Müfit “evlenilecek erkek” tanımına uygundu aslında. Mutfakla arası iyiydi, temizdi, çocuk seviyordu, işi gücü vardı, istikrarlıydı, vicdanlıydı, herkese karşı saygılıydı. Ama tanımlayamadığım bir şey eksikti onda. Ne zaman ondan hoşlandığımı düşünsem, aklıma neden kendi karakterine tamamen ters biriyle beraber olduğu sorusu geliyordu. Bunu “zıt kutuplar birbirini çekmiştir” diye açıklayamıyordum. (Ya) hep kendi zıttını arayan biriyse, bende bulduğu neydi? Müfit’ten sonra buluştuğum Ertan, aradığım cevabı verdi.


“Onda eksik olan kendine güven, Sinem.”

“...”

“Eski sevgilisi varlıklı bir aileden gelen, iyi yetişmiş, iyi kazanıp kazanmadığını bilmediğimiz ama pahalı yaşadığından emin olduğumuz bir kadın. Böyle bir kadını kendine âşık edebildiğini düşünmekten, bu becerisini hâlâ başkalarına –yeni birlikte olmaya başladığı kadına bile!– göstermekten, anlatmaktan tatmin oluyor.

“Tam bu kelimelerle açıklamamıştım kendime ama haklısın.”

“Anlamadığım bir şey var. Balığa çıkarken lastik ayakkabı değil, lastik çizme giyerler. Niye sana böyle bir açıklama yaptı acaba?”

“Bilmem, bana çocukluğunda tekneye binerken lastik ayakkabı giydiğini söyledi.”

“Kim bilir, balık tutmaya değil belki tekne gezisine çıkıyorlardı. Ama bunun o kadar önemi yok. O ayakkabıları edinme nedeniyle, gardırobunda saklama sebebi bence aynı. Sevgilisinin, onu aralarına yakıştırmayan, yanlarına yaklaştırmayan ailesine ders vermek. Kadına da hâlâ ders, ders değilse ceza veriyor. Alıp kahveye götürüyor konuşmak için, olacak iş değil.”

“O kadını sevmediğini biliyorum. Yüzünde gördüm. Ama geçmeyen kinini gardırobunda saklayan bir adamla beraber olamam. İkincisi, aslında daha da önemlisi, bu tür kadınları etkileme fikrinin onu daima cezbedeceğini düşünmem. Kendini en azından kendine ispatlamak için fırsat kollar bence. Bu durumda ‘Ama sonuçta beni seçti’ diye kendimi kandıramam.”

“Sinem... Tebrik ederim. Katettiğin mesafeye inanamıyorum.”

“Mutlu olmak istediğime eminim, Ertan. Yanında açıkça mutsuz olacağım biriyle zaman kaybetmek istemiyorum.


Sabah Müfit’le beraber olmamaya ve taşınmaya karar verince, yükümün yarısını bıraktığımı hissetmiştim. Akşam onunla konuşma yaptıktan sonra kuş gibi hafifledim. Benden hoşuna gitmeyecek bir şeyler duyacağını telefonda sesimden zaten anlamıştı. Beni zoraki tebessüm ederek karşıladı. Her şeyin çok hızlı geliştiğini, benim ne yeni bir ilişkiye ne de iş konusunda yeni bir sıçramaya hazır olduğumu söyleyince bana şöyle dedi:


“İş konusunda nasıl istersen öyle yap. Bana gelince, acelem yok. Ben senden çok hoşlanıyorum Sinem. Seninle mutlu olacağıma inanıyorum.”


Bencilliğe bak! Ama ben artık senden hoşlanmıyorum! Seninle mutlu olacağıma inanmıyorum!


Benim için önemli bir andı. Ya kestirip atacaktım ya da onu oyalayacaktım. Biraz durdum, derin bir nefes aldım. Geçmişte çok duyduğum söz aklıma geldi.


Dedim ki:


“Müfit, ben birini mutlu etmekten çok uzağım. Sorun sende değil, bende yani.”


Erkeklerin neden bu söze sığındığını o akşam anladım. Terk edilen, istenmeyen, yanından uzaklaşılmak isteyen biri, bu sözü duyunca yatışıyor. Giden, onu beğenmediği sevmediği istemediği için değil de, kendisinden kaynaklanan psikolojik nedenlerden ötürü gidiyor. Bir şeyleri beceremeyen, eksik olan, yetmeyen, yetemeyen o değil, giden. Gerçeğin bu olmadığını bilse bile, kendi başına kalan, başka türlüsünü duyunca ona inanmayı tercih ediyor. Bir gün bu cümleye can simidi gibi sarılacağım asla aklıma gelmezdi.


