Boş boş oturduğunuz, hiçbir şeyle meşgul olmadığınız bir anda aklınıza harikulade bir fikir geldiği oldu mu? Cevabınız evetse, bu rastlantı değil. Sıkılmanın, yaratıcılıkla doğrudan ilgisi var. Central Lancashire Üniversitesi’nde yapılan deneyde(1), 40’ar kişiden oluşan iki gruptan birine 15 dakika boyunca telefon numaralarını bir sayfaya kopyalamak gibi oldukça sıkıcı bir iş verilirken, diğer grup bir kupa ile yapılabilecek şeyleri listelemiş. Ardından her iki gruptan da yaratıcılıklarını gösterebilecekleri bir iş üzerinde çalışmaları istenmiş. Sonuçta “sıkılan grup” daha yaratıcı bir performans göstermiş. Araştırmanın devamında bir grup telefon numaralarını yazarken, diğerleri numara ve isimleri okumuş. Burada da “okuma yapanlar”ın daha yaratıcı olduğu görülmüş. Yani can sıkıntısı ve yaratıcılık doğrudan ilintili. Araştırma sonucu şunu ortaya koyuyor: “Can sıkıntısı yaratıcılığı tetikliyor. Pasif durumda olduğumuz sıkıcı işler ise daha da yaratıcı olmamızı sağlıyor.”
Araştırmaya göre genellikle sıkıcı bir makale okumak ya da çok da keyif almadığımız bir derse katılmak zorunda kalmak gibi pasif aktiviteler, “hayal kurma etkisini” ortaya çıkarıyor. Ayrıca kişiyi yeni, tatmin edici aktivitelere motive ediyor. Korku duygusunun tehlikeden kaçmaya, üzüntü duygusunun gelecekte yapılacak hataların önlenmesine yaradığı gibi, can sıkıntısının da merakı tetiklediği, insanları yeni şeyler denemeye ittiği görülüyor.
Peki bütün bunları niye anlattım? Geçen gün sosyal medyada bir paylaşıma rastladım. Fotoğrafta bir şeyler çizen ya da boyayan, meşgul görünen bir ergen kız çocuğu görülüyor. Bunun altında annesi kendisiyle hesaplaşmış. Bebekken, yatakta tatlı tatlı etrafa bakınırken “Acaba sıkılır mı?” telaşıyla kucağına alıp gezdirdiğinden - aslında keyfi yerinde olan çocuğa gereksiz müdahale yaptığından - şimdi de buna benzer bir kaygıyla birlikte yapabilecekleri aktiviteler bulmaya çalıştığından bahsetmiş. Belki de zaten kendisiyle mutlu olan çocuğu sürekli bir yerlere, bir şeylere çekiştirdiğinden dolayı yanlış yapıp yapmadığını sorgulamış.
Çocuğumuzla birlikte bir şeyler yapmak iletişimimizi ve aramızdaki bağları kuvvetlendirir, doğru. Ama onlara kendi kendilerine kalabilecekleri, hatta yukarıda anlattığım deneye dayanarak sıkılabilecekleri alanı tanımak da bir o kadar önemli. Tabii eğer kendisiyle barışık, özgüvenli ve yaratıcı olmalarını istiyorsak. Yaşıtlarım hemfikir olacaktır: “Sıkıldım” dediğimizde, “Sıkı can iyidir, tez çıkmaz” cevabını duyarak büyümüş bir nesil olduğumuzu hatırlayacak olursak, “Meğer çok da yanlış bir şey söylemiyormuş anne-babalarımız” diye düşünürüz, öyle değil mi?
