yıkan kadın olarak ilan etmişlerdi. Onu "Japon cadısı" ilan etmişlerdi. Fakat bu tepkilerin hiçbiri John Lennon ve Yoko Ono'yu etkilemedi.
Aşk bu olsa gerek. Çirkin Yoko ile Lennon arasında gözle görülebilen bir ruh beraberliği vardı. Lennon Yoko'yu kafasında çok başka bir yerlere koymuştu ve eşi için herkesi karşısına aldı. 1980 yılında, bir suikast sonucu hayata gözlerini yumdu. Yoko hala yaşıyor ve 83 yaşında. Lennon'un Yoko ile ilgili söylediklerinden bir kaçı:
"Yoko olmadan da olabilirim, ama böyle bir isteğim yok. Yoko'suz olmam için şu dünyada hiçbir sebep yok."
"Onunla tanıştığım an, her şeyi bırakmam gerekti"
Yahya Kemal ve Celile Hikmet
Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım ile yazar Yahya Kemal arasında filizlenen aşk kısa süre sonra Celile Hanım'ın eşinden boşanmasıyla sonuçlandı. Yahya Kemal o zamanlar Nazım'a ders vermek için evlerine gidip geliyordu. Bir gün pardösüsünün cebinde bir not buldu: "Hocam olarak girdiğiniz bu eve, babam olarak giremezsiniz..." Notu, Nazım Hikmet yazmıştı. Yahya Kemal, bir süre Celile Hanım'ın evine gidemedi. Genç Nazım'la karşılaşmaktan çekindi. Celile Hanım ise bütün İstanbul'un dedikodusunu yaptığı bir aşka "evet" dedi. Evlenmek istedi ancak Yahya Kemal buna hiç yanaşmadı. Ardından ayrılıklarının üzüntüsü ile İstanbul'dan ayrılıp Paris'e gitti ve orada resimle ilgilendi. Yazar Aysel Hacır, Nâzım Hikmet'in annesi ressam Celile Hanım ile Yahya Kemal Beyatlı arasındaki aşkı "Celile Hanım" romanında anlattı.
Atatürk ve Latife Hanım
Gazi ile Latife Hanım İzmir'de tanışırlar. Bu hanım Batı kültürüyle yetişmiş, İngilizce ve Fransızca bilen görkemli, sosyal gösterişi olan varlıklı bir ailenin kızıdır. İzmir'in kurtuluşu günlerinin coşkusu içinde böyle çekici, cesur, yürekli ve iddialı bir kızla karşılaşmak Gazi'nin biraz başını döndürür. Latife Hanım Atatürk'ün ilk ve son eşidir. İzmir'de 1923'de evlenmişlerdir. Atatürk 41 Latife ise 24 yaşındadır. Evlilikleri 2 yıl 6 ay sürer. İkisi de daha sonra evlenmemişlerdir.
Atatürk daha sonra şöyle diyecektir: "Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir... Çoluk - çocuk sahibi olmalıdır... Bana bakmayınız. Bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş... Çocuk sevgisi insan için bir ihtiyaçtır. Hele yaş ilerledikçe bu ihtiyaç kendisini daha kuvvetle hissettiriyor. Onun için de Ülkü'yü yanımdan ayırmak istemiyorum." (1936)
Ali MacGraw ve Steve McQueen
Milyarları ağlatan Love Story filminin güzel yıldızı Ali MacGraw ve oyuncu Steve McQueen arasındaki aşk, 1972 yılında çekilen The Getaway filmi ile başladı. İlk karşılaştıkları andan itibaren aralarında çok güçlü bir çekim vardı. Çift hemen evlendi ve beş yıl evli kaldı.
Ali MacGraw ve Steve McQueen
Johnny Cash ve June Carter
35 yıllık evlilikleri ile gelmiş geçmiş en güzel aşk hikayelerinden biri Cash ve Carter'ınki. 1956 yılında tanışan Cash ve Carter 1968'de evlenirler. Bu dünyadan göçene kadar da evli kalırlar.
İki müzisyenin evliliği 7 çocuğa ve birçok Grammy ödülüne tanıklık yapar. 2003 yılının Mayıs ayında dünyaya gözlerini kapatan Carter'ı, aynı yılın eylül ayında Cash izler.
