Para hesabıma geçti. Gidip bankadan hepsini çekesim, eve getirip tavana fırlatasım, banknotlarla yıkanasım var. Hiç bu kadar çok param olmamıştı. Hemen bir ev alabilirim ama acele davranmak yerine tadını çıkararak biraz düşünmek istiyorum. İçimdeki ses böyle yap diyor. Bankada kendimi güvende hissedeceğim bir tutar ve düzenli, garanti bir gelirim var. Daha ne isteyeyim?
Ama istiyorum! “Aman şimdi nankörlük etmeyeyim, tam da her şey yolundayken” diyemeyeceğim, çünkü şikâyet etmiyorum. Yaptığım, duygularımın üstünü örtmemek. Bugün yok saysam, yarın öbür gün hortlayacaklar.
Ajansta sıcacık, aydınlık bir oda ayırmışlar bana. Günde birkaç saat orada olmam yeterli, kendi işimin patronuyum. Peki ama ben bir ofise girmek, bütün günümü masa başında, bilgisayar karşısında geçirmek istiyor muyum? Müfit’in kafede tattığım “İşte miyim, evimde miyim, anlamıyorum” hissinden sonra, bir kafede daha mutlu olduğuma eminim. Oradaki sorunum, beni başkalarının kafe çalışanı gibi gördüklerine inanmamdı. Yaptığım işe odaklanmak, nasıl daha yaratıcı olabileceğimi düşünmek, ürettiğime yeni bir şey katmak, ortaya çıkardıklarımı keyifle sunmak yerine fiyakamı düşünüyordum. Fiyakanın aslında özgüvenin ta kendisi ve onun sayesinde ortaya koydukların olduğunun farkında değildim.
Şimdi farkındayım ve hayal ediyorum. Bir kafe olsa, içeride bir de atölye olsa, ben o atölyede yeni kahveler denesem, ofis işlerimi de bu atölyeden idare etsem. İşte böyle bir yer... Hayal ediyorum, nasılsa bedava.
Bugün bakıyorum da, aslında isteklerim hep böyle gerçek oldu. Hep önce hayal ettim. Sanki gerçekmiş gibi, hayal ettiğim sahnenin içine girdim. "Neden olmasın?" dedim. Sonra da hepsi oldu. “Acaba?”, “Ama nasıl olabilir ki?” diye şüphe duyduklarım hariç.
Şimdi de bunu istiyorum. Hatta bununla ilgili bir şeyler önerebilirim.
İyi ki o gün Müfit’le görüşmedim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra öfkem dindi. Zaten hayatımda olan güzel şeylerin yanında ona ve sözlerine yer kalmadı. Belki de hayatında ne kadar güzel şeye yer açarsan, çirkin şeye o kadar az yer kalıyor. Genellikle öfkeyle kalkıp zararla oturmuş biri olarak, bazı konuşmaları sakinleştikten sonra yapmanın olumlu sonuçlarını hayretle görüyorum.
Müfit’le randevuma bilerek on beş dakika geç gittim. Yolda okuduğum “Ben geldim” mesajını cevaplamadım. Karşısına oturdum. Havadan sudan konuşmaya çalıştı. Ona katılmadım.
“Müfit görüşmek isteyen sendin, seni dinliyorum.”
“Afedersin demek istedim. O gün biraz kaba davranmış olabilirim.”
Sağa sola, yere baktı ki ben bir şey diyeyim. Demedim.
“Yani ben iyi bir çift olacağımıza inandığımı, kaldığımız yerden devam edebileceğimizi söylemek istiyordum aslında.”
“Müfit açık konuşacağım. Seninle güzel bir gece geçirdik. Fakat ertesi sabah, yatakta yanıma oturup eski sevgilinin ailesinden bahsettin bana. Önceki akşam ‘önemli olan bugün’ demene rağmen. İlk gecesini iyi geçiren bir çift, ilk sabah kahvaltısında, eski ilişkilerinde açılan yaralardan bahsetmez.”
“Ben yaralı değilim, yanlış anladın.”
“Yanlış anladığımı sanmıyorum. O sabah, bana gardırobundan çıkarıp gösterdiğin bir çift ayakkabı değil, senin yarandı. Ben sana pansuman olamam, buna gönüllü değilim.”
“Bana yeni bir ilişkiye hazır olmadığını söylemiştin.”
“Hemşire rolü üstleneceğim bir ilişki yaşamak istemiyorum.”
“Bir daha eski defterleri açmam, emin ol.”
“Müfit, eski sevgiline de çevresine de öfkeli olduğunu ve bu öfkeden temizlemek için zamana ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Herkesin farklı dozlarda yaşadığı bir durum. Sen böyle bir dönemden geçerken, yanında olmayı tercih etmiyorum.”
“Bir süre sonra belki...”
“Müfit, bir süre sonra da seninle beraber olamam.”
“Neden?”
“Sokakta karşıma çıkıp beni tehdit eden, kolumu sıkıp beni konuşmaya zorlayan birinin, gözlerden uzak bir yerde yapabileceklerini düşünmek bile istemiyorum.”
“Özür dilerim Sinem, bir daha asla olmaz.”
“Bir kere olması yeterli. Böyle bir erkekle beraber olan bir kadın, kendine saygı duymuyor demektir. Ben kendime saygımı kaybedemem.”
“Gerçekten Sinem, bir daha asla...”
“Müfit, anlamıyorsun ya da anlamak istemiyorsun. Şiddet eğilimini ortaya koyan bir erkek olarak bende uyandırdığın duygu, sadece korku. Daha açık söylememi istiyorsan, bir kere gördüğüm bana yeter, böyle birini sevemem.”
“En yakın arkadaşın çok mu yumuşak?”
“Bak yine tacizkâr konuşuyorsun. O benim en yakın arkadaşım, başka bir şeyim de olmaz. Ama bu seni ilgilendirmez. Sen bana böyle bir soru soramazsın, anlaman gereken bu.”
“Sadece sordum.”
“Bak Müfit, sen kolunu sıktığın veya benzer biçimlerde gücünü gösterdiğin, senin gücünü türlü şekillerde görmekten hoşlanan kadınlara alışık olabilirsin. Ben bu tip kadınlardan değilim. Kendimi tehdit ettirmem, kendime vurdurmam. Böyle bir durumda, yasal yollara başvurmaktan çekinmem. Zaten farklı beklentiler içindeyiz, yaşatmayalım.”
Ertan haklı. Performansına kilitlendiği doğru. O gecenin güzel geçtiğini duyması ona yetti galiba. Lafımı da esirgemedim ama. Sözlerimin meali: Sen de benim tipim değilsin. İyi dedim ama!
Askıntı erkek nasıl bertaraf edilir? İşte böyle. Gururunu kırmadan, kendini her şekilde koruyacağını açıkça söyleyerek.
Yanından ayrılınca kendimi kanat çırpıp havalanan serçe gibi hissettim. Üstümden bir Müfit, bir ağırlık kalktı.
77. bölüm 21 Aralık 2018 Cuma hthayat.haberturk.com’da...
Diğer bölümler
YORUMLAR