Yaşlı bir kadına sormuşlar, böylesine mutlu, bilge, sevilen ve sayılan biri olmak için ne yaptın diye. O da şöyle bir yanıt vermiş: "Biliyorum ki yüreğimde iki kurt yaşıyor; biri sevginin kurdu, diğeriyse nefretin. Her şey, her gün hangisini beslediğime bağlı."


Bu iki kurt bizim yapıtaşlarımız. 10.000 yıl önceye kadar, milyonlarca yıl boyunca ilk insanlar, çoğunlukla kendi içlerinde üreyen, kıt kaynaklar için mücadele halinde olan avcı-toplayıcı gruplar halinde yaşadılar. Sonrasında ise genler, grup içerisinde daha iyi işbirliğini, gruplar arasında ise daha yoğun saldırganlığı getirecek şekilde evrildi ve yeni nesillere aktarıldı. Yani sevgi ile nefret kurtları, DNA'mıza işlemiş durumda.


Nefretin kurdu, zamanında vahşi ormanların içinde elzemken, şu an yalnızca yabancılaşmayı ve öfkeyi, ülseri ve kalp hastalıklarını, işte ve evde tartışmaları getiriyor.


Örneğin işte, evde ya da akşam haberlerinde, başkalarını "öteki" olarak gördüğümüz her anda, nefretin kurdu başını kaldırıyor ve tehlike işaretlerini aramaya başlıyor. Ve tehdit altında ya da umutsuzlukta hissettiğimizde, nefretin kurdu sıçrıyor ve ulumaya başlıyor ya da ısıracak birilerini arıyor.


7 milyar insanın sıkıştığı bu gezegende, Hong Kong'da ortaya çıkan grip mutasyonu dünya çapında bir salgına dönüşebiliyorken, Yunanistan'daki bankacılık sorunları global ekonomiyi sallayabiliyorken ya da tek bir ülkenin karbon emisyonu tüm dünyayı ısıtabiliyorken, "ötekiler"den korkmak ve canavarlaştırıp saldırmak, genelde zarar olarak geri dönüyor.


Peki ne yapacağız?


Nefretin kurdunu öldüremeyiz; çünkü nefretin kurdundan nefret etmek, onu yalnızca besler. Bunun yerine, kurdu kontrol altına almak ve ateşini, sağlıklı bir koruyuculuk formuna doğru kanalize etmek gerekiyor. Ve onu korku ve öfke ile beslemeyi bırakmak...


Bu sırada, sevgi kurdunu beslemeye devam etmek gerek. Bu eylem, içeriden daha güçlü ve sabırlı olmamızı, daha az kinci, sinirli ya da saldırgan olmamızı sağlayacak. Gereksiz anlaşmazlıklardan kaçınacak, insanlara daha iyi davranacak ve tehdit unsuru olmaktan çıkabileceğiz. Ve böylelikle başkalarından daha iyi muamele görmeyi talep edebilecek güçlü bir pozisyonda var olabileceğiz.


Sevginin kurdunu beslemenin birçok yolu var.


Onu, görülmek, takdir edilmek, ilgilenilmek ve sevilmek gibi hislerin günlük deneyimlerinden yararlanarak besleyebiliriz.


Onu, hem kendimiz hem de başkaları için şefkat göstererek, ve bu şefkat dolu deneyimlerin ruhumuza işlemelerine izin vererek besleyebiliriz.


Onu, insanların içindeki iyiliği görerek ve bu iyilik deneyimini özümseyerek besleyebiliriz.


Aynı şekilde onu, kendi yüreğimizdeki iyiliği sezinleyerek ve bu gerçekten iyi bir insan olma hissini içselleştirerek besleyebiliriz.


Son olarak, sevginin kurdunu, dünyadaki iyiliği, karanlık ve umutsuz mesajlara rağmen birlikte yaratabileceğimiz gelecekteki iyiliği görerek besleyebiliriz.


Sevginin kurdunu beslemek demek, kalbi ve umudu beslemek demek. Bu kurt, ruhumuzun içindeki iyiliğin, dünyada zaten iyi olan ve birlikte inşa edebileceğimiz bir dünyada daha da iyi olabilecek şeylerin algısıyla beslenir.


Bunu yapmak için güçlü olmak gerekiyor; beynin tehditlere ve kayıplara odaklanma eğilimine rağmen, servet ve güç elde etmek için korku ve öfkeye oynayan grupların asırlık manipülasyonlarına rağmen, doğru olduğuna inandıklarımıza tutunmak için ayağımızın yere sağlam basması gerekiyor.


O halde güçlü kalalım ve hem çevremizdeki hem de içimizdeki iyiliğe tutunalım.


O halde güçlü kalalım ve bu dünyada iyi olabileceklere, besleyebileceklerimize ve yaratabileceklerimize tutunalım.


O halde güçlü kalalım ve birbirimize tutunalım.


Her gün sevginin kurdunu besleyen iyiyi alabilmeye yetecek kadar güçlü kalalım.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.