Johnny Cash ve June Carter
Prens Rainer - Grace Kelly
Monako Prensi Rainier ile Grace Kelly 1955 yılında Cannes Film Festivali'nde tanıştı. Oscar ödüllü güzel aktris ile genç prens arasındaki flört, bir yıl sürdü. Bu bir yılın sonunda çift dünya çapında yaklaşık 30 milyon kişinin televizyondan izlediği bir düğünle evlendi.
Prens Rainer - Grace Kelly
Prens Rainer - Grace Kelly
Maria Callas - Aristotle Onassis
Vladamir Lenin ve Nadya Krupskaya
Nadia, Lenin'den bir yaş büyüktü ve hastaydı. Çok güzel geçen üç sürgün yılının sonunda Vladimir, Lenin'e dönüşürken aşkları da 'mücadelenin' gölgesinde kaldı. Ama ömür boyu birlikteydiler. Zürih'te geçen yıllarda önce iyi bir ev kadını, sonra Marksistlerin Iskra Dergisi'nde yazı işleri müdürü oldu. Ardından kendi de 'İşçi Kadın' adında bir dergi çıkardı. İsviçre'den Fransa'ya geçtiler. Bu arada Lenin bir başka kadına aşık oldu: İnessa Armand! İnessa, kocasının erkek kardeşiyle de aşk yaşamış, ikisinden de birer çocuk yapmıştı.
İlginç bir şekilde Nadia ile İnessa arkadaş oldu. İkisi de aynı adama aşıktı ve aynı davaya inanıyordu. Nadia'nın hastalığı artıp ameliyat olduğunda Lenin İnessa'yı terk edip karısının yanında olmayı seçti. 1917'de Rusya'ya döndüler. Hayatlarına yeniden giren İnessa aniden öldüğünde, mezar taşına 'Lenin'in yoldaşı' yazıldı; mezarı başında Nadia da ağlıyordu. Lenin'in özel sekreteri olarak çalışmaya devam etti. Stalin ile yaşanan gerginlikleri o yönetti. Lenin öldükten altı yıl sonra 70. yaşını kutlamak için Stalin'in gönderdiği pastayı yedikten sonra öldü.
Vladamir Lenin ve Nadya Krupskaya
Bülent Ecevit - Rahşan Ecevit
Ecevit Bülent Ecevit, hayatı boyunca yanından hiç ayırmadığı Rahşan Ecevit'le Robert College yıllarında tanışır. Rahşan Aral'la Bülent Ecevit 22 Ağustos 1946'da Çocuk Esirgeme Kurumu salonunda sade bir şekilde evlenirler. Politika ile yoğurulan hayatları Bülent Bey'in ölümüne kadar o sadelikte geçer. Bülent Ecevit, 12 Eylül darbesinden sonra bazı yazılarından dolayı 3 Aralık'ta tutuklanıp Ankara Ulucanlar Cezaevi'ne gönderilir. Rahşan Hanım iki mum alır. Mumlardan birinin üzerinde kız çocuğu diğerinde erkek çocuğu resmi vardır. Kız çocuğu olan mumu Bülent Bey'e verir, diğerini kendi alır ve "Yılbaşını birlikte geçirmiş gibi yapalım. Bu mumları aynı anda saat 24.00'e beş kala yakalım" der.
Ecevit, iki ay sonra cezaevinden çıktı. Eşinin hediye ettiği mumu eve götürdü. Rahşan Hanım da kendisindeki mumu saklamıştı. İki mumu yanyana koydular. 1982'yi 1983'e bağlayan gece aynı mumları yaktılar. O yılbaşı, birlikte oldukları sürece her yılbaşı bu mumları yakacaklarına söz verdiler. Bundan sonra da, biri diğerinden önce ölecek olursa, kalanın o mumları yakmaya devam edeceğine dair sözleştiler. Ecevit 5 Kasım 2006'da aramızdan ayrıldı. Rahşan Hanım'ın her sene bu geleneği sürdürdüğünden kimsenin şüphesi yok.
Bülent Ecevit - Rahşan Ecevit
Hazirlayan: Necmiye Uçansoy
YORUMLAR