Emin olabildiğimiz bir şey var mı şu hayatta? Güzel, güzel kalabiliyor mu her daim gözümüzde?


Fani dediğimiz bu dünyada her an her şeye hazır olmamız gerekiyor. Bugünün dostu, yarının düşmanı, akrabası, hısmı, eşi, tanıyamadığı olabiliyor. Olmuyor, tanınmıyor yılların yorgunluğu, yıpranmışlığı ruhumuza giyinmeden.


Bu sadece insanlarda mı böyle? Tuz hem şifa hem zehir olarak görülüyorken biz ne yapalım?


Bir arefe günü bayram için alınan kırmızı ayakkabıyı vermişti annem. O gece ayakkabılarla uyudum. Ne kadar sevdiğimi, sevindiğimi anlatmak mümkün değildi. Bir süre sonra kaldırımda bulunan bir demir parçasına ayakkabımı takıp yırtmıştım. Günlerce üzüldüm. Yeni bir ayakkabı bile mutlu etmemişti beni. Ve hala kırmızı bir ayakkabı görsem ya da yolda yürürken demire takılsam içimde aynı duygu... Azdı, ondan kıymetliydi belki de.


Şimdi o kıymet kayboldu. Ne yemeğin tuzunda ne dostun bir tatlı sözünde... Neydi bizdeki bu devinimin sebebi? Yeni, eskiye tercih ediliyor; maddiyat, maneviyattan önce geliyor.


Zaman içerisinde doğru ve iyilik değişmiş. Güvenle kurduğumuz ilişkilerin yerinde yeller esiyor. Kapısı açık bırakılırdı evlerimizin , komşularımız çekinmeden girsin diye. Şimdi sokağın anahtarını arıyoruz çocuklarımız rahatça oynaması için.


Herkes kalbinin ekmeğini yermiş, herkes kalbinin iyiliğini yesin...


Sevgilerimle.


Çok Marslı Sevgili

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.