İçimde gitmişim gibi bir his yürüyor. Yürüdükçe de büyüyor. Aslında gitme vakti geldiği için bir tarafım kaçıracaklarıma mı üzülüyor ne? Ne kaçıracağım ki aslında?


Konser: Kaldı mı memlekette? Hiçbir konserin gerçekleşeceğinin garantisi de yok üstelik. Atla deve değil ya! Bi uçak, bi konser bileti... O kadar da üzülmeyeceğimdir kaçırdığım konserlere sanki.


Arkadaş yüzü: Gördüğümüz mü var birbirimizi şehrin o biçim telaşından? Zaten kaç kere buluştuk ki? Hep tesadüf... Tesadüf ise gerisi teferruattır. Facebook var, olmadı facetime!


Yalnızlık korkusu: Yahu sanki gideceğim yerde insan yok. Zaten kendimle ve sevdiklerimle kalmaya gitmiyor muyum biraz da? Onlarla daha verimli zaman geçirmeye diye... Bir fincan kahvenin hatırı da kırılır mı hiç?


Vapur: Karaköy- Kadıköy hattında eskilere denk gelebilsek keşke... Gerisi takunya. Ada vapuru desen çoktan başka memleket tınılarını alıp üfürüyor.


Sinema: Eh, AVM'lerin dışında pek az kaldı zaten. Yakında onlar da gider.


Taksim: Orayı artık hiç tanıyamıyorum. Her gittiğimde eve dönmek için çırpınıyorum. İstiklal Caddesi'nde yürürken nefessiz kaldığım ise, kesin bilgi!


Kadıköy! Kadıköy! Kadıköy!

"Kadıköy'den başka bir yerde asla yaşayamam" demişliğim var. Bunu tescilleyecek en az on arkadaş bulurum hem geçmişten hem de şimdiki zamandan. Üstelik bu hissim o kadar da değişmiş değil. Ama yine de bir parçamın Kadıköy'ün içimde olduğunu ısrarla vurguluyor. İçimde onu taşımaya devam ediyorum. Üstelik o Kadıköy'ün bugün her sokak başında en az bir gürültünün koptuğu, şişelerin yoksa yumrukların tekmelerin havalarda uçuştuğu Kadıköy ile uzak yakın bir ilgisi yok. Kadıköy de en az benim kadar doyma noktasında gibi hissediyorum. "Yaşlandım mı?" diye soruyorum küt diye cevabı geliyor: "Kalırsan yaşlanacaksın!" Huzurlu hissettiğim tek yer artık orası değil gibi. Kadıköy ana kucağı gibiydi, sıcacık. Buket Uzuner'in Huzursuz Defne Kaman'ın Macerası'nı anlattığı Su'daki gibi bile değil artık Kadıköy. Üstelik o yunus da çoktan gitti.


Sahaflar da eskisi gibi değil. Antikacılar sokağı hele iyice kafe bar doldu. Kitapçılar da bir değişik. Kadife Sokak'ın da ne zamandır tadı yok sanki... Dunia, Karga ya da Arkaoda'ya varmak bile iş geliyor artık bana (ama siz gitmeye devam edin, benim için de müzik dinleyin, konser izleyin). Yayınevi seanslarımı özleyeceğim ki hem de ne biçim... Bir de sohbetin belini paramparça ettiğimiz Akademi Kitabevi'ni. Moda Parkı'nı, parktaki baloncuyu... Herhangi bir arkadaşımla karşılaşma ihtimalimi özleyeceğim. Arada bir uğradığım Mahle'yi, Mahle'de masalardan birine ilişmeyi...


Arkadaşlarımın sosyal medyada paylaştığı Kadıköy'de toplaşma fotoğraflarına, etkinlik davetlerine bir süre sinir olabilirim. Ama tam o sinir olmuş halimde yerdeki kırık şişeler gelecek gözümün önüne. İtiş kakış, bağrış çağrış. Sonra tacizkâr asayiş sağlamacılıklar. Çöp kamyonunun gürültülü ve kokulu vaziyeti. Olduğum yerde olmuş olduğum için o an şükredeceğim. Hafızamda kalan benim ve benden olan Kadıköy'ü yaşamayı sürdüreceğim. Çocukluğumun huzurlu semti, şimdimin huzursuzluğu diye iç çekip, üzülerek, hüzünlenerek...


İstanbul huzurumdu...


Şimdi kaçan en büyük huzur İstanbul'da.


Şehrin günahı ne? Suç tamamen bizde...


En iyisi kaçmak! (şşş sessizce)


Özge Ç. Denizci


Önceki yazılar:

1 - Karar vermek

2 - Toplanmanın zorluğu




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Nereye gideceginizi bilmeyi cok isterdim, mutluluklar dilerim...
    CEVAPLA
  • Misafir özetle, "hislerime tercüman oldunuz" :)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.