Hazır alıcıya beklediğini sunarsan, fellik fellik iş aramana gerek kalmaz. Doğru kanala girersen, elindekini peynir-ekmek gibi satarsın. Ben İksir’e kaynak ararken bunu anladım.


Doktor Selim’le tanışana kadar, dediğim gibi, evde küçük bir atölyem vardı. Sekreter maaşıyla sınırlı sayıda İksir üretebiliyordum. Bir gün işten eve dönerken otobüste aklıma geldi. Ayakta duran iki adamdan leş gibi kokan, diğerine eğilip “Erkeğin kokusu, teridir” dedi. Öteki “Yine de bir parfüm kullanmak iyi olur abi” diye karşılık verince “Tamam” dedim.


Eve varır varmaz bilgisayarımı açıp internete girdim. O güne dek beş-on parfüm sattığım hesabıma yeni ürün ekledim: Afrodizyak erkek parfümü. Sizin de artık bugün bildiğiniz açıklamaları yazdım. İçindeki feromonlar sayesinde kadınları kendine çektiğini, kullanan erkeği dayanılmaz kıldığını, bu parfümü kullanan erkeğin bütün kadınları baştan çıkarabileceğini... Mütevazı bir fiyat belirledim. İlk sipariş, yarım saat sonra yemek yerken geldi. Gece yarısı olduğunda sipariş sayısı on ikiyi bulmuştu. Yatmadan önce ilâna “Son yedi ürün” ifadesini ekledim. Sabah uyandığımda yirmi üç kişi sırada bekliyordu. Mesaj kutuma “Ne olur, benim için bir tane ayırın” diye yalvaran cümleler düşmüştü. Henüz ortada olmayan parfümü, vaat ettikleri çoktan satmıştı. O halde sözüme sadık olmalı, müşterilerimin beklentilerini karşılamalıydım.


Üç gün içinde hepsini hazırlayıp postaya verdim. Bu arada siparişlerin biriktiğini söyleme gerek yok herhalde. İş böyle büyümeye başladı. Atölyeye evde daha fazla yer açmam kaçınılmazdı.


Şişeler, kuru çiçekler, yağlar ve diğer alet edevatın önüme suç aleti olarak dizilip fotoğrafımın çekildiği, “İşte yüzyılın cadısı” başlığıyla haberlere çıktığım yer, atölyem. Ellerim kelepçeli halde süpürgeye binmiş uçarken temsil edildiğim karikatürleri çizdirip yayınlayanlara orta doz İksir vermeyi çok isterdim.


Hesabıma para akarken rahatladım. Pipi imparatorluğunu, onun kaynaklarını kullanarak ele geçirme fikri bence olağanüstüydü. Sapkın sipariş mesajlarının sahiplerini, parfümlerine kattıklarımla İksir’lemeseydim, o mesajları yazanlardan biri çok mühim biri olmasaydı asla yakalanmazdım.


Elbette söz konusu parfüm, afrodizyak filan değildi. İlk partinin içine yüzde otuz oranında ylang ylang kattım, o kadar. O kadar sattı ki, başka bir şey denememe gerek kalmadı. Deneyebilirdim ama. Neticede gereken bilgiye vakıftım. Kimyagerdim.


Doktor Selim de sizin gibi müstehzi bir tebessümle karşılık vermişti kimyager olduğumu söylediğimde. Sonra beni okulu bitirmem için yüreklendirmeye çalışmıştı. Aslında diploma almamı kendi için istiyordu, benim için değil. Aramız iyiydi. Her açıdan iyi anlaşıyorduk, daha önce de dediğim gibi. Gördüğüm kadarıyla benimle beraberliğini bir aşama yukarıya taşımak istiyordu. Beraber yemek hazırlayıp beraber yemeye, televizyon karşısında sarmaş dolaş film izlemeye başladığımız günlerde onda baş gösteren değişiklikleri fark ediyordum. Daha fazla onun evinde olmamı, daha fazla birlikte vakit geçirmemizi istiyordu. Bir gün dışarıda yemek yemeyi teklif etti. Bu, ilişkimizi dört duvarın dışına taşıma yolundaki ilk adımıydı. Başka bir gün “Sinemaya gidelim mi?” dedi. “Bir diş fırçası da buraya bırak istersen” lâfına fazla anlam yüklediğimi sanmıyorum, bence gayet açık.


Fakat takip eden günlerde, hastaneden arkadaşlarıyla kendi aralarında düzenledikleri yemeğe giderken beni çağırmadı. Herkes eşiyle, sevgilisiyle gidiyordu. O yemekten sonraki ilk görüşmemizde bana “Bence üniversiteyi bitirip diplomanı almalısın. O zaman sana uygun bir iş bulabiliriz” dedi.


Anladım ki düşünmüş, beni doktor arkadaşlarının kabul edeceği, yanına yakıştırabileceği bir şekle sokmak istiyor. Kadın doktorları fazla bilmiş, isteyip de doktor olamadıkları için eczacıları kompleksli bulduğundan onlara yanaşmıyordu. Herhalde bir kimyageri, “gerektiği kadar eğitimli” buluyordu. Ne onun zekâsıyla rekabet edecek kadar bilmiştim, ne de yanında eksik hissedecek kadar kompleksli. Üçüncü sınıfta terk ettiğim okulun en zor girilen, en zor çıkılan, çok meşhur, bu arada manzarası en güzel üniversite olmasını da zannederim göz önünde bulundurmuştu.


Benim bıraktığım okul tartışmasız en zoruydu da, onun tıp diplomasını aldığı fakülte en iyisi değildi. Ben daralıp “Eeehhh, ne için bu kadar zorluyorum kendimi?” diye okulu bırakmış, bir süreliğine orada burada, akıllı geçinenlerin arasında, ortalama zekâ olarak eğlenmeye karar vermiştim. İstediğim zaman kaldığım yerden devam edebilirdim sahiden. Ya o? İstese de dönüp mezun olamazdı daha iyi üniversitelerden. Benim bunları düşündüğümü acaba düşünüyor muydu? Sanmam. Hem bıraktığım okuldaki arkadaşlarımdan hem de hastanedeki doktorlardan biliyorum. Zeki bir erkek, bir kadının kendi kadar düşünebileceğine asla inanmaz, sadece inanmış gibi yapar. Çoğu kez kadını aptal zanneder. Bunun sebebini de daha sonra Doktor Selim’den öğrendim.


Gerçekten önümüzdeki yıl okula devam etmeye karar vermiştim. Eczacı kalfalığının üzerine hastanede sekreterliğin, sınırlı sorumluluğun tadını çıkarıyordum. Psikiyatri servisinin dosyalarından sapık arşivi oluşturuyordum. İşe gidip gelirken otobüste yakın temasa geçen adamları İksir’liyordum. Dünyanın kendi ekseni etrafında değil, pipi üzerinde nasıl döndüğünü anlamaya çalışıyordum. Doktor Selim anlatıyordu da anlatıyordu.


7. bölüm 1 Şubat 2019 Cuma hthayat.com’da...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok güzel oldu canım kardeşim
    CEVAPLA
  • Misafir Yüzyıl in çadısi değil ,yüzyıl in mucidisin sen bence en muhteşem ödüllere layiksin ,canım benim hikayenin sonunu merek la bekliyorum
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.