Bundan böyle çocuğunuz X derste çok sıkıldığından, proje ödevini yaparken elinin çok yorulduğundan, sayfalarca ödev yapmaktan bunaldığından bahsettiğinde, ona üzülmek ya da öğretmenine içten içe kızmak hatta ona bu sıkıcı konularda yardım elini uzatmak yerine, duruma daha farklı bir gözle bakacaksınız sanırım. Bırakayım sıkılsın, bırakayım yaratıcılığı açığa çıksın diyeceksiniz. Aynı şekilde eğer bir problemi analiz etmesi, çözüme ulaştırması gerekiyorsa, bunu sıkıcı bir aktivite sonrasına bırakmaya teşvik edeceksiniz.
İşte “sıkılmanın” kanıtlanmış bazı faydaları:
Beyni şarj eder: Dış uyaranlar beyin için yorucudur. Rutin ve sıkıcı bir iş, beyni bilişsel yükten kurtarıp, bir nefes almasına olanak sağlar. Bu elbette, çocuklar açısından bakıldığında odalarına çekilip kanepeye yayılsınlar bütün gün bir şey yapmasınlar demek değil. On dakikalık bir mola, zihnin tazelenmesini sağlayacaktır.
Hayal kurmayı tetikler: Araştırmalar rutin bir şeye odaklanmanın hayal kurmayı tetiklediğini gösteriyor. Duş yaparken ya da tuvalette aniden yaratıcı bir fikrin aklımıza gelmesi gibi.
Merak duygusunu tetikler: Merak ise yeni bir şeyler keşfetmeye giden yoldur.
Hedef belirlemek için fırsat sunar: Aynı bilgisayarda bir program açıkken, diğerinin arkada çalışmaya devam etmesi gibi, beynimiz de rutin bir işle uğraşırken arkadaki açık konular çalışmaya devam eder. Geleceği düşünüp plan yapar.
Bu durumda ne yapmalıyız?
Çocuğumuz “sıkıldım” dediğinde mutlaka bir çözüm bulma, onu eğlendirecek bir aktivite önerisiyle çıkmamalıyız. Ancak destek olmak için kendi çözümünü bulmaya yönlendirecek sorular sorabilir ya da ortamlar sunabilirsiniz.
Sıkılmasının altındaki gerçek sebebi öğrenmek için soru sormalıyız: “Acaba gerçekten sıkılıyor mu, yoksa üzüntü veya yalnızlığı sıkılmak olarak mı nitelendiriyor?”
Sıkılmak iyidir derken, aman dikkat! Sıkılmanın da bir ölçüsü, kırmızı çizgileri var. Texas A&M Üniversitesi’nde yapılan bir deneyde(2), gönüllü denekler boş bir odada 15 dakika tek başına bırakılmış. Bu sırada yapabilecekleri tek şeyin bir ipi çekerek ayak bileklerine elektrik şoku verme olduğu söylenmiş. Deneklerin çoğunun can sıkıntısını gidermek için bu yola başvurduğu görülmüş. Aynı deneyin devamında odada sıkılmaya bırakılanların aşırı yeme eğiliminde oldukları tespit edilmiş. Dolayısıyla can sıkıntısının sunduğu potansiyelin nereye yönlendirileceği çok önemli!
Diğer yandan, yaratıcılığı tetikleyen olumsuz durumlar, “sıkılmak”la da bitmiyor. Bazıları olumsuz koşullardan beslenip motive oluyor. Örneğin, Türkçemizde “Yumurta kapıya sıkışınca” deyiminde olduğu gibi, zaman kısıtı da kısa zamanda mucizeler yaratmayı sağlayabilen bir durum. Ya da yaşanan bir hayal kırıklığı veya o işi başaramayacağının söylenmesi de kişiyi hedefine ulaşma konusunda tetikleyebiliyor. Yine de bunların her bireyde işe yarayabilecek yöntemler olmadığını hatırlamakta da fayda var.
Kaynaklar:
-
http://www.uclan.ac.uk/news/being_bored_at_work_will_boost_your_creativity.php
-
http://www.nature.com/news/why-boredom-is-anything-but-boring-1.19140
-
http://drdavewalsh.com/posts/231
Yazı: Elgiz Henden
YORUMLAR