Şu aralar, üstelik iki kere nakliye ödedikten sonra, biriyle beraber olmaktan çok, gelirimi nasıl artıracağımı düşünmem gerekiyor. İş mi aramalıyım? Yine bir şirkete girip çalışacak mıyım? O zaman niye ayrıldım? Gerekirse çalışırım elbet ama tek seçeneğim bu mu? Kahveye minnettarım, beni bir yıl besledi. Fakat biraz değişikliğe ihtiyacım var. Bir şey yaparken, kahvelerimi hazırlamaya devam edebilirim. Bir şey, ama ne?


Ertan sordu:


“Senin yeni evde kaç oda var?”

“İki. Neden?”

“Birini kiraya verebilirsin aslında.”

“Yok artık. Kime kiralayacağım? Ev arkadaşından mı bahsediyorsun yoksa?”

“Ev arkadaşlığı değil dediğim. İnternette siteler var, sen de biliyorsun. Kim kiralamak istiyorsa, onun daha önce nerelere gittiğini, kimlerin evinde kaldığını, gittiği yeri nasıl bıraktığını görebiliyorsun.”

“Ay yok...”

“Hemen 'yok' deme, konuşuyoruz şurada.”

“Bir odanı günlük, haftalık kiralayabilirsin. İstersen evi olduğu gibi de kiralayabilirsin.”

“Oldu! Ben nerede kalacağım?”

“Bana gelirsin, annene gidersin.”

“Evde biri varken rahat edemem ben.”

“Cep telefonunun hesap makinası özelliği var değil mi?”

“Var.”

“Onu kullanırsan düşüncen değişebilir. Dünya üzerinde bir sürü insan yapıyor, bu yolla geçinenlerin sayısı hiç az değil. Geçen bununla ilgili bir haber okudum. Oradan aklıma geldi de konuşuyorum.”

“Ne bileyim. Hiç tanımadığım kişiler evimde... Tuvaleti banyoyu, mutfağı tanımadığım kimselerle kullanacağım.”

“Bak sen çok su içen bir insansın. Geleli iki saat oldu, üç kere tuvalete gittin. Restoranın tuvaleti sence çok mu temizdir? Mutfağı da paylaşırsın gelenlerle, ne olacak?”

“Temizlik işini ne yapacağım?”

“İstersen biriyle anlaşırsın. İstersen kendin yaparsın.”

“Ben mi?”

“Çarşafları değiştireceksin, makinaya atacaksın. Elektrik süpürgen yok mu? Kullan-at eldiven alırsın? Yüzüne de ameliyat maskesi takarsın çok tiksiniyorsan.”


Ertan bir hesap yaptı. Ayda on beş gün bir odamı kiralasam, bir aylık kirayı çıkaracağımı söyledi. Bilmiyorum, bu fikre şu an çok uzağım. Biraz düşünmem lazım. ancak ikna olursam yapabilirim.


Ben kendi kendime düşünürken, Ertan kısık sesle dedi ki:

“Sinem, dışarı bak.”


Başımı kaldırınca Müfit’le karşılaştım. Beni mi takip etti, tesadüfen mi oradan geçiyordu bilmiyorum. Fakat elleri cebinde durmuş, Ertan’la bana bakıyordu. Başıyla beni selamladı, yüzünde alaylı bir tebessüm vardı. Alay ettiği herhalde kendisiydi.


O uzaklaşırken Ertan’a dedim ki:

“Bana musallat olmasın şimdi!”

“Sanmam. Yıkılmıştır şimdi. Bir kere daha ‘en yakın erkek arkadaş’ ona tercih edildi.”

“Şimdi seninle beraber olduğumuzu düşünmüştür.”

“Düşünsün, sana ne?”

“Ama doğru değil ki...”

“Onu ikna etmeye mi çalışacaksın şimdi?”

“Yok, ama...”

“Bırak neye inanırsa inansın. Bu seninle onun arasında değil, onunla onun arasında.”


Deneyeceğim.


72. bölüm 4 Aralık 2018 Salı hthayat.haberturk.com’da...



Diğer bölümler







Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.