En son ne zaman kendinizle baş başa kaldınız? En son ne zaman attınız en içten kahkahanızı? En son ne zaman bir dost ile sabahladınız? Önce şarap, yetmedi kahve, daha yetmedi çay demleyerek doyasıya sohbetin dibine vurdunuz... Akrep yelkovanı kovaladı mesela ya da siz öyle sandınız... Aslında durdu ikisi de.


En son ne zaman, denize kıyısı olan bir şehirde iseniz, martıları beslediniz; çığlıklarına eşlik ede ede? Yahut en son ne zaman çıktınız şehrinizi en yüksekten gören tepeye ve açıp ellerinizi iki yana en son ne zaman izin verdiniz sonbahar rüzgarının içinize işlemesine? En son ne zaman buldunuz aynada kendinizi, aslında ne kadar güzel olduğunuzu gülümseyince?


En son ne zaman bir kitabı kokladınız ve kayboldunuz sayfalarında? En son ne zaman selam verdiniz hiç tanımadığınız birine? En son ne zaman bir kediye dokundunuz ya da bir köpeğe? En son ne zaman cıvıltısı kesti sesinizi bir an serçelerin?


En son ne zaman aşık oldunuz başınız döne döne? Ne zaman sarhoş oldunuz en son? En son ne zaman bir not bıraktınız buzdolabının köşesine sevdiğinize, en sevdiğinize, en kalplisinden, en gülücüklüsünden?


Hiçbir neden yokken en son ne zaman ağladınız hıçkıra hıçkıra doyasıya? En son ne zaman gözyaşlarınızı biriktirip, denizinde kağıttan sandal yüzdürdünüz?


En son ne zaman yeniden ümit ettiniz? En son ne zaman keşfettiniz, aslında yıllardır orada duran ama hiç gitmediğiniz kafeyi?


En son ne zaman tattınız? En son ne zaman buldunuz? En son ne zaman kaçtınız? En son ne zaman yarım bıraktınız? En son ne zaman dinlediniz ve en son ne zaman sustunuz yahut susturdunuz, kafa sesinizi? En son ne zaman döndünüz bir an her şeyden ari o saf yanınıza?


Hiç bana düşer mi size akıl vermek... Hiç der miyim, diyebilir miyim şunları, şunları yapın diye. Tüm bu saydıklarımı dilerim, dileyebilirim sizin için. Bahanelerinizi duyar gibiyim. Amalar ardı ardına, keşkeler trencilik oynamaya başlamış bile. Dizi dizi vagonlar. Yarın kesinler son istasyon misali.


O yarınlar hiç bitmez. Pazartesi Salıyı itekler, Çarşamba Perşembeyi öper, Cuma Cumartesiyi sıkıştırır köşe başında sonra bir bakmışız Pazar ve yine ertesi.


Peki hiçbir kez olsun sordunuz mu kendinize “ya yarın gelmezse”...


Size naçizane kendi adıma şu kadarını söylesem:


Hayatınız, sizi bir an durdurur. Ve der ki; haydi bakalım rotanı değiştirdim ve sen geri kalanına buradan devam edeceksin. Önce biraz derin bir nefes almalı o an. Özümsemek için zaman tanınmalı. Belki de tüm bu sayılanlar kendinizi yeniden bulmaz atlasınızın nirengi noktaları olacaktır. Çoğaldıkça aydınlatacak yolunuzu en sonlarınız ne zamanlarınız yeniden ilklerinize dönüştükçe hafifleyeceksiniz. Nereden mi biliyorum. Tecrübe ile sabittir.


İşte o yüzden hadi bir kez olsun ertelemeden hayatı, minik bir not defteri alın kendinize lütfen. Bir de kalem ama en kurşunundan. Neden mi (?) Onu da bilahare anlatırım*. Siz sadece çağrıma kulak verin şimdilik. En ara sokaklarında kaybolun şehrinizin, ya da yeni bir şehrin. Sürekli notlar alın. O ilk kez keşfettiğiniz kafede içeceğiniz yudumlarken ve hiç tanımadığınız birine gülümserken. Bir de ilk fırsatta göğe fısıldayın. Nasılsa her son yeni, yepyeni bir başlangıçtır…


Not: Bir dost


*Bu yazı 27 Kasım tarihinde Polka Kafe Moda- Kadıköy/İstanbul'da kurşun ile kaleme alınmış olup, geçtiğimiz haftanın acı gündeminden mütevellit henüz elektronik ortama aktarılabilmiştir. Orijinali halen minik not defterimde durur. Bilmem anlatabildim mi!



Neriman Ekinci




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Gulumsettiniz